"Sanki hükümet sözcüsü, her kabine toplantısı sonrasında açıklamayı o yapıyor.
- Sanki kütüphaneler genel müdürü, sıradan bir kütüphane açılışını o yapıyor.
- Sanki Diyanet İşleri Başkanı, bir caminin açılışını o yapıyor.
- Sanki Enerji Bakanı, sondaj gemisinin denize açılışına o katılıyor.
- Sanki Milli Savunma Bakanı, harp okullarının mezuniyet törenine o katılıyor.
- Sanki Ticaret Bakanı, yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde ödül kazananların törenine o katılıyor."
Ve katıldığı her törende mutlaka ve mutlaka, bütün TV'lerden canlı olarak yayınlanan, ardından her haber bülteninde bir kez daha yer alan konuşmalar yapıyor.
Kim?..
Tayyip Erdoğan.
Dün Ağustos ayı listesine bakıyorum.
"Ağustos ayında, 31 gün içinde 22 kez konuşmuş!.."
En sıradan açılışları, en sıradan günlük olayları, ama kütüphane açılışı, ama mezuniyet töreni ya da herhangi bir ödül töreni, hiç atlamıyor, mutlaka bir konuşma çekiyor.
"Konu ne olursa olsun, TV'lerde mutlaka görünmek istiyor.
Ben... Ben... Ben...
O kadar çok konuşunca da, o konuşmalar artık halkın ilgisini çekmiyor."
Erdoğan dün birkaç gün sürecek Balkan gezisine çıkıyor. İlk durağı Bosna - Hersek. Hareketinden önce açıklıyor:
"Bosna - Hersek'te bir yılı aşkın süredir devam eden siyasi krize çözüm çabası içinde olacağız."
O siyasi kriz, o ülkenin kendi iç politikası, kendi iç sorunu değil mi?.. Ama, yok.
Çeşitli defalar tanık olduğumuz gibi, yine başkalarının iç işlerine karışma merakı!.. Sadece diplomatik temasla yetinmiyor, zaman zaman fiilen işin içine giriyor.
İç işlerine karıştığı ülkelerle sonradan başı derde girse de, karışmadan duramıyor.
2005, 2006'da olduğu gibi.
O zaman da, Sırbistan'da çıkan siyasi krizi çözmek için Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile İbrahim Kalın'ı Belgrad'a gönderiyor.
Diyanet İşleri Başkanı, çünkü oradaki bir müftü siyasetin tam içinde. Müftünün kendine göre siyasi amaçları var, Ankara o tarihte bunu yakından izliyor.
"Sırbistan'da siyasi kriz!.."
Erdoğan şimdi de, Bosna - Hersek'teki siyasi krizi çözmek için devreye doğrudan kendisi giriyor.
Ayrıca, dün açıklıyor:
"Vakıflar Genel Müdürlüğümüz tarafından yapılan Bosna - Hersek İslam Birliği idari binasının açılışına katıldıktan sonra, oradaki müftülerle bir araya geleceğiz."
Bunun adı var:
"Din üzerinden dış politika."
Bu yılın Mayıs ayında Bosna - Hersek'e şimdiki Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş gidiyor, Erbaş'ın mantığı zaten farklı olamaz:
"Bir İslam şehri, içindeki eserleriyle, kütüphaneleriyle, minareleriyle kendisini gösterir. Bosna'da biz bunların hepsini görüyoruz."
Ardından ekliyor:
"Bosna - Hersek Fatih Sultan Mehmet'in emanetidir. Biz onun emanetine her zaman sahip çıkmayı vazife olarak görüyoruz."
Aradan yüz yıldan fazla zaman geçmiş, "emanet" mi kalmış?.. Kaldı ki, bunu dile getirmek, diplomatik bir skandal değil de, ne?..
Ayrıca, geçen zaman içinde oralarda yeni devletler kurulmuş, kurulan devletler dağılmış, yenileri kurulmuş, dağılan federal Yugoslavya'dan yedi ayrı devlet çıkmış.
Her birinin, birbiriyle çelişen çok farklı siyasi sorunu ve amacı var.
Bosna - Hersek'ten sonra Sırbistan ve Hırvatistan'a geçecek olan Erdoğan ziyaret öncesinde Hırvatistan'a, başkenti Zagrep, yeni büyükelçi atıyor.
"Yeni büyükelçi Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran 2018'de Ordu'dan AKP milletvekili adayı."
Yani...
'Bizden biri..."
Böylece meslek kariyerinden gelmeyen, bir ara AKP milletvekili ya da yöneticisi ya da üyesi ya da AKP'ye yakın ve fakat mutlaka 'bizden birilerinden' oluşan büyükelçilere bir yenisi ekleniyor.
Geçenlerde Ankara'da büyükelçiler toplantısı var. Dünyanın çeşitli merkezlerindeki büyükelçiler Ankara'ya çağırılıyor, değişik konuları görüşmek üzere.
"Oradaki oturma düzeninde dışardan atananlar ön sıralarda, meslekten yetişen diplomatlar arka koltuklarda."
Mantığa uygun!..
Dış politikada tutarsızlıkların da mantığına uygun.
Doğruyu söyleyebilecek olanlar arkalara atılıyor.
Erdoğan'ın gezisine dönersek...
Erdoğan'ın o karmaşık siyasi, etnik yapılarda kriz çözme merakı, kendisini yine ön plana atma merakıyla eş anlamlı.
Dosta, düşmana, her zamanki gibi, "ben varım" gösterisi.
İçerde her fırsatta kürsüye çıkmak, dışarıda 'kriz çözmeye merak salmak' o gösterinin yansımaları.
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |