"Romanya'dan gelen ekip 150 saat sonra enkaz altından bir çocuğu tam çıkartırken, AFAD'dan bir grup geldi.
Romanyalı ekibe, 'siz gidin, biz çıkartacağız' dediler, siz çıkartırsınız, biz çıkartırız kavgası, anlaşılır gibi değil. AFAD'cılar televizyonları çağırmış, kavga uzayınca, orada bulunan bir subay havaya ateş etti, ortalık duruldu, sonra çocuk çıkartıldı."
Aklınız alıyor mu bu anlatılanı?..
Zaten yıllardır olan biten pek çok şeyi aklımız almıyor!..
"Bunu, o rezalete tanıklık eden, depremden sonra kurtarma faaliyelerine katılan bir devlet görevlisi anlatıyor."
Susturulmaya çalışılan, ceza verilen, hapse atılan gazeteciler ya da "kapattım" deyip kapatılan kurumlar, ekranları karartılan TV'ler değil...
"Anlatan Antakya'da depremi ve sonrasındaki faciayı birebir yaşayan bir devlet görevlisi."
Depremden üç, dört saat sonrasından başlayarak, depremin sekizinci gününe kadar Antakya'da bulunan o devlet görevlisinin anlattıkları TV'lere yansıyan sahnelerle, pek çok gerçek gazetecinin yazdıklarıyla örtüşüyor:
"AFAD yok, Kızılay yok, hatta bugün sekizinci gün AFAD'ı hâlâ görmedim. Yüz kadar asker var, iki sivil toplum örgütü ile muhalefet partilerine ait belediyeler var.
Bir ara Atatürk Parkı'nda Kızılay çay ocağı açtı dediler, evet açmış, ama, kapatıp gitmiş.
İki gün kimse gelmedi Hatay'a.
Ne bilgi, ne bir lider, ne koordinasyon, hiçbiri yok.
Buna karşılık, yabancı ülkelerden gelen ekipler ve getirdikleri köpekler çok can kurtardı."
Bunu bir devlet görevlisi anlatıyor.
Bin türlü beceriksizliğin ötesinde, korkunç insan manzaraları...
Enkaz altında sıkışmış bir genç, yanında bir kadın var, onları enkazdan çıkarmaya gelenlere:
"O benim annem, o öldü, siz beni kurtarın!.."
Yağmur ve soğuk...
Yollarda tepelerden düşmüş kayalar...
Arabaların içinde ölmüş insanlar...
Ağalayanlar, bayılanlar, çığlıklar...
Sanki belleğini yitirmiş insanlar...
Sokak ortasında cesetler...
Samandağ ve Kırıkhan aç...
En çok da, "devlet nerede" diye bağıranlar...
Bu karmaşayı fırsat bilen "yağmacılar, Suriyeliler."
Yardım getiren TIR'ları durdurup yağmalamaya çalışıyorlar, asker engel oluyor. Pek çok yağmacı yakalanıyor.
Telefon, bilezik, çanta, saat, erzak çalan yağmacılar.
Asker ve polis enkazdan insanları mı kurtarsın, bu yağmacıları mı yakalasın?.. İki işi de, yapıyorlar.
Deprem sonrasında "yaraları sarıyoruz" gibi, insanları kucaklayan anlayışın uygulamadaki hâli, o nitelikle taban tabana zıt.
En tepeden gelen hakaretler, neredeyse küfür eksik, milyonlarca insan bu hakaret dolu dile yıllardır alışamamışken ve de iyi ki alışamamışken ve fakat tam böyle bir facia döneminde...
Gerçek yayın yapan TV'lerin ekranları karartılır, programları durdurulur, para cezası yağdırılırken...
"Ekşi Sözlük" erişim engeline uğruyor Bilişim Teknolojileri Kurumu tarafından. Engelin ilginç yanı 2015'e kadar uzanıyor. O yıl kurumun yasasına eklenen bir madde ile:
"Cumhurbaşkanlığı veya ilgili Bakanlıkların talebi üzerine, milli güvenlik veya kamu düzeninin ve genel sağlığın korunması amacıyla erişimin engellenmesi kararı verilebilir."
Yasakçı ve baskıcı dönemin taşları, devletin bütün kurumlarında 2015'ten itibaren tek tek döşeniyor.
Bugünkü erişim engeline "talebin" nereden geldiği çok açık. AKP'nin yönetiminde bulunan bir kişi:
"Ekşimiş mecranın temel hedefi milletimizin maneviyatıdır. Mecra kapalı kalacaktır."
Erişim engelinin bir yargıç tarafından onaylanması gerekiyor. AKP'li yönetici hiç çekinmeden kendisini yargıç yerine koyuyor!..
Bilişim Teknolojileri Kurumu'nun açıklamak zorunda olduğu başka bir kötülük var.
Önceki akşam Halk TV'de İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği "Bir Kira Bir Yuva" amaçlı yardım kampanyası yayınlanıyor. Tıpkı, geçen hafta pek çok TV'de yayınlanan iktidar destekli bağış kampanyası gibi.
İzmir için kampanyada 330 milyon lira toplanıyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in açıklaması dehşet verici:
"Kampanyanın internet sitesine 3 milyon 700 bin siber saldırı gerçekleşti."
Böyle bir hainlik olabilir mi?..
Böylesine masum bir kampanyaya saldıranlar kim?..
Bilişim Teknolojileri Kurumu bunu açıklasın, kim bunlar?..
"Yaraları saran" bir kampanyayı kimler, hangi amaçla engellemeye çalışıyor?..
"Yaralar" böyle mi sarılıyor?..
AKP'nin felakette "yaraları sarma" beceriksizliği, onların öfkesini arttırıyor. Üstesinden nasıl geliriz yerine, öfke patlaması!.. En tepeden aşağıya kadar!..
Örneğin:
"- Bolu Belediye Meclisi toplantısında AKP'li bir kadın üye Belediye Başkanı Tanju Özcan'a pislik diyerek, su şişesi fırlatıyor.
- Malatya'dan yayın yapan Halk TV muhabiri Ferit Demir'e kendini bilmez bir serseri dün elinde çekiçle saldırmaya kalkıyor."
Gerçekleri anlatanların can güvenliği artık tehlikeye giriyor.
"Tsunami olabilir" diye uyaran AFAD, denizin kenarına çadırlar kuruyor!..
"Yaraları sarmak" faslından, bir AKP milletvekili önce kendi yarasını sarıyor, depremde evi yıkılmadığı halde, önce kendi evinin bahçesine çadır kuruyor!..
Yeminli yandaşlardan biri dün yazıyor:
"Kafayı değiştirmeliyiz kafayı."
Yıllardır ve halen bu "kafayı" savuna savuna dört dönerken, şimdi savunduğu "kafayı değiştirmeliyiz" diye, fetva veriyor!.. O zaman yıllardır o "kafayı" neden savunuyor?..
"Yaraları sarmak" beceriksizlik, ihmal, yönetim aczi ile birleşiyor, bir yandan öfke patlamasına, öte yandan şaşkınlığa yol açıyor.
Her saldırı, her yazı, her açıklama AKP'yi biraz daha dibe itiyor.
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |