179 gün… 4 saat.. 17 dakika.. 8 saniye… Her saniye, her dakika, her saat geçtikçe, tabeladaki rakamlar aşağıya doğru iniyor, takvim yaprakları birer birer azalıyor.
IPSA 24. Dünya Kongresi İstanbul, 23-28 Temmuz 2016.
Kısaca IPSA, International Political Science Association, Uluslararası Siyasal Bilimler Birliği, siyasal bilimlerin dünyadaki sesi, 24. Dünya Kongresini İstanbul’da topluyor.
Birliğin sitesine girildiğinde, göze ilk çarpan İstanbul’daki toplantının bildirimi, İngilizce olarak.
Hemen altında kongreye kaç gün, kaç saat, kaç dakika, kaç saniye kaldığına ilişkin, an be an işleyen süre veriliyor.
Yani, kongrenin İstanbul’daki toplantısı o kadar garanti.
Hatta, IPSA sitesinde İstanbul’a nasıl gidilir, nereler görülür gibi, turistik ve tarihsel bilgileri ekleyen bölüm var.
Dakikası ve saniyesine kadar işleyen takvimin sonucunda IPSA toplantısını gerçekten İstanbul’da yapacak mı?
IPSA, dünyadaki en saygın bilimsel kurumlardan biri. Hemen hemen UNESCO ile yaşıt.
UNESCO, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (1945), ondan kısa süre sonra da IPSA kuruluyor. Siyasal bilimlerin dünyada yaygınlaşması, siyasal bilimcilerin din, ırk, ülke farkı gözetmeden örgütlenmesini öngörüyor.
Erkeklerin yanı sıra, özellikle kadınların siyasal hayata daha aktif katılımını özendiriyor. Tek ölçüsü var, demokrasi ve yine demokrasi. Bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin sonuna kadar korunması.
Hele de, düşünce özgürlüğü ile ifade özgürlüğünü döne dolaşa vurguluyor.
Bu iki özgürlük olmadan, zaten hangi bilim, hangi politika?
Türkiye’de Güneydoğu ile ilgili 1.118, genişlemiş haliyle 1.218 akademisyen bildiri yayınlıyor, kıyamet kopuyor. Başta Tayyip Erdoğan, ardından Davutoğlu ve bazı bakanlar ve elbette emre amade YÖK imza sahibi akademisyenlere hakaret yağdırıyor.
Yetmiyor, savcılar harekete geçiyor, bazı akademisyenler gözaltına alınıyor, bazılarının işlerine son veriliyor.
Tam cadı avı.
Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü bir kez daha yerlerde sürünüyor.
Bildiri iktidar sahiplerinin gözünde “meşum” nitelikte, uğursuz ve kötü.
Öyle ki, YÖK ve hükümet üniversitelere baskı üstüne baskı uyguluyor. “İmza sahiplerine idari yaptırım” istiyor, atın imza sahiplerini, satın onları. Bu yöndeki yazı ve telefonların haddi hesabı yok. Atın, satın, sonucu bize bildirin.
Şu kepazeliğe bakın.
IPSA’nın pek çok ülkeden üç bini aşkın üyesi var, bilim adamı ve siyasal bilgilerde uzmanlar.
Şu andaki Başkan Japon asıllı Aiji Tanaka.
Başkan Tanaka ve IPSA da Türkiye’de akademisyenlere yönelik cavdı avını yakından izliyor. Tanaka bildiri yayınlıyor:
“IPSA dünyada demokrasinin güçlenmesini, akademik özgürlüğün yanı sıra, düşünce ve ifade özgürlüğünün yaygınlaşmasını amaçlamaktadır.
Türkiye’de akademisyenlerin görüşlerini bildirmelerinden dolayı gördükleri baskı üzüntü ve şaşkınlık yaratmıştır.
Demokrasilerde yurttaşlar sadece düşünce ve ifade özgürlüğünü değil, aynı zamanda yapıcı diyalogların gelişmesini de talep eder.
Bildiriyi imzalayan akademisyenler, her demokratik toplumda olduğu gibi, düşüncelerini açıklamışlardır. Onların bu açıklamadan dolayı herhangi bir idari ya da cezai yaptırımla karşılaşmayacaklarına inanmak istiyoruz.
Türk Hükümetinin ifade özgürlüğünü dikkate aldığını ummak, demokratik değerleri paylaştığını görmek istiyoruz”.
Adamlar daha ne söylesin? Dünyadaki üç bin siyasal bilimci adına, nezaket ve diplomasi çerçevesinde daha nasıl demokrasi çağrısı yapsın?
IPSA yaklaşık altmış yıldır var olan köklü bir kurum.
Ve o kurumun başkanlığına ilk kez bir Türk aday gösteriliyor: Prof. Dr. İlter Turan.
İlter Turan Türkiye’de ve dünyada saygın bir bilim adamı, ünlü bir siyasal bilimci. IPSA 2009 Dünya Kongre Başkanı, yine ilk kez bir Türk olarak.
Şimdi de, Temmuz’da yapılacak kongrede Başkanlık için tek aday o. Başka aday yok, seçilmesi kesin.
Adaylıkta sorun yok.
Ancak, kongrenin yerinde, İstanbul’da sorun doğuyor. IPSA’ya üye bazı bilim adamları “akademisyenlere baskı uygulayan, düşünce ve ifade özgürlüğünü hiçe sayan, demokrasiye aykırı kararlar alan bir ülkede kongre olmaz” demeye başlıyor.
IPSA’nın sitesinde dün, benim baktığım dakikalarda “179 gün… 4 saat… 17 dakika… 8 saniye” diye yazan takvim işliyor olsa da, dünya bilim çevrelerinde Türkiye kaygıları devam ediyor.
Nasıl etmesin? Akademisyenler sadece görüşlerini açıklamış, en küçük şiddet unsuru taşımayan bir netlikte. O görüşlere katılırsın, katılmazsın, o ayrı, ama cadı avı, yoo, artık bu kadarı çok fazla.
Türkiye’yi sadece daha çok rezil etmeye yarıyor.