Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa. Bunlar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi.
İspanya, Malezya, Uruguay, Senegal, Yeni Zelanda, Japonya, Mısır, Angola, Ukrayna, Venezüella aynı Konseyin geçici üyeleri.
Daimi ve geçici üyeler önceki gün toplanıyor, Rusya’nın önerisi üzerine Türkiye’nin Suriye’deki PYD güçlerini bombalamasını görüşüyor. Toplantıda herhangi bir karar alınmıyor ancak:
“Güvenlik Konseyi bu bombalamayla ilgili kaygılarını dile getiriyor.”
Konsey sözcüsü önce, “Türkiye’nin uluslararası hukuka uymasını istiyoruz” biçiminde bir açıklamada bulunuyor, arada ne oluyorsa oluyor, bir süre sonra, aynı sözcü “bir karar alınmadı” diye düzeltiyor.
Karar alınıyor ya da alınmıyor, ne var ki, “her üye kaygısını belirtiyor”, içlerinden biri de çıkıp, “Türkiye haklı” demiyor.
Şimdi Konseyin geçici üyelerle Türkiye’nin ilişkisine bakmanın zamanı.
Ukrayna: Daha üç gün önce Davutoğlu Ukrayna’yı ziyaret ediyor. Ne kadar anlaşmalı, ne kadar kucaklaşmalı, ne kadar hoş bir gezi olduğunu bir gün sonra gurubunda ballandıra ballandıra anlatıyor. “Hoş” değil, “boş” olduğu, çok değil, iki gün sonra ortaya çıkıyor.
Senegal: Daha on beş gün önce Tayyip Erdoğan Senegal’i ziyaret ediyor. Orada nasıl karşılandığını, kendilerine ne kadar konukseverlik gösterildiğini anlata anlata bitiremiyor. Senegal ayrıca Türkiye ile birlikte İslam Konferansı Örgütünde üye.
Japonya: Daha dört ay önce Erdoğan Japonya’da. Yanılmıyorsam, oraya üçüncü gezisi. Savunma sanayiinde ortaklık, doksan yıllık dostluk nutukları, “gösterilen sıcak ilgiden çok memnun” kalıyor.
İspanya: Birkaç kez İspanya ziyareti var. Erdoğan “İspanya ile iftihar ediyorum” diyor, Medeniyetler İttifakında İspanya ile Eş Başkan olduğu için.
Malezya: Davutoğlu’nun dört yıl kaldığı, her fırsatta övdüğü ve övündüğü ülke. Senegal gibi, Malezya da İslam Konferansı Örgütü üyesi.
Yeni Zelanda: Erdoğan’ın Başbakan olarak ziyaret ettiği ülkeler arasında. “Geziden ve gösterilen konuk severlikten çok memnun” kaldığını açıklıyor. Tekne turları, turizm işbirliği filan.
Mısır: Eyvah-1… Bir zamanlar “Müslüman Kardeşler” iktidarında Mursi varken “canım cicim”, sonrasında Sisi ile birlikte diplomatik ilişkiler askıya alınıyor, Kahire yolları kesik. Onlardan umut yok.
Venezüella: Eyvah-2… Bırakın diplomatik ilişkiyi, oradaki iktidar partisi Gezi sırasında eylemcileri destekleyen bildiri yayınlıyor. AKP iktidarını yerden yere vurarak, ağır biçimde eleştiriyor. Umutsuz.
Angola: Tek bağlantı Erdoğan’ın 2012 Olimpiyatlarında Türkiye-Angola basketbol maçını izlemiş olması.
Uruguay: Onlardan Ankara’ya ziyaret var, klasik diplomatik laflar, gerisi hoş ve boş.
Daimi üyelere gelince, onlarla ilişkiler malum. Son Güvenlik Konseyi toplantısında dikkat çeken bir önemli nokta var.
Bizim aziz müttefikimiz, fakat son aylarda çeşitli konularda karşılıklı eleştirilerle aramızın giderek açıldığı Amerika ile neredeyse savaşın eşiğine geldiğimiz Rusya, Türkiye’ye karşı kol kola girmiş vaziyette. Çin pek oralı değil, İngiltere ve Fransa zikzaklı.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın dış politika eleştirildiğinde, “bu değerli yalnızlıktır” diyerek, Türkiye’nin yalnızlığını aylar önce itiraf ediyor.
Bu on beş üye dünyanın beş kıtasından, onlarla ilişkiye bakın, dış politikada değerli yalnızlığın muhteşem tablosu, Türkiye’nin dünyadan nasıl tecrit edildiğinin kanıtı.
Dış politikada tam kahramanlık, istim arkadan bile gelmiyor.
Kahramanlığın sonu yok, AKP şekil 1’de görüldüğü gibi, dışarıda ne kadar “kahraman” ise, içerde de o kadar “İsmail Kahraman.”
Meclis Başkanı, aynı zamanda Anayasa Uzlaşma Komisyonu Başkanı İsmail Kahraman daha üçüncü toplantıda “bu komisyon bitmiştir” diyerek, komisyonu dağıtıyor. Nedeni çok açık.
Yeni anayasada AKP için tek hedef Başkanlık. CHP buna karşı çıkınca, Kahraman Erdoğan’a vazgeçilmez bağlılığı ile herkesin şaşkınlıkla izlediği tavırla komisyonu dağıtıyor.
Dağıtmadan önce İsmail Kahraman toplantıya aniden on dakika ara veriyor.
Daha kestirip atmamış, tam o sırada ara. Üyelerin hiç biri neden ara verildiğini bilmiyor.
On dakika sonra Kahraman komisyon salonuna dönüyor, “bu komisyon bitmiştir” diyor.
O on dakikada İsmail Kahraman birileri ile telefonda mı görüşüyor? Birilerinden komisyonu dağıtmak için “icazet” mi alıyor?
Ancak, dün yeni bir karmaşa.
Önce Davutoğlu Kahraman’a çağrıda bulunuyor, “komisyonu yeniden toplayın, bütün siyasi partiler yeniden katılsın.”
Kahraman herkesi yine şaşırtıyor, dağıttığı komisyonu yeniden çağırıyor. 24 saat içinde birbirine zıt iki tavır.
Kahraman’ın çağrısından sonra, sahneye bu sefer Erdoğan çıkıyor, o da Davutoğlu’nun tam tersine, önce her zamanki gibi CHP’ye fırçasını atıyor, “masadan kalkanlara hayırlı olsun, kalanlarla anayasa çalışmaları sürdürülsün” diyor.
Davutoğlu CHP’yi dahil ediyor, Erdoğan giderlerle gitsinler, öfkesinde. Erdoğan-Davutoğlu arasında son anlaşmazlık. Bu seferki Erdoğan için hayat memat meselesi. Bu işi ancak “yeni bir AKP Kongresi” temizler.
İsmail Kahraman ise, hem CHP gelsin, hem kalan üç parti ile olsun, Erdoğan ile Davutoğlu arasında kalıyor, “kahraman” ama, hafif şaşkın. Şaşkınlığı dün basın toplantısındaki halinden belli.
Bu cümbüş içinde HDP ve MHP ne yapıyor?
Son iki seçim boyunca ve her açıklamada iki parti de, ısrarla “Başkanlığa karşı” olduğunu söylüyor.
Şimdi ne diyorlar? Tayyip Erdoğan şimdi neden o iki partiye çağrıda bulunuyor? Ne umuyor HDP ve MHP’den? Güneydoğu olayları nedeniyle gece gündüz HDP’yi dışlayan, her türlü suçlamayı yönelten Erdoğan değil mi? Şimdi nasıl oluyor da, “HDP ile birlikte” anayasa çalışmasını istiyor?
Ne de olsa, içerde de, dışarıda da “kahraman.”
TV’lerde yine “son dakika”, eyvah, yine ne var? Eyvah, Ankara’da terör… İçerden ve dışarıdan destek gördükçe, nasıl önlenecek bu terör? Milyon kez lanet olsun. Herkes lanetliyor, sonuç değişmiyor.