En büyüğünden en küçüğüne, hep bir ağızdan diyorlar ya:
"Bir gece yarısı darbeyle..."
Gece yarısı... Darbe... Madem gece yarısı ile darbe arasında bir ilişki var, o zaman:
"- Tayyip Erdoğan bir gece yarısı, sadece kendi iradesiyle, kimseye danışmadan İstanbul Sözleşmesi'ni iptal etmiyor mu?..
- Tayyip Erdoğan bir gece yarısı Merkez Bankası Başkanlarını görevden almıyor mu?..
- Tayyip Erdoğan bir gece yarısı TÜİK Başkanlarını görevden almıyor mu?..
- Tayyip Erdoğan bir gece yarısı KHK'larla yüzlerce kişiyi kamu görevinden atmıyor mu?..
- Tayyip Erdoğan bir gece yarısı KHK'larla devletin düzenini kökünden değiştiren kararlar almıyor mu?.."
Başka örnekler de var. Gece yarıları devletin yapısını, hukukunu değiştiren, ekonomiyi rayından çıkartan kararlar alındığında, bunlar "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" denilen, dünya siyasal tarihinde eşine rastlanmayan ucube bir sistemin "olağan kararları" oluyor ve fakat "darbe olmuyor!.."
Amiraller gece yarısı bildiri açıklarsa "darbe", kararnameleri "Şahsım" gece yarısı yayınlarsa, mesele yok!.. (Bu arada amirallerin bildiriyi gece yarısı yayınlamalarını doğru bulmuyorum).
Her alanda sapır sapır dökülen, rayından çıkmış bir ülkede, yargının tümüyle siyasallaşmasının tipik örnekleri amirallerin bildirisine verilen tepkilerle iyice sırıtır hale geliyor.
Yine en büyüğünden en küçüğüne, Tayyip Erdoğan'dan Sarayın bürokratlarına, Bakanlara, hatta Adalet Bakanı bile buna dahil, Adalet evet Adalet Bakanı, devamında milletvekillerine, AKP'nin grup başkan vekillerine, dün Aydın Engin altını çiziyor, Devlet Bahçeli'den çeşitli sivil toplum örgütlerine kadar, önüne gelen aynı sözü söylüyor:
"Yargı önünde hesap verecekler, bedelini ödeyecekler!.."
Hatta ve hatta, belki günün birinde amirallerin o dosyalarına bakacak olan Yargıtay bile aynı kervana katılıyor:
"Yargı yetkisini Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız şekilde kullanan yargı kurumları, yasalar çerçevesinde gereğini takdir ve ifa edecektir".
Ne demek "gereğini takdir ve ifa etmek?.."
Hukukta buna "ihsas-ı rey" diyorlar, daha dava başlamadan ve hatta dava açılıp açılmayacağı bile belli olmadan,"tarafını belli etmek" diyorlar.
Yüksek yargı organlarından biri olan Yargıtay bunu yapıyor!.. Bu da, Türkiye'deki hukuku bir kez daha ve yeniden gözler önüne seriyor. İlerde hukuk fakültelerinde örnek olarak, okutulmak üzere!..
Kaldı ki, o "ihsas-ı rey" sadece Yargıtay ile de sınırlı değil, önüne gelen ve yargıyı etkileme gücüne sahip olanlar da, aynı davulu çalıyor.
Traji - komik, aslında vahim, olaylar zincirine bir de "teşekkür" ekleniyor.
Görevi olsun olmasın, her konuda fikir beyan eden Sarayın İletişim Başkanı Fahrettin Altun bildiriyle ilgili suç duyurusunda bulunan vakıflara, üniversitelere, sendikalara, artık ne ise, hepsine "teşekkür ediyor!.."
Bir günde, evet bir günde, 81 ilde iki bini aşkın sivil toplum örgütünün suç duyurusu yapması müthiş bir organizasyonun sonucu. Ve buna Altun'un teşekkür etmesi akla bir soruyu getiriyor:
"Bu suç duyurusu organizasyonu acaba onun işi mi?.. Kim bilir?.."
Neyse... Durum şu anda öyle hale geliyor ki...
Henüz ilk ifadeleri bile alınmamış, haklarında daha iddianame bile hazırlanmamış, dava bile açılmamış amiraller çoktan mahkûm edilmiş bulunuyor.
Bu dönemin hukukuna ibretlik bir sayfa daha.
"İflaslar arka arkaya artıyor, icra dosyaları arka arkaya artıyor", genel bir söz. Bunun somut hâli var:
"1 Ocak ile 26 Mart 2021 arasında, üç ayda icra iflas dosyalarına bir milyon 928 bin 390 dosya daha ekleniyor.
Bir yıl öncesine göre, dosya sayısı bir milyon 500 bin daha artıyor.
Ya toplam icra iflas dosyalarının sayısı?..
22 milyon 250 bine ulaşıyor!.."
İcraya takılmayan, iflasa gitmeyen esnaf yok gibi. Kendi işiyle gücüyle geçinmeye çalışan, esnafın, iş adamının hali işte bu!..
Bu manzarada AKP ve onun ortağı MHP hala iktidar rüyası görüyor.
KOBİ'ler, esnaflar bu durumda, ya çiftçiler?..
AKP çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatifine olan borçlarını "yapılandırmaya", yeniden düzenlemeye gidiyor. Ne kadar iyi!.. Nasıl gidiyor?..
"Çiftçilerin kooperatiften aldıkları kredilerin faizini yüzde 11'den yüzde 18'e çıkartıyor.
Geçen süredeki faizi de, yüzde 5'ten yüzde 12'ye yükseltiyor. Bunun yüzde 30'unun da peşin yatırılmasını şart koşuyor."
"Yapılandırma" adı altında, zaten perişan durumdaki çiftçiyi hayatından bezdiren bir sistem.
Gerçek gazetecilik yapan TV kanallarında "artık bittik" diye feryat eden çiftçi ve esnafın durumunu bir de bu açıdan anlatan bir kaç rakam bunlar.
Ne 2023'te aya gidiyoruz, ne Karadeniz'de doğalgaz bulduk, ne amirallerin bildirisi...
Esnaf ve çiftçi bu hale düştükten sonra, artık hiç bir saptırma, hiç bir yapay çaba, AKP iktidarının çöküşünü önleyemez!..
AKP için bir sonraki iktidar artık rüya.
Türkiye için ise, mutlu ve yeni bir başlangıç.