Bir Rus atasözü var:
“Ayıyı dansa kaldırırsan, sen yorulduğun zaman değil, ayı yorulduğu zaman oturursun”.
Günümüzde Türk-Rus ilişkilerine denk düşen bir atasözü.
Malum, Rusya’nın uluslararası arenada simgesi, ayı. Özellikle soğuk savaş döneminde, 1950-80 arasında, sık başvurulan bir yakıştırma. Moskova’nın politikaları Batıda eleştiri aldığında, yazılara ve karikatürlere mutlaka bir “Rus Ayısı” ekleniyor. O dönemde Rusya’nın gücünü ve verebileceği tehlikeyi anlatmak üzere.
Hele de, Krusçef döneminde, “Rus Ayısı” uluslararası siyasette hiç eksik olmuyor. Batı’da “ayılı” yüzlerce dergi kapağı ve karikatür var. Amerikan, Alman ve İngiliz basını başı çekiyor bu alanda.
Soğuk savaş sonrasında, “ayı” zamanla nüktedan ve hoş bir simgeye dönüşüyor. Gerilim düşüyor, “ayı” sevimli hale geliyor. Ürküten ayı karikatürleri yerini marifetli, hoşgörülü ayılara bırakıyor.
Bizim Rus uçağını düşürmemizden sonra, “ayının bizimle dansı” başlıyor.
Ruslar gün geçmiyor ki, bir ekonomik yaptırım açıklamamış olsun ya da siyasi bir girişimde bulunmasın, daha da ötesi, çok ciddi iddialar ortaya atmasın.
Rusya bizi sürekli dansa kaldırıyor, bizimkiler “oturalım, konuşalım” havasında. Yok, öyle şey, “ben ne zaman yorulursam, sen o zaman oturursun” atasözünü doğrulayan bir tavır.
Rusya ile dans devam ederken, Tayyip Erdoğan Katar’da, bundan böyle kendisine sık sık hatırlatılacak bir söz söylüyor:
“Güçlü olan haklı değildir, haklı olan güçlüdür”.
Rusya’nın gücünü teslim ediyor ama, bizim haklı olduğumuzu söylüyor. Harika bir söz aslında.
Bu sözün orijinali askeri darbe ile öldürülen Şili’nin sosyalist devlet başkanı Allende’ye ait. Askerler ayaklandığında, Allende ekibini topluyor ve şunu söylüyor:
“Onlar güçlü, biz haklıyız”.
Tayip Erdoğan Arapça’sını söylüyor, ben İngilizcesini yazıyorum:
“They have the force, we have the reason”.
Allende’nin bu sözünü ve arkasındaki öyküyü 1978’de bir süre Ankara’da Birleşmiş Milletler Ofisinde görev yapan Şili Toprak Reformu Müsteşarı David’den birebir dinliyorum. David de, Allende’nin yakın çalışma ekibinde. Ankara’da aramızda sıkı bir dostluk gelişiyor. Bu sözü sık sık dile getiriyor.
Darbeden kısa süre önce, askerdeki hareketliliği gören Allende ekibini topluyor, David de orada, Allende bir konuşma yapıyor, ekibine moral aşılamak üzere, konuşmasını o ünlü sözüyle tamamlıyor:
“Onlar güçlü biz haklıyız”.
Bu sözü daha sonra sansasyonel hale geliyor. Dünya basını pek çok kez Allende’nin bu sözünü manşetlere taşıyor.
Tayyip Erdoğan bu sözü Rusya’ya söylüyor ancak, bu söz bundan böyle içerde çok geçerli.
Madem güçlü olan haklı değil, madem haklı olan güçlü, o halde:
-Erdoğan yüzde 52 ile Cumhurbaşkanı seçiliyor, güçlü bir oran. Güç onda ama, haklı değil.
Oysa, pek çok konuşmasında, başı sıkıştığında, yüzde 52’yi, yani o güçlü oranı vurguluyor. Kaldı ki, bütün iktidarı boyunca hep güç gösterisi yapıyor.
Gücünü hep aldığı oy oranlarına bağlıyor. Yüzlerce örneği var. Şimdi itiraf ediyor, güçlü ama, haklı değil.
Açtığı davaları, suçlamaları, temel hak ve özgürlükleri kısıtlamaları, baskı uygulamaları, her türlü eylemi gücünden kaynaklanıyor ama, haklı değil. On üç yılın büyük itirafı.
Madem haklı değil, madem haklı olanlar güçlü, bu durumda bütün o baskıları, tek tek insanlardan hesap sormayı, bir yana bırakmak zorunda. Haklı olabilmek ve haklı olmaya inanmak için. Yapar mı, hiç sanmam.
-Aynı konu AKP iktidarı için de geçerli, yüzde 49 oy alıyor, güçlü ama, bu güç ona haklılık kazandırmıyor.
Bu da, AKP’nin bu ülkede istediği gibi at koşturamayacağını gösteriyor. Çünkü, bu halkın yüzde 51 haklı ve güç onlarda.
Erdoğan geçmişte de, buna benzer kendini bağlayan sözler söylüyor ancak, yerine göre, hiç birine iltifat etmiyor.
Örneğin, “milli irade”, örneğin, “sandık”. İşine geldiğinde, milli iradeyi de unutuyor, sandığı da. Keyfilik diz boyu.
Garip bir rastlantı. Allende’den bu yana ömrümde belki de en çok sevdiğim, en çok kullandığım sözlerden biri:
“They have the force, we have the reason”.
Ömrümüz boyunca, biz hep haklıyız, güç hep başkalarında. Zaten mücadele bunun için. Haklı ve güçlü olabilmek için.