Oy saymak filan hikaye, maksat “anayasaya ve seçim yasalarına aykırı olarak, biz bu seçimi İstanbul’da nasıl olur da, yenileriz” macerası...
Macera, çünkü hele de yenilensin, AKP unutulmaz bir ders alacak...
Kaldı ki, oy saymak artık seçim yasasına aykırı. Çünkü, itiraz süresi yedi gün.
YSK oyların sayımına yeniden ve yeniden karar verdikçe, AKP oy sayımı için yeniden ve yeniden itiraz ettikçe, arşivde dosyalar yeniden ve yeniden açılıyor.
“Sandık ve demokrasi” üzerine Tayyip Erdoğan’ın bitmez tükenmez nutuklarından parçalar... Özünde çoktan doğru ama, bugün çoktan unutulan sözler...
Yine, yüzlerce örnekten biri daha...
14 Eylül 2013...
Erdoğan yanında bir kaç bakanla birlikte Adıyaman’a gidiyor, yeni hava alanının açılışı için. Açılışta yaptığı konuşmada, sözü yine “sandık ve demokrasi” bağlantısına getiriyor:
“Sandık demokrasinin namusudur. Demokraside sandık, bu işin namusudur.
Sandığı hazırlarız, sandıkta netice alırsan, biz de seni alkışlarız.
Ama, sandıkta netice alamıyorsan, başka yollara başvurarak, bu milletin huzurunu kaçırmayın.
Sandık sonucuna saygı duymak bir siyasi parti için zorunluktur.
İşte, AK Parti bunun teminatıdır. Bizim iktidarımız bununu teminatıdır.
Kardeşlerim, Allah’ın izniyle burası ne Mısır’dır, ne Suriye’dir. Çünkü, Türkiye artık bu işin olgunluğuna ulaşmıştır.
Dolayısıyla, sandıktan çıkan neticenin takdire şayan olduğu bir ülkedir.
Ve dünyada da, demokrasi örneği veren bir ülke sınıfındadır”.
Virgülüne kadar her bir kelimesine seksen milyon Türkiye’nin imza atacağı sözler.
Bir şu konuşmaya bak, bir de bugünkü traji komik hale!..
Kendi sözlerini kendi çiğniyor.
İş çığrından çıkmış durumda.
Orada CHP, burada AKP, başka yerde İYİ Parti seçim sonuçlarına itiraz ediyor, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da bir kaç küçük yerde seçimin yenilenmesine karar veriyor.
Örneğin, Artvin Yusufeli, Denizli Honaz gibi...
Aslında, hemen her yerel seçimde bazı yerlerde seçimler yenileniyor, ama şimdi bu yenileme kararları sanki, İstanbul’da seçimin yenilenmesine zemin hazırlamak manevrası gibi...
YSK her geçen gün kendini bitiriyor.
Aradan on iki gün geçmiş, hala sonuç açıklayamıyor.
Eh işte, nutukları ortada, eğer size birileri baskı yapıyorsa, çıkartın bu nutuklardan hangisini isterseniz, gösterin onlara!..
Hukuk fiilen yok oluyor. Hukukla birlikte, devleti yönetme refleksi de adım adım çöküyor.
İşte, ekonominin hali...
Maliye ve Hazine Bakanı Damat Bey ne zaman yeni bir ekonomik program açıklasa, dolar biraz daha fırlıyor, her açıklamada ekonomik sistemde yeni kurumların oluşturulacağını söylüyor. Daha önce açıkladığı kurumlar nerede, ne iş yapıyor, muhtemelen kendisi dahil, kimse bilmiyor. Ayrıca, söylediklerinde çelişkiler de cabası.
Hani, nerede o “tanzim satışlar”?.. Hani, nerede o “varlık kuyrukları” diye takdim edilen gıda maddeleri satış yerleri?.. Bir bölümü aniden yok oluyor, bir bölümünde fiyatlar manav fiyatlarından farksız.
Ya dış politikanın hali?.. Son örnek, S 400 ve F - 35 bilmecesi.
Amerika ile aramızda S 400 füze savunma sistemi ile F - 35 savaş uçakları tartışması var.
Amerikalılar uzun süredir “ya S 400’ler ya da F - 35’ler, ikisi birden olmaz” diyor.
Yani, “Rusya’dan S 400 savunma füzesini alırsan, biz sana F - 35 savaş uçağı vermeyiz” diyor.
İki gün önce Erdoğan “F - 35’lerle ilgili Amerika ile aramızda bir olumsuzluk yok” diyor.
O sözün mürekkebi kurumadan, Amerikan Dışişleri Bakanı açıklama yapıyor, “S 400’leri alırsanız, F - 35’leri vermeyeceğimizi ben Mevlüt Çavuşoğlu’na söyledim”.
Hangisi doğru?.. Bir “olumsuzluk yok” mu, yoksa Türkiye S 400 füzelerini satın aldığına göre, Amerika F - 35’leri vermiyor mu?..
Çavuşoğlu ise, “biz her yerden savaş uçağı alırız” diyerek, Amerika’yı doğruluyor, Reisi ile ters düşüyor.
Kendi kendini yok eden YSK ise, çırpınmakla meşgul. Daha kaç gün?.. Oysa, çok basit.
“Eyyy YSK!.. Hatırlat Erdoğan’ın sözlerini kendisine, kurtar paçayı!..
Çökmüş hukuka hiç olmazsa, bir rötuş at, Türkiye de nefes alsın, sen de!..”