Diyelim ki, “kararsız bir seçmen” önceki akşam Ekrem İmamoğlu - Binali Yıldırım tartışmasını izliyor. Elde edeceği izlenime göre, birisi lehine karar vermeyi düşünüyor.
Kimin lehine karar verir?..
Bu programın adayların sahip olduğu konumu, puanı kendi lehlerine arttırmış olduğunu sanmıyorum. Bir, iki puan yukarıya çekmiş olduğundan emin değilim.
İmamoğlu zaten önde başlıyor, yine önde bitiriyor. Ama, ek puan aldı mı, soru işareti.
İki nedeni var.
1- İsmail Küçükkaya programı yanlış bir format üzerine oturtuyor.
Bu tür programların özelliği “adayların birbiriyle tartışmasından” geçiyor. Birbirleriyle tartışacaklar ki:
a) Program hareketlenecek,
b) Birinin söylediğine diğeri hemen karşılık verecek ve belki de moderatörün o anda aklına gelmeyen ek bir soruyu adaylar birbirine yöneltecek., tartışacak.
Programda birinin diğeri lehine üstünlük sağlamasının yolu buradan geçiyor.
2- Adayların önlerine gelen fırsatları iyi kullanabildiğini sanmıyorum.
Hele de, tartışmanın ilk bölümü “dön baba dönelim” tarzında, aynı konular çevresinde dolaşıp duruyor.
Programda en çok Ekrem İmamoğlu fırsat yakalıyor, Binali Yıldırım üç, dört kez fena açık veriyor. Buna rağmen, İmamoğlu o anda onların üstüne gitmiyor. Örneğin:
- Sayıştay Raporu.
O rapor İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki yolsuzluk iddialarını aktarıyor. Yıldırım “okumadım” diyor. Üstelik, yanlış rakam veriyor. İmamoğlu o rapordan bir kaç can alıcı cümleyi neden okumuyor, anlamıyorum.
- FETÖ hikâyesi.
Konuyu Binali Yıldırım açıyor, İmamoğlu’nu “FETÖ gölgesi” altına itmek gibi bir deneme. Oysa, Yıldırım’ın bu alanda bilinen, açığa çıkmış iki sabıkası var. İlki, İzmir Türkçe Olimpiyatlarında okuduğu FETÖ şiiri. Yıldırım aynen:
“... Ve insana sevgi duy, Fetullah Hoca Efendi’nin dilidir”.
Ayrıca, FETÖ’nün kardeşinin cenazesine katılıyor Erzurum’da, yanında eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ var.
Ama, programda “ne örgüt elemanıyla, ne FETÖ ile görüşmüşlüğüm yoktur” diyebiliyor.
- Kozmik Oda.
İmamoğlu’nun belediyenin veri tabanına girmek istemesini eleştiren Yıldırım, “o kozmik bilgilerdir, kozmik odadır, dışarıya verilemez”.
E, sen bakan iken, senin hükümetin hem de “ülkenin kozmik odasına giriyor, birkaç gün arama yapıyor”.
Koca bir yalandan ibaret olan Balyoz Davası ondan sonra başlıyor, generaller, amiraller, subaylar boşu boşuna hapis yatıyor, gelecekleri ellerinden alınıyor. Sonra da, “bizi yanıttılar” nakaratı.
-“Ulaştırma benim İşim”
Yıldırım ulaştırmadan söz ederken, övünerek “ulaştırma, hızlı tren benim işim” diyor. Hızlı tren?..
O Ulaştırma Bakanı ya da Başbakan Pamukova’da kırk, Ankara’da dokuz, Çorlu’da yirmi beş insan hızlı tren kazasında hayatlarını kaybediyor. Suç bir kaç makinistin, teknisyenin üzerine atılıyor.
-İstanbul’un CHP’li belediyeleri ve gökdelenler.
Konu İstanbul’da yeşil alanlar ve gökdelenlerden açıldığında, Yıldırım “İstanbul’un 18 CHP’li belediyesi yeşil alanları yok etti” diyor.
a) İstanbul’un 18 değil, 14 ilçesinde CHP belediyesi var.
b) Bu konudaki yetki belediyelere değil, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ait. Yeşili de yok eden, her yere gökdelen de diken AKP. Hatta, Erdoğan “dikey değil, yatay mimariye geçeceğiz” diyerek, yetkinin sahibi olduğunu vurguluyor.
Buna karşılık, programda Binali Yıldırım’ın yakaladığı ve fakat kullanamadığı fırsat var mı?..
Yok.
Yıldırım sinirleniyor, arada bir “yalan söylüyor” diyerek, İmamoğlu’nun sözünü kesiyor. Durumu zor, o da farkında.
En fazla farkında olduğu konu ise, YSK’nın 6 Mayıs Darbesi. İmamoğlu’nun kazandığı bir seçimin tekrarını savunmak, “oy çaldılar” tutarsızlığına sarılmak, elbette havada kalan bir iddia.
Ayrıca, nasıl kalmasın?..
Erdoğan yirmi beş yıldır yönettikleri bir kent için “biz İstanbul’a ihanet ettik” diyor, Yıldırım ise, “biz ne dediysek yaptık, yine yaparız” gibi, kendini ele veren bir sloganla ortaya çıkıyor.
Kaldı ki, kullandığı bazı bilgiler ya eksik ya doğru değil, programa iyi hazırlanmadığı belli.
Hangi konu açılırsa açılsın, Yıldırım hep dezavantajlı. Çünkü:
-YSK Darbesi ortada,
-Yine Küçükkaya’nın bir sabah programda itiraf ettiği gibi, oy çalma palavra,
-Sayıştay’ın yolsuzluk iddiaları ortada,
-İstanbul’da yeşilin yok oluyor, gökdelenler heyula gibi dikiliyor,
-Yandaş vakıflara çekilen peşkeşler artık kitaplarda ve raporlarda,
-Daha önce “nereden karşılayacak” dediği bazı indirimleri, örneğin su, şimdi kopya ediyor.
-Bir kaç kez “yalan söylüyor, yanlış biliyor” dese de, İmamoğlu’nu sinirlendiremiyor. Ama, kendi sinirine yenik düşüyor.
Bütün bunların üstüne, İmamoğlu’nun bir açığı yok.
İmamoğlu önde başladığı yarışı programda yine önde bitiyor.
Biraz atak olmuş olsa, kendi hanesine bir kaç puan yazdırması işten değil.
Programın formatı programı ateşlemiyor, tersine durgunlaştırıyor. O nedenle, pek heyecan vermiyor.
Bunların çok ötesinde, “rakiplerin on yedi yıl sonra TV’de tartışması bir demokrasi örneğidir”
sözüne katılmıyorum.
Neresi demokrasi?..
Seçimin yenilenmesi 6 Mayıs YSK Darbesinin ürünü, yani “demokrasinin katledilmiş olmasının sonucu”.
Bu ağır gerçeği göz ardı ederek, programa “demokrasi” vurgusu yapmak ya bir özlem ya bir avuntu.
Kimse kimseyi aldatmasın.