Türkiye yeni rejime geçtikten ve yeni kabine açıklandıktan sonra yurt içinde ve dışında iki önemli olay yaşanıyor.
İkisi de, ekonomi alanında.
İçerde, çok klasik söylemle:
Piyasa yeni hükümeti satın almıyor.
Bunun Türkçesi şu:
Dolar acele tırmanışa geçiyor.
Örneğin, dün ben bu satırları yazarken, dolar 4.76 TL düzeyine çıkıyor. Bir gün önceye göre, yüzde 1.18’lik devalüasyon, bir artış söz konusu.
Piyasa yeni hükümete güven duymadığını belli ediyor, belki ekonomiden sorumlu yeni yönetime ve onun başına atanan Berat Albayrak’a.
Piyasadaki güvensizliğin ikinci nedeni, yine şu ünlü 703 sayılı KHK, Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini fiilen ve pratikte değiştiren KHK.
Orada ekonomi ile ilgili çok önemli bir madde var.
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sona eriyor.
KHK’da doğrudan böyle bir kural yok ancak, öyle bir sistemden söz ediliyor ki, pratikte Merkez Bankasının bağımsızlığı kalkıyor. Bu da, piyasayı tedirgin ediyor ve doların yeniden yükselişe geçmesine yol açıyor.
Yeni hükümet ve yeni rejim çok ciddi bir sorunla karşı karşıya:
Tırmanan enflasyonla.
En son Ocak 2004’te yüzde 16.22’yi bulan enflasyon on dört yıl sonra aynı haneye yaklaşıyor. Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarıyla yüzde 15.39.
Üretici fiyatlarıyla tablo daha vahim: Yüzde 23.71.
Ne demek üretici fiyatlarıyla?
Tüketiciye henüz yansımamış maliyet artışı, demek.
Üretici fiyatlarındaki enflasyonun bu kadar yüksek olması, aslında gelecek için kötü haber, yani önümüzdeki aylarda bu artış doğrudan tüketici fiyatlarına yansıyabilir.
Yani, bir alarm.
Tüketici fiyatlarındaki yüzde 15.39’luk artış, özellikle gıda maddelerinde, enflasyondaki ortalama artışın çok üstünde. Örneğin:
Soğan yüzde 82.53, patates yüzde 63.34, havuç yüzde 57.72, sivri biber yüzde 57.28, limon yüzde 35.32, domates yüzde 23.59, elma yüzde 12.34, tavuk eti yüzde 8.95 oranında artıyor.
Gazeteciliğin çok klasik deyimiyle, “mutfakta yangın var”.
Bunun yanında bilgisayarda fiyat artışı yüzde 9.13, ütüde yüzde 9.07, şehirler arası otobüs biletlerinde yüzde 8.30, fırında yüzde 7.51, çamaşır makinasında yüzde yüzde 6.67’yi buluyor.
Fiyatlardaki bu artışa rağmen, AKP seçimi kazanıyor.
Üstelik, memur ve işçi ücretleri ile memur ve işçi emeklilerinin aylıklarındaki artış enflasyon artışının altında kalmasına rağmen.
Seçimden önceki anketlerin tamamında, ekonomi AKP aleyhine önemli bir etken olarak görünürken, demek ki, başka etkenler daha ağır basıyor.
Yüzde 15.39’luk fiyat artışıyla Türkiye, fiyatı en çok artan ülkeler arasında dünyada on birinci sırada.
Yıllık enflasyon artışı Türkiye’den daha az olan ülkeler arasında kimler var, kimler?
Etiyopya, Haiti, Nijerya, Gana, Yemen, Surinam, Gambia, Myanmar, Cezayir, Papua Yeni Gine, Vietnam, Mozambik, Nikaragua, Sri Lanka, haritada belki yerlerini göstermekte zorlanabileceğimiz Lesoto (yüzde 3.80), Butan (yüzde 2.94), Namibia (yüzde 3.80), Vanatu (yüzde 3.20) ve dünyada geri kalan Avrupa, Afrika, Asya, Amerika, Avustralya kıtalarında ne kadar ülke varsa, enflasyon hepsinde Türkiye’den daha düşük.
Yeni rejime ve yeni hükümete yurt dışındaki tepki de, içerisi gibi.
Onlar da, satın almıyor.
New York Times’tan Financial Times’a, ekonomi yayını yapan TV kanallarına kadar hepsi “Türkiye’yi ekonomik alanda uyarıyor”.
Buna dünyanın önde gelen ve hatta Nobel ödüllü iktisatçıları ve bankaları dahil.
Türkiye’de rejim değişikliğinin ötesinde, dünyayı ilgilendiren asıl konu Türk Ekonomisindeki gidişat. Haber ve yorumların ezici çoğunluğu ekonomiyi ön plana çıkartıyor.
Yeni hükümet işe nasıl başlıyor, özellikle ne ile meşgul bilmiyorum.
Ancak:
Yapılması öngörülen zamlar dışında, her işi bırakıp, özellikle de siyaset bir yana, bir an önce yeni ekonomik önlemlere eğilmenin zamanı çoktan gelip geçiyor bile.
Yoksa, Türkiye yatırım yapılamaz bir ülke haline gelir ki, ekonomik kriz daha da derinleşir.