El ilanları, devamında duvarlara ilanlar, devamında yurt dışından yayın yapan radyolarla halkı haberdar etmek, bilgilendirmek...
"-1933 Almanya'da Hitler faşizmi başlıyor.
-1938 İspanya'da Franco faşizmi başlıyor.
-1973 Şili'de Pinoche faşizmi başlıyor.
-1980 Türkiye'de Evren faşizmi başlıyor."
Almanya'da, İspanya'da ve Şili'de ilk işlerden biri, basını kontrol altına almak. Bu çerçevede sadece iktidarın istediği haberler yayınlanıyor, iktidarın istemediği haberleri yayınlayan gazeteler kapatılıyor, gerçek gazeteciler içeri atılıyor, piyasa satılmış gazetecilere kalıyor.
Faşizm döneminde her üç ülkede "gerçek gazetecilerin direnişi" tarihe geçiyor. El ilanları, duvar ilanları ve yurt dışından radyo yayınlarıyla faşizme karşı cephe kuruluyor.
Evren faşizmi Türkiye'ye 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle geliyor.
Faşist darbe üç yıl süren döneminde pek çok insanlık suçu işliyor. İdamlar, işkenceler, işkencede hayatlarını kaybedenler, cinayetler...
Sayısız yasaklar...
Basına getirilen yasaklar, o yasakların önünde geliyor.
"Haberlere yasak getiriliyor, darbeden önceki sivil dönemin liderlerine ilişkin haberler ve fotoğraflarına yasak getiriliyor, darbenin işine gelmeyen haberleri yayınlayan gazeteler sık sık kapatılıyor, bazen altı - yedi gün, bazen on beş - yirmi gün süreyle."
Özellikle Ankara ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlıkları aynı zamanda Propaganda Bakanlığı gibi çalışıyor. Basına cezalar onların emriyle veriliyor.
O dönemde kitap yakmaların yanı sıra, getirilen yasaklar arasında bazı sözcüklerin kullanılması da var. Onların en ilginç olanı şu:
"Mavi demek yasak!.. Evet, bildiğiniz mavi renk!.."
Darbecilerin yaptığı 1982 Anayasası halk oyuna sunulacak...
İki zarf var. Biri beyaz, diğeri mavi.
"Beyaz zarf anayasaya evet oyu, mavi zarf hayır oyu kulanacakların zarfı.
Mavi hayır anlamına geldiği için faşist darbe mavi sözcüğünü yasaklıyor!.."
Meclis'te görüşülmekte olan Sansür Yasası ışığında, günümüz deyimiyle tercüme edersek...
12 Eylül döneminde...
"Mavi, dezenformasyon, halkı yanıltma ve yanlış bilgilendirme çerçevesinde yasaklanıyor."
Tıpkı Sansür Yasası doğrultusunda yasaklanmaya aday sayısız "doğru ve gerçek haberin" yasaklanacak olması gibi.
12 Eylül döneminde, başından sonuna kadar, ben Cumhuriyet'in Ankara Temsilcisi olarak görev yapıyorum, 1981 Şubat -1989 Nisan arasında.
Dolayısıyla...
"Ankara'da askeri darbeyi başından sonuna kadar gazeteci olarak birebir yaşadığım için faşizmin ne olduğunu biliyorum.
Faşizmi birebir yaşamış olarak, haber yasaklamaları, basına sansürü iyi biliyorum."
O dönemde yasaklamalar herhangi bir yasayla, kararnameyle ya da yerleşmiş bir kuralla gelmiyor.
O dönemde yasaklamalar, askerlerin görüşüne göre, fiili emirlerle gerçekleşiyor.
Sanıyorum 1982 başları...
Evren henüz askeri üniformasını çıkarmış değil, dolayısıyla 'henüz Cumhurbaşkanı değil, Devlet Başkanı' olarak anılıyor.
Evren'in bir yurt dışı gezisi... Geziye, yıllar yılı olduğu gibi, çeşitli gazetelerden gazeteciler katılıyor.
"Katılacak gazetecileri askerler değil, gazetelerin kendi yönetimleri belirliyor."
Cumhuriyet adına ben katılıyorum.
Ancak, bir sorun var.
"Gezinin başlamasından birkaç gün önce askerler işlerine gelmeyen bir haberden dolayı Cumhuriyet'i kapatıyor, gazete kapalı."
Gezinin başlayacağı sabah dahil, bekliyorum, ses seda yok, yani 'sen gelmiyorsun' gibi bir telefon yok.
Ve o geziye ben de, katılıyorum.
Uçakta, her yurt içi ve yurt dışı gezide olduğu gibi, Cumhurbaşkanları ya da Başbakanlar gazetecilerin yanına geliyor, bir süre sohbet ediliyor, ilk elden haber alınıyor.
Uçak havalandıktan bir süre sonra Evren bizim yanımıza geliyor. O dönemde güncel olan ne var, onun üzerine konuşuluyor, sonunda Evren bizlere dönerek:
"Şimdilik bu kadar, bunları yazabilirsiniz, daha sonra tekrar konuşuruz."
Ben, herkesin şaşkın bakışları arasında itiraz ediyorum:
"Ben yazamam!.."
Evren duraklıyor:
"Neden?.."
Adam ihtilal yapmış, ama ne çare ki, gerçek gerçektir:
"Benim gazetem Cumhuriyet'i kapattınız, şu anda kapalı, onun için yazamam!.."
Evren yüzünü asıyor, bir şey söylemiyor, uçağın önündeki yerine dönüyor.
Biz gazetecilerin olduğu bölüme bir sıkıntı düşüyor, bir sessizlik çöküyor.
Aradan beş, on dakika geçiyor, sözcü görevini yürüten değerli arkadaşım Ali Baransel geliyor yanıma:
"Devlet Başkanı seni çağırıyor."
Ben:
"Uçaktan mı atacak?.."
Neyse, gidiyorum. Evren beni şöyle bir süzdükten sonra:
"Sen de yazabilirsin, senin gazeten de yarın açılıyor, kapatma yasağı kalktı."
Biz gideceğimiz ülkeye inmeden, İstanbul'da Cumhuriyet'in merkezine sıkıyönetimden yazı geliyor, gazetenin yayına yeniden başlayabileceği bildiriliyor.
Sansür Yasanın Meclis'te madde madde kabul edildiği bugünlerde ben bu olayı neden anımsıyorum acaba?..
Bu benim dışımdakiler de düşünebilir elbette.
Bu arada çok farklı, dikkatimi çeken bir konu...
"Elbette hepsini tek tek bilmeme imkan yok ama, genel olarak baktığımda, yandaş medyada Sansür Yasası ile ilgili öyle parlak yazı döşenen ya da yasayı destekleyen pek bir haber filan göremiyorum.
Bu işin nereye gitmekte olduğundan onlar da mı rahatsız?.."
Rahatsız ya da değil ancak, bu düzenlemenin demokrasi tarihimize en ağır darbeyi vuran yasaların başında geldiği tartışılmaz bile.
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi’ni, 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet’te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989’da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet’te önce Yayın Koordinatörü, 1999’da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003’te Hürriyet Gazetesi’nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24’te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’in çeşitli ödülleri yanında, 2014’te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV’nin 'Kırılmayan Kalemler’ ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca’dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |