Masanın üstüne bir Türkiye haritası koyuyor.
1919 Ocak ayı... Şişli’deki ev... Mustafa Kemal’in kaldığı eve İsmet Paşa geliyor. İkisi baş başa. İsmet Paşa "ne haber" diye sorunca, Mustafa Kemal yanıt olarak Türkiye haritasını gösteriyor.
Haritayı görünce, İsmet Paşa cebinden bir pergel çıkartıyor, ne de olsa, deneyli bir kurmay.
Mustafa Kemal pergeli alıyor, pergelin bir ayağı İstanbul’da, öteki ayağını Anadolu’da dolaştırıyor, İsmet Paşa’ya soruyor:
"Anadolu’ya gitmek için en iyi yol hangisi sence?"
İsmet Paşa sevinçle ayağa kalkıyor:
"Paşam, demek karar verdiniz... Anadolu’ya geçmek için pek çok yol var".
Mustafa Kemal pergelin öteki ayağını Samsun’un üzerine koyuyor. (Lord Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s.238).
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile birlikte Anadolu’da isyanlar başlıyor, kimse farkında olmasa da, belli ki tarih "Anadolu İhtilaline" gebe.
Yok hayır, farkında olan biri var:
Mustafa Kemal.
1918 Aralık ayında Anadolu’da yer yer ulusal gruplar çıkmaya başlıyor. Kendilerine "Müdafaa-i Hukuk" ya da "Reddi İlhak Cemiyeti" gibi isimler veren silahlı gruplar. Halkın hukukunu, ülkenin bağımsızlığını savunan, işgali kabul etmeyen, reddeden cemiyetler.
İsmet Paşa’dan sonra Şişli’deki eve Trakya’daki kolordu komutanlığından Erzurum 15. Kolordu Komutanlığı'na atanan Kazım Karabekir Paşa geliyor. Karabekir Anadolu’daki dağınık grupları birleştirmek gerektiğini söylüyor, Mustafa Kemal "zamanını bilmiyorum ama, çok sürmez, seninle Erzurum’da buluşuruz Paşam" diyor, el sıkışıyorlar.
Hiç beklenmedik ve de en büyük katkılardan biri Samsun’da görevli İngiliz komutanından geliyor. İngiliz subayı, "Yunanlıların Karadeniz’de bağımsız bir Pontus Devleti kurmak istediklerine" ilişkin İstanbul’a bir rapor gönderiyor.
19 Mayıs 1919 Samsun yolculuğunda dönüm noktalarından biri...
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği, işgal kuvvetlerinin başı, raporu Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya veriyor. Raporu okuyunca telaşlanan Damat Ferit Dahiliye Nazırına (İçişleri Bakanı) vekalet eden Mehmet Ali Bey’i çağırıyor. Müthiş bir şans, Mehmet Ali Bey Mustafa Kemal’in Samsun’a gitmek istediği bilenlerden. Ayrıca, İstanbul Hükümeti'nden umudunu çoktan kesmiş olan, "millici" ekipten.
Damat Ferit’in huzuruna çıktığında Mehmet Ali Bey:
"Yerel makamlar Yunanlıların bu girişimini önleyemezler. Rumlar Türk köylerine saldırıyor, yağma ediyor, halkı öldürüyor. Çözüm olarak, hükümetin kendisine güvenebileceği, genç ve enerjik bir subayın Samsun’a gönderilmesini düşünüyorum. Düzeni sağlayacak, böylelikle İngilizleri rahatlatacak birine ihtiyaç var."
Damat Ferit "bu kim olabilir" diye sorunca, Mehmet Ali Bey hiç tereddüt etmeden, "Mustafa Kemal".
Damat Ferit oldum olası Mustafa Kemal’den kuşkulanıyor ve fakat aynı zamanda "onu Samsun’a göndererek, İstanbul’dan uzaklaştırmak için iyi bir fırsat" olduğunu düşünüyor, onunla buluşmak istiyor.
Mehmet Ali Bey Mustafa Kemal ile Sadrazam Damat Ferit’i bir yemekte buluşturuyor. Damat Ferit ikna oluyor ve Harbiye Nazırı Şakir Paşa’yı bu işle görevlendiriyor. Şakir Paşa talimat veriyor.
O talimat Mustafa Kemal’in Samsun’da görevlendirilmesinde, bir başka dönüm noktası.
İstanbul Hükümeti'nin niyeti çok başka, evet Rum çetelerini etkisiz hale getirmek ancak:
"İstanbul Hükümeti'ne karşı çıkan çeşitli ulusalcı grupları da dağıtmak".
Mehmet Ali Bey’in çok önemli katkısıyla hazırlanan yetki belgesinde, Mustafa Kemal’in görevi "genel müfettişlik" olarak tanımlanıyor:
"- Asayişi sağlamak,
- Karışıklıkları önlemek,
- Silah ve cephaneyi toplamak,
- Samsun ve beş çevre ilinde idari ve askeri yetkiye sahip olmak".
Bu geniş yetkiler diğer nazırları (bakanları) kuşkuya düşürebilir, kaygısıyla, Mehmet Ali Bey yetki belgesini, kural dışına çıkarak, önce Sadrazam Damat Ferit’e imzalatmanın daha doğru olacağını düşünerek, onu Cercle d’Orient’de kağıt oynarken buluyor. Oyunla meşgul olan Damat Ferit imzayı basıyor!..
Şeyhülislam Mustafa Sabri yetki belgesine en son imza atan kişi, çünkü:
"Bu adamın hilafeti de, şeriatı da yıkmak istediği gözlerinden okunuyor."
Herkes kuşku duyuyor, hatta İngilizler kuşkularını Damat Ferit ile Sultan Vahdettin’e de aktarıyor.
Vahdettin "bizi ancak İngilizler kurtarır" havasında. Yine de, Mustafa Kemal veda etmek için gittiğinde, ona "bir müşkülle karşılaşırsanız, bana haber veriniz" diyerek, yakınlık gösteriyor. Ve de üzerinde kendi tuğrası bulunan altın bir saat armağan ediyor. Damat Ferit ile de arasında benzer bir diyalog geçiyor. Yakınlığın nedeni boşa değil. Her ikisi de, Mustafa Kemal’in İstanbul’dan uzaklaşmasını canı gönülden destekliyor.
Mustafa Kemal ile Samsun’a gidecek olan heyete ve yetkilere kim baksa, herkes bir gariplik seziyor, ancak kimse adını koyamıyor. Hatta, son anda Bandırma Vapuru İstanbul Limanından ayrılırken, İngiliz subayı üstlerine "bu nasıl bir heyet, nasıl bir genel müfettişlik" diye, demir almak üzere bulunan vapuru teftiş etmek istediğinde, üstleri "Damat Ferit bize güvence verdi, bir tehlike yok" diyerek, onu durduruyor.
Bir yıl sonra Mustafa Kemal Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni topladığında, İngilizler yine aynı güven içinde, İngiliz Başbakanı Lloyd George "hangi hükümeti tanımak gerek, İstanbul’u mu, Ankara’yı mı" sorusu üzerine, hiç tereddüt etmiyor:
"Mustafa Kemal bugün var, yarın yok".
Tarih Mustafa Kemal’i yaratmaya hazırlanıyor.
Artık Samsun’a yola çıkmak için her şey hazır. 15 Mayıs akşamını annesi ve kardeşiyle geçiriyor. Ama, annesine gitmeden önce...
Fevzi Paşa’nın yerine atanan Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’yı ziyaret ediyor:
"Siz sorumlu bir makamdasınız. Birlikte çalışabilecek miyiz?"
Cevat Paşa haberleşmek üzere, cebinden özel şifresini çıkartıp, Mustafa Kemal’e veriyor:
"Şüphesiz".
Son bir kez daha yetki belgesini gözden geçirdikten sonra, önsezileri güçlü olan Cevat Paşa, "Saray bütün yurdu düşmana teslim etmek üzere, delilik bu" diyerek masaya vuruyor, aralarındaki güven ve ortak hedefle Mustafa Kemal’e soruyor:
"Kemal, bir şey mi yapacaksın?"
"O" gözleri çakmak çakmak, yumruğunu sıkıyor:
"Evet Paşam, bir şey yapacağım."
Bandırma Vapuru İstanbul’dan demir alırken...
19 Mayıs 1919... Samsun...
Tarih doğuracak, doğuracaktı...
Sözünde durdu:
"Yaptı!.."
İşte, ölümsüz eseri:
Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti...