Anayasa değişikliği ile:
İşin özü bu.
Bu değişiklikler referanduma sunuluyor.
İtalya’da, Başbakan Renzi tarafından hazırlanan bu anayasa değişikliği geçen pazar günü, tam bir sürpriz, Renzi hiç beklemiyor, yüzde 60 oyla reddediliyor.
Aslında tanıdık bir öykü.
2014’te iktidara geldiğinde, 39 yaşında, İtalya tarihinin en genç başbakanı.
Solcu, mütevazı bir ailede yetişiyor, hukuk okuyor. Gerek öğrencilik yıllarında, gerekse meslek hayatında, hatta siyasete atıldıktan sonra bile, Floransa Belediye Başkanı olduğunda işine bisikletle gidip geliyor. Halkın içinden biri, genç, hırslı.
Siyasete Demokratik Parti’de atılıyor, çeşitli sol kanatların ve merkez partinin ittifakından oluşan partide. Kısa sürede “yol arkadaşlarını” seçiyor. Onlarla yediği içtiği ayrı gitmiyor. Atılacak adımlara birlikte karar veriliyor.
Partinin genel sekreterliğine ikinci kez aday olduğunda parti içindeki popülaritesi hayli yüksek, ilk adaylığında seçimi kaybetmesine rağmen, 2013’te yüzde 68 oyla genel sekreter seçiliyor.
Parti içi iktidarı ele geçiriyor, aynı partiden Başbakan Letta parti içinde desteğini kaybediyor.
Tamam, Renzi yüksek oy alıyor ama, aslında yol arkadaşlarıyla bir olup, parti içi darbeyle Başbakan Letta’yı deviriyor.
Ve Başbakanlık koltuğuna oturuyor.
“Tek adam olma” hevesi o koltuğa oturmasıyla birlikte başlıyor. “Yol arkadaşlarına” artık pek ihtiyacı yok.
Önce yol arkadaşlarını birer birer tasfiye ediyor.
Her tasfiye ile biraz daha güçlendiğini sanıyor oysa, her tasfiye onu biraz daha yalnızlığa itiyor.
O yalnızlık tek adam olma hırsına hırs katıyor, sahip olduğuna inandığı gücüne tapınmasını tetikliyor.
Derken hayatı değişiyor, bisikletten “devlet uçağına” terfi ediyor.
Otoriterleşmeye yol açacak anayasa değişikliğini bu ruh hali içinde hazırlıyor.
“Her kararı ben vereyim, her şey benim elimde olsun, önemli kurumların üyelerini de ben seçeyim, Meclis iradesini de ben yönlendireyim”.
İyi de, böyle bir anayasayı halka nasıl kabul ettirecek?
Formülü buluyor. Geniş bir taban oluşturmak. Onun için:
Sağ partilerle ittifaka girmek.
Bu ittifak ona pahalıya patlıyor. Demokratik Parti içindeki muhalefeti harekete geçiren son damla. Otoriter ve tek başına karar almasından zaten iyiden iyiye rahatsız olan “parti içi muhalefet” ona açıktan cephe alıyor.
Siyasette bu satrançla meşgulken:
Ekonomik bunalım artık saklanamaz hale geliyor, halka söz vermeye uğraşıyor:
“Bu anayasayı kabul ederseniz, sıkıntıları aşarım.”
Verdiği bu sözle siyasi hayatının en büyük hatasını işliyor.
Referandumu aşırı derecede kişisel hale getiriyor. Anayasa değişikliğini kendisi ile özdeş kılıyor, kendisi ile ilgili bir referanduma dönüştürüyor.
O kadar güveniyor kendine. Hayatının en büyük hatasını yaparken, kendine güveni tavan yapmış vaziyette.
Ve tam bu sırada asla istemeyeceği iki olay üst üste çakışıyor.
Kendi partisi bölünüyor, diğer partiler anayasa değişikliği karşısında “cephe” oluşturuyor.
Oysa, öyle bir anayasa değişikliğine hiç gerek yok. Ama, işte hırs.
Tek adam yalnız kalıyor.
Referandum onun için tam bozgun, anayasa değişikliği yüzde 60 oyla reddediliyor.
Parti genel sekreteri, ardından Başbakan olduğunda, sadece partisi değil, İtalya ona büyük umutlar bağlıyor, genç, hırslı, yerleşik düzene karşı.
Ne var ki, o koltuk onu değiştiriyor, aldığı her kararın uygulanmasını büyük bir hoşnutlukla izlerken, bir sonraki kararını daha az kişiye danışarak alıyor. Bakıyor ki, o kararı da uygulanınca ve çevresinde “en iyisini siz bilirsiniz” yağdanlıkları alkışlarıyla onu yüceltince, tamam “artık yol arkadaşlarına ihtiyacı yok, her şeyin en doğrusunu o biliyor”.
Yerleşik düzene karşı iken, yerleşik düzenin parçasına dönüşüyor.
“Tek adam olacağım” derken, yalnızlığa böyle sürükleniyor.
Referandum eşittir kendisi, yüzde 60 hayır, o zaman istifadan başka çaresi kalmıyor.
Her şeyi isterken, her şeyi kaybediyor.
Hem parti içi iktidarı, hem ülkede iktidarı.
İtalyan Halkı bir zamanlar baş tacı ettiği Renzi macerasını, onu devirerek noktalıyor.