Almanya’nın Düsseldorf kentinde karnaval. Almanya ile “mizah krizi” bu karnavalla birlikte başlıyor.
Karnavalda nasıl oluyorsa Erdoğan karikatürleri de yer alıyor. Türkiye’nin Düsseldorf Başkonsolosu karikatürlerin yasaklanması için başvuruda bulunuyor. Bir süre önce.
Almanlar şaşırıyor, sonuçta bir karikatür, ne yasaklaması, “ifade özgürlüğüdür, yasak filan olmaz” diyerek Başkonsolosu geri gönderiyor. Karnavalın tepkisi gecikmiyor. Ortaya daha fazla Erdoğan karikatürleri çıkıyor.
Son aylarda Türkiye ile batılı ülkeler arasında ilişkiler iyice soğumaya başlıyor. Bir ara AB ile mülteci pazarlığı nedeniyle, batı, Türkiye’deki yasaklara, hızla artan ifade ve basın özgürlüğü kısıtlamalarına, otoriter uygulamalara pek ses çıkarmazken, bu sessizlik bir anda bozuluyor. Hem de, fena halde.
Pek çok batılı ülke “Türkiye’nin demokrasiden uzaklaştığını” vurgulayarak, Türkiye’deki iktidara yönelik eleştirilerin dozunu yükseltiyor.
Freni patlatan olay ise, Tayyip Erdoğan’ın Can Dündar-Erdem Gül duruşmasını izleyen yabancı diplomatlara attığı fırça, “siz kimsiniz ya, sizin ne işiniz var orada.”
Bu sözler Türkiye ile batı arasında tam bir kriz yaratıyor. Duruşmaya katılan diplomatların ülkeleri tek tek açıklama yaparak, “madem Türkiye AB’ye katılmak istiyor, AB’de duruşmalar açıktır ve izlemek serbesttir” diyor.
Amerika bir adım daha ileri gidiyor, “izlemeye devam edeceğiz.”
İzlerim, izlemezsin atışmasına bizdeki bazı bakanlar ve AKP’liler de katılıyor. Tam bu sırada Alman NDR’de “extra 3” programında Erdoğan’la ilgili mizahi bir klip yayınlanıyor.
Her çeşit siyasal hicvin yer aldığı bu programın bir yerinde, Erdoğan’a dönük birkaç dakikalık klip, Türkiye’deki Alman Büyükelçisinin Dışişleri Bakanlığına çağrılıp, uyarılmasına kadar varıyor. Uyarı Alman Basınında ve siyasetçilerinde çok sert çıkışlara yol açıyor.
“Türkiye’de basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü artık bitmiş, her şey hakaret sayılıyor, en küçük laf söyleyen hapse atılıyor” sözleriyle başlayan eleştiriler doğrudan Erdoğan’a yönelik sert yorumlara uzanıyor. İçlerinde belki en hafifleri şöyle:
“Aşırı duyarlı... Eleştiriye kapalı... Zaafını açık etti... Otokrat... Onun bu aşırı tepkileri artık Avrupa’yı bir bütün olarak ilgilendirir hale geldi...”
Bunlar arasında siyasi açıdan en önemli olan, bu son cümle. Avrupa’nın Türkiye’ye bundan böyle daha fazla mesafe koyabileceği anlamında. Yeni bir karar olarak.
Alman Internet sitelerinde dolaşan klibi dün izliyorum. Aslında gülüp geçilecek bir derleme.
Fonda bir müzik, Alman popüler şarkılarından biri. Şarkının “herhangi bir biçimde, herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda” diye nakaratı var. Almancası “irgendwie, irgendwo, irgendwann.”
Klipte bu üç sözcük, o şarkı eşliğinde “Erdowie, Erdowo, Erdogan” diye dönüştürülmüş.
Erdoğan’ın seçim mitingleri, Başbakan iken futbol oynamasını gösteren sahneler, bunun çok dışında, bazı gösterilerde polisin biber gazı ve basınçlı su kullanması, Güneydoğu operasyonları yer alıyor.
Ayrıca, basına kısıtlamalar, basın davaları. “Kitap yazan içeri atılır” tekerlemesi, mizahi bir dille. Hakaret filan yok.
İş Alman Büyükelçisinin uyarılmasına kadar uzananca, klip bir anda yüz bin kez tıklanıyor. Dün bakıyorum, “ne varmış bunda” merakıyla, tıklanması her geçen saat artıyor.
Ve Internet sitelerinde acele bir karikatür. Karikatürde Erdoğan ile Alman Başbakanı Merkel konuşuyor.
Erdoğan: “Mizahın da bir sınırı var.”
Merkel: “Mizah hoş geldi, safa geldi.”
Sadece bu kadar ama, çok ilgi görüyor.
Burada üzerinde asıl düşünülmesi gereken şu.
Erdoğan eleştirilerin ve mizahın neden bu kadar hedefinde?
AKP’lilerin her fırsatta etek öpmeyi bırakıp, soğukkanlı olarak buna eğilmeleri gerek. Sadece Erdoğan adına değil, Türkiye adına.
Diplomatlar, duruşmalar, karikatürler, klipler derken, bu gümbürtü içinde Amerika’da Nükleer Güvenlik Zirvesi başlıyor. Burada Türkiye’yi Erdoğan temsil ediyor.
Olayın asıl garip yönü bundan sonra.
Zirveye Amerika dahil, elli iki ülkenin devlet ya da hükümet başkanları katılıyor. Elli bir ülkenin hiç birinde, “acaba bizim Cumhurbaşkanı Amerikan Başkanı Obama ile görüşecek mi” diye bir soru ortaya atılmıyor. Elli bir ülkenin hiç birinde, hiç kimsede böyle bir merak yok.
Sadece bizde, günlerdir papatya falı açılıyor, “görüşecek, görüşmeyecek, yok belki görüşür, inşallah görüşür, hayır hayır görüşmez” .
Ve sonunda Beyaz Saray açıklama yapmak zorunda kalıyor:
“Başkan Obama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gayri resmi bir görüşme olacak.”
Başka hiç bir ülke ile ilgili böyle bir açıklama yok.
Diplomatik dilde “gayri resmi görüşme” Türkçe'de, “olmayacak” anlamını taşıyor.
Gayri resmi elbette olacak, bir tokalaşma, selamlaşma, nasılsın, iyi misin, havasında. Çünkü zaten Obama elli bir ülkenin liderine Beyaz Saray’da yemek veriyor. İster istemez “gayri resmi” görüşme.
Ama, bizimkilerin canla başla beklediği görüşme şimdilik yok.
Sen bunu bir yana bırak, bundan sonra Avrupa ile neler yaşayacağız, sen asıl ona bak.