“Okçuluk Tekkesi” adıyla bir yer açılıyor, sanki başka isim kalmamış gibi, orada ok atma yarışmaları düzenleniyor.
Yüz yıllık GATA Askeri Hastanesi’nin adı değiştiriliyor, “Abdülhamit Araştırma Merkezi” oluyor.
Devletin TRT’sinde Abdülhamit dizisi oynatılıyor.
Anaokulu ve ilkokul çocuklarının yılsonu gösterilerinde o küçücük çocuklar “rol icabı hacca gidiyor”.
Yine o küçük çocukların ellerine silah veriliyor, şehit düşüyorlar, rol icabı.
Ya da rol icabı evleniyorlar.
Büyük yatırımlar iktidar yanlısı şirketlere veriliyor.
Seçimlerde iktidar oluk oluk para harcıyor. Bu para nereden çıkıyor? Dünyanın en pahalı benzininden ve yine en pahalı telefon görüşmelerinden, anında tahsilat.
Binlerce akademisyen, kamu çalışanı, gazeteci sorgusuz sualsiz hapse atılıyor. Aylarca iddianame bile hazırlanmadan, hapiste yatıyorlar.
İktidarın işine gelmeyen karar veren yargıç ya da savcılara ertesi gün işten el çektiriliyor.
Anaokulu ve ilkokul çocuklarına Dolmabahçe Sarayı’nın topluca gezilmesi yasaklanıyor.
Başkentte hava karardıktan sonra, slogan atmak, toplanmak yasaklanıyor.
Toplum kabak gibi, ortada ikiye ayrılıyor.
Bu arada sınırlarımız ötesinde savaş devam ediyor, biz de zaman zaman oraya katılıyoruz.
Kavga etmediğimiz komşu kalmadığı gibi, çoktandır Avrupa ile şimdi de Amerika ile papaz oluyoruz.
Ve daha neler... Ve hepsinde birey ve toplum olarak büyük acılar çekiyoruz, büyük sıkıntılar yaşıyoruz.
AKP sıradan bir iktidar değil, Cumhuriyet’i yeniden biçimlendirmek isteyen bir parti. Bütün bu değişimlerin arkasında yatan bu.
O acılara ve sıkıntılara, toplumu kökünden sarsan değişimlere rağmen, günün birinde AKP nasıl olsa iktidardan uzaklaşacak.
Yeni bir iktidar geldiğinde, nasıl olsa, bu döneme damgasını vuran değişimler normale dönecek, özgürlükler ve demokrasi ile ülke yeniden şenlenecek.
Toplumun en azından yarısına acı ve kaygı veren bu dönem sona erecek, bu dönemi siyasal, sosyolojik, ekonomik ve hatta psikolojik olarak aşmak, onarmak belli bir süre içinde mümkün.
Toplumsal dönüşümü zor olsa da, zaman alsa da, yeniden demokratik raya oturtmak mümkün. Kolay unutulmasa da, insanların acılarını paylaşmak, zaman içinde dindirmek mümkün.
Ama, asıl zor olan şu:
Bu dönemde tahrip olan doğayı geri getirmek o kadar kolay değil.
Kesilen binlerce ağacı, kapanan sulak havzaları, perişan edilen kıyıları, kuşların göç yollarını, tahrip edilen ormanları yerine getirmek çok ama, çok zaman alacak bir uğraş. Elli yıl mı, yüz yıl mı, ne kadar?
Şimdi yeni bir örnekle karşı karşıyayız.
Doğal tahribatın son örneği zeytinlikler.
Şimdi zeytinlikler imara açılıyor.
Bununla ilgili tasarı Meclis Sanayi Komisyonu’nda. Tasarı, tarımla ilgili olmasına rağmen, Tarım Komisyonu’na gitmiyor.
Bu, aynı tasarının yedinci kez Meclis’e gelmesi. Daha önce altı kez geliyor ve her sefer geri dönüyor. AKP şimdi aynı tasarıyı yedinci kez Meclis’e getiriyor.
İşin ilginç yanı, bu kez MHP de karşı çıkıyor tasarıya. Her ne kadar bu karşı çıkmaya pek güvenmek olmasa da, MHP tasarıyı açıktan eleştiriyor:
“Tarım Bakanlığından görüş alınmadan, zeytinlikler imara açılıyor, kıyıların tahribata uğramasına göz yumuluyor”.
CHP milletvekili Kazım Arslan aynı konuda:
“Bu tasarı kabul edilirse, zeytinliklere çimento fabrikası yapılır, kıyılar ortadan kalkar. Oysa, zeytinliklere en az üç kilometre uzaklıkta zeytinyağı fabrikası dışında hiç bir şey yapılamazken, şimdi buraları imara açılıyor”.
Yeni bir doğa katliamı daha.
Örneğin, İstanbul’a yapılan Üçüncü Köprü.
Doğal koşullar açısından, büyük benzerlik taşıyan bir köprü Tayland’da yapılıyor. Orada da, köprüye giriş ormanlık alandan.
Tayland’da tek bir ağaç kesilmeden, ormanın altından yapılan tünelle köprüye çıkılıyor.
İstanbul’da binlerce ağaç kesiliyor, fillerin züccaciye dükkanına girmesi gibi.
Ya da yine İstanbul’da Üçüncü Hava Limanı. Kimse “yapılmasın” demiyor. Ama, öyle yapılıyor ki, binlerce gölet, sulak havza sizlere ömür, İstanbul’un hayat damarları kesiliyor.
O ormanlar, o sulak havzalar, göletler nasıl geri gelecek? Ne kadar zamanda? Binlerce yılda yetişen ormanlar, kendi dengesinde oluşan doğal koşullar ne zaman kendisini yenileyebilecek?
Yenileyebilecek mi?
Şimdi zeytinlikler.
Rant hırsı uğruna...
İmara açılacak yer mi kalmıyor? Kıyılar, olmadık bölgeler bitti, sıra zeytinliklerde mi?
Böyle yapa yapa iklim değişiyor Türkiye’de.
Kuraklık kapıyı çalıyor. Uluslararası iklim örgütleri bas bas bunu bağırıyor, uyarılan ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor.
İşte, bir örnek Konya Ovası, oluyor şimdi size Konya Çölü.
Kuruyan göller, bir zamanlar gürül gürül akan, şimdi suyu azalan nehirler. Su kaynaklarının fakirleşmesi.
Azalan yağmurlar, yağdığı gibi eriyen karlar. Artan sıcaklıklar.
Özel olarak “çevreci” olmaya gerek yok, gözle görülüyor, geliyorum diyen büyük tehlike.
İklim değişiyor. Kendiliğinden değil, zeytinlikler örneğindeki kararlar gibi.
Bunun maliyeti kuşaklara ve kuşaklara sarkar, asla unutulmaz.