“Devletin güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak...”
Bu “suç” nedeniyle Can Dündar ile Erdem Gül hapis cezasına çarptırılıyor.
Türkiye’de skandallar, gerilimler, siyasal kepazelikler birbirini öyle izliyor ki, biri bitmeden diğeri başlıyor. Ve rejim açısından çok çarpıcı olaylar, kararlar sanki geride kalmış gibi görünüyor. Oysa, unutulacak gibi değil, hele de Batı Dünyası peşini hiç bırakmıyor.
Çünkü, bazı olaylar rejimin ne olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Can Dündar ile Erdem Gül hakkında verilen hapis cezası bunun son tipik örneklerinden biri.
Mahkeme aslında verdiği bu kararla, MIT TIR’ları haberini doğrulamış oluyor. Doğrulama kararın kendisinde var.
“Devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak...” Demek, açıklanan bilgiler doğru ve gizli kalması gerekiyormuş.
Can ve Erdem yazdıkları doğru bir haber nedeniyle hapse mahkum oluyor.
Hiç bir demokraside sözü bile edilemeyecek, vahim bir karar.
Duruşmada savunma sırasında Avukat Fikret İlkiz salt hukuk açısından kararı çoktan çürüten bir itirazda bulunuyor:
“Devlet sırrı kavramının ne olduğuna ilişkin bir yasa bizim hukukumuzda yok. Yasa yok ise, suç da yok.”
Buna rağmen, ceza alıyorlar.
Ne yapmışlar?
“Devletin iç ve dış siyasal yararlarını ihlal” etmişler. Nedir “iç ve dış siyasal yarar?” Tanımı ne? Ucu açık, elastik, sıkıştığında baş vuracağın bir kavram. İşine gelmeyen haberler yayınlandı mı, “iç ve dış siyasal yarar ihlal edildi” dersin, olur biter.
Ama, daha oraya gelmeden “devlet sırrı” tanımı yok, işte Türkiye’nin en deneyimli hukukçularından İlkiz’in vurgusu. Yok, buna rağmen, ceza var.
İktidarın işine gelmeyen her habere, tak “iç ve dış siyasal yarar” kulpunu, o haberi yazan gazetecileri içeri at. Dışardakilere de “gözdağı” ver.
Birebir yaşadım, 12 Eylül askeri darbe döneminde yoktu böyle bir şey.
Mahkemenin Can ve Erdem ile ilgili kararı iktidarın eline öyle bir koz veriyor ki, foyasını meydana çıkartan her habere, buradan bas bu kalıbı, öte yandan çıksın sana gazetecilere hapis.
“Bana aykırı haberler yapmayın, yaparsanız ne olacağını gördünüz” kararı.
“Gerçek gazeteciliğe” bu rejimin vurduğu en ağır darbelerden biri. Basın özgürlüğünü sıfırlamak. Daha ne olacak, haber yazmak yasak hale geliyor, daha ne olacak, daha ne olsun.
Batı vahametin farkında, onun için peşini bırakmıyor.
Can ve Erdem’e verilen hapis cezaları batı ekranlarında ve gazetelerinde geniş yer buluyor. Demokrasinin nasıl çöktüğünü anlatan kaygılı ifadelerle, hem ciddi yorumlar, hem alaycı programlarla.
Hatta, ekranlar ve gazete sayfalarıyla da kalmıyor. Amerikan’ın Ankara Büyükelçiliği bir açıklama yayınlıyor.
Can ve Erdem’e verilen hapis cezasından dolayı, müttefikliğini ve NATO üyeliğini hatırlatarak, “duyduğu endişeyi” dile getirdikten sonra:
“Türkiye’ye adil yargılama, yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğünün bulunduğu demokrasinin temel ilkelerine dair anayasasında yer almış olan ve AGİT’e vermiş olduğu taahhütlerine bağlı kalması yönünde bir kez daha çağrıda bulunuyoruz.”
Daha ne desin? “Bir kez daha çağrıda” bulunuyor. Bu kaçıncı çağrı, kaçıncı.
Amerikan Büyükelçiliği bu açıklamayı elbette Washington’a danışarak, belki de, Washington’un talimatıyla yerine getiriyor.
Adamlar gidişatın ne kadar vahim boyutlara uzandığının farkında.
Gerçek gazetecilerin tamamına gözdağı, demokrasiye bir tuzak daha.
Gözdağının, buzdağı gibi görünen ve görünmeyen yüzü var. Örnek, MHP liderliği için bayrak açan Meral Akşener.
Meral Akşener bütün yurdu dolaşıyor. Gittiği her yerde büyük konvoylar eşliğinde heyecanla karşılanıyor. Önceki gün Nazilli ve çevresinde. Eski bir arkadaşım Nazilli’de gördüklerini şöyle anlatıyor:
“Anlatamam sana... Meral Akşener Nazilli’deydi, ben de izlemeye gittim. MHP Nazilli teşkilatını tanırım, Akşener’in konuştuğu meydanda MHP’den elli, altmış kişi vardı. Ama, daha önemlisi, çok farklı siyasal görüşlerden dört yüz, beş yüz kişi meydanda toplanmıştı. AKP ilk kurulduğunda, burada bir meydan toplantısı yapmıştı, Meral Akşener o toplantıyı üçe, beşe katladı.
"İyi konuşuyor, alana hakim. Halk diliyle konuşuyor ve çok cesur. Özellikle kadınlardan büyük destek görüyor.”
Aziz Türk medyasında, nazar yerine, tek bir haber yok.
Olsa, böyle bir haberi “devletin iç ve dış siyasal yararı” hanesine yazmaları mümkün değil ama, bunun yerine başka bir haberi, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini devirmeye teşebbüs ve terör örgütü üyeliği” gibi, abuk sabuk bir kalıba sokarak, gazetecileri tehdit etmek her zaman mümkün.
Çünkü, Meral Akşener’den korkuyorlar. İktidarlarına son verecek kaygısı tepe yapmış durumda.
AKP ile birlikte Devlet Bahçeli’nin de etekleri tutuşmuş durumda. AKP ile her türlü ortaklığa hazır olan Bahçeli, MHP genel başkan adaylarını tek tek partiden ihraç etme yolları arıyor.
Aklıma faşist İtalya’dan bir söz geliyor:
“Özgürlüğün çürümüş cesedini toprağa gömdük.”