"Genel başkanımızın 100 maddelik Anayasa önerisini karalama çabaları edepsizliktir, terbiyesizliktir. Ne o, kaldıramadınız mı?.
Kudurdunuz değil mi?.."
MHP yeni bir Anayasa için öneriler hazırlıyor, o hazırlık Habertürk TV'de tartışılıyor, sadece "tar-tı- şı - lı - yor".
Ne var bunda?.. MHP bir şey yaptığında, herkesin beğenmesi ve alkışlaması mı gerek?.. Öyle bir kural mı var?..
Ama, MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter öneriyi sadece ve sadece eleştiren gazetecilere yukarıda aktardığım sözlerle, etmediği hakareti bırakmıyor ve devamında:
"Ebru Baki, her seferinde MHP'ye tahammülsüzlüğünü ifşa eden, alaycı gülümsemesiyle gerçekleri çarpıtan sözde bir gazetecidir. Konuklarını MHP düşmanları arasından seçmesi tam bir kokuşmuşluktur. Bugünkü golü çıkaramayınca, çirkefliği ve çirkinliği tercih ettiler. Yuh olsun."
Müthiş edebi, müthiş seviyeli, müthiş uygar, hoşgörü ve nezaket dolu bir açıklama!..
Ne bu ya?..
Nedir bu "nefret dili?.."
Haklı hakla?..
Orada söylenenlere, sen de cevap hakkını kullanır, tezini savunursun!..
Bu hakaret yağdırma da, neyin nesi?..
"Bu tam bir skandal, devamı basın tarihi açısından daha beter bir skandal."
MHP Genel Başkan Yardımcısı'nın sözlerine Habertürk Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir, o kişinin hak ettiği yanıtı veriyor:
"Son zamanlarda alışkanlık başladı, hoşuna gitmeyen bir şey olduğunda, gazeteciler ayar veren, hedef gösteren açıklamalar. Bu ifadeleri, aynen ölçüsüyle, ne bir fazla, ne bir eksik, Ulvi Beye aide ediyorum. Gazetecileri hedef gösteren bu açıklamaları kabul etmiyorum."
Mesleğini koruyan, basın özgürlüğünün gereğini yerine getiren Bülent Aydemir'in başına ne geliyor?..
"Habertürk TV Bülent Aydemir'in işine son veriyor.
Genel Yönetmen Kürşad Oğuz istifa etmek zorunda bırakılıyor."
Skandal içinde skandal!..
Perde arkasında neler döndü, bilinmez, bilinen Devlet Bahçeli Twitter üzerinden "Habertürk izlemiyorum" paylaşımında bulunuyor.
Hani, kendisine göre ters bir karar alan, açıklama yapan, ama Anayasa Mahkemesi, ama HDP, ama Türk Tabipleri Birliği, ama herhangi bir baro, ama herhangi bir kurum hakkında "kapatılmalıdır" diyen Bahçeli'nin o tipik yaklaşımı...
İzlemezsen izleme, biz izliyoruz!..
Olayı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yaptığı açıklamayla, sayıları epey az arkadaşımız yazılarıyla kınıyor.
Onun dışında, tık yok!.. Anları şanları, saygınlıkları çoktan geride kalmış, iktidara ve ortağına yağ yakma yarışına giren, o malum takım, her zamanki gibi, yine sütre gerisinde!..
Oysa, bu skandal aynı zamanda onları da tehdit ediyor, onların da güvenliğine, yazdıkları köşelere sopa gösteriyor, ama onlar bunu görmezlikten gelerek, skandalı unutturmaya çalışıyorlar.
Son on yılda yüzlerce yayın organı iktidarın baskısıyla kapatılıyor, on iki bin gazeteci işsiz kalıyor, yazdıkları kitapları, haberleri, açıkladıkları düşünceleri nedeniyle yüzlerce gazeteci hapse giriyor, sokak ortasında dövülüyor.
Ya bunlar?.. Keyfekeder yazılar!..
MHP yöneticileri tarafından yapılan son birkaç yılın açıklamalarına bakın...
"Muhalif siyasi parti liderlerine, muhalif milletvekillerine, gazetecilere, bilim adamlarına, ülkenin temel kurumlarına, salgınla mücadele, aşı, enflasyon, çevre, mahkeme kararları, konu hiç fark etmiyor, değişik düşünce sergileyenlere MHP çok ağır ve ölçüsüz bir nefret dili kullanıyor.
Toplumda nefret dilini en çok kullanan parti, MHP!..
Düşünce ile karşılık vermek yerine, nefret dili, hakaret!.."
Son yıllarda o kadar çok örneği var ki, üzerine tez yazılır.
Son örnek ortada.
Ve o dili kullananlara karşı yargı hiçbir biçimde harekete geçmiyor, hatta gazeteci meslektaşlarımıza taşla, sopayla saldıranlar elleri kolları serbestçe dolaşıyor.
Gelelim Habertürke...
Bir kurumda çalışanlara böylesine ölçüsüzce hakaret, aynı zamanda o kuruma hakaret ve tehdittir.
MHP yöneticisinin sözlerine Bülent Aydemir'in karşılık vermesine, Habertürk ne yapmalıydı?..
Mademki, benim sloganım "Gücü özgürlüğündedir" diyorsun... O zaman:
"- Gücünü göster, senin kanalını, yayınını savunan Ankara Temsilcini alnından öp, ona sahip çık!..
- Gücünü göster, Genel Yayın Yönetmenine sahip çık!..
- Gücünü göster, senin çalışanlarına hakaret yağdıran MHP'li yöneticiye dava aç!..
- Özgürlüğünü göster, 'demokrasiye ve hukuk devletine saygılı yayınlarımıza devam ediyoruz' açıklaması yap!..
- Özgürlüğünü göster, basın özgürlüğüne sahip çık!..
- Ve özgürlüğünü göster, kendine sahip çık!.."
Bu olay son yıllarda yaşadığımız basın skandalları arasında unutulmayacak bir yer tutacak nitelikte.
"Yetki sende, asarsın kesersin, her şey sende!.."
Sekiz yıl önce 23 Nisan törenlerinde, Tayyip Erdoğan Başbakanlık koltuğuna sembolik olarak oturan küçük kız öğrenciye mikrofonu uzatırken, bu cümleyi kullanıyor. O tarihte henüz Başbakan, bugünkü gibi tüm yetkileri elinde toplamış değil, ama yine de, daha o günlerde hedefi belli!..
"Tek adam rejimine" geçildikten sonra, aslında 2015 yılından itibaren, her alanda ve özellikle hukuk devletinde, devletin işleyiş biçiminde, dış politikada, çevre ve ekonomik kararlarda "asarsın, kesersin" faslı şakır şakır işlerken...
Anayasayı, yasaları, Anayasa Mahkemesi kararlarını ve devamını herkes biliyor.
Son olarak iftar programlarında "asarsın, kesersin" formülü her akşam işliyor ve salgın önlemleri ihlalleri birbirini izliyor.
Ramazan ayı başlarken, Erdoğan salgına karşı önlemler kapsamında, "toplu iftar programlarının yasaklandığını" duyuruyor.
Ama, ne oluyor?..
Tıpkı, o "lebalep kongreler" gibi, bütün Ramazan ayı boyunca, hemen her akşam ya Saray'da "toplu iftar" veriyor ya birilerinin evine gidiyor.
Gazi ve şehit yakınları, ruhani liderler, milli sporcular, Diyarbakır anneleri... Dizi böyle uzayıp gidiyor.
"Kendi getirdiği kurala, herkesten önce kendisinin uyması, örnek olması gerekirken, kendisi ihlal ediyor."
Malum, "yetki onda, ister asar, ister keser!.."