Kendi yayımladıkları kitaba, elbette yine propaganda olmak üzere, Tayyip Erdoğan bir önsöz yazıyor. Ya da birileri yazıyor, o imza atıyor.
"Türkiye'nin Koronavirüs'le Başarılı Mücadelesi" başlığını taşıyan kitapta "turizmle" ilgili bir paragraf var o önsözde:
"Türkiye olarak kısıtlı turizm hareketliliğinin olduğu bu dönemde rakiplerinin önüne geçerek, turizmde en çok tercih edilen ülke konumunu güçlendirmek için dünyada örnek alınan birçok uygulamaya imza attık."
Rakiplerin öyle önüne geçiyoruz ki...
Dünya bizi öyle örnek alıyor ki...
Turizmde en çok tercih edilen ülke konumunu öyle güçlendiriyoruz ki...
"Rusya ve İngiltere ile birlikte 27 Avrupa Birliği ülkesi Türkiye'yi kırmızı listeye alıyor, kendi yurttaşlarına ‘Türkiye'ye gitmeyin, orası tehlikelidir' uyarısı yapıyor."
Böylelikle, "turizmde en çok tercih edilen ülke" olan Türkiye, bir anda en çok turistin geldiği ülkeler tarafından "genel olarak ve de özellikle turizmde hiç tercih edilmeyen ülkeler" arasına gönderiliyor.
Türkiye neden tercih edilmiyor?.. Çünkü:
Yayımlanan propaganda kitap başlığının tam tersine, "Türkiye Koronavirüs'le mücadelede en başarısız ülkeler" arasında. Vak'a sayısı ve vefat sayısı hâlâ en yüksek ülkelerden biri. Güven vermiyor.
Arjantin, Venezuela, Hindistan, Brezilya ile birlikte, virüsle mücadelede başarısız ve tehlikeli görülen ülkelerin çoğunluğu geri kalmış ülkeler, örneğin:
"Sudan, Tanzanya, Surinam, Bangladeş, Botswana, Lesoto, Malavi, Zambezi, Afganistan, Suriye, Tobago, Sri Lanka, Mısır."
Türkiye işte bu ülkeler arasında.
Tayyip Erdoğan imzalı o önsözde, Erdoğan bir kez daha açığa çıkıyor, şöyle:
"Türkiye'nin tanıtım faaliyetlerine Covid - 19 sürecinde hız kesmeden devam ettik ve Formula 1 gibi, dünyaca ünlü organizasyona ev sahipliği yaptık."
Hayır, yapmadık!..
Virüsle başarısız mücadele sonucunda:
"Formula 1 Türkiye'deki organizasyonu iptal etti!.."
Tıpkı:
"Avrupa Şampiyon Kulüpler Finali'nin İstanbul'da oynanmasının iptal edilmesi gibi!.."
Gerçekler ile iktidarın göstermek istediği gerçek arasında dağlar kadar farklar var. Ve o farkı Batı dünyası her alanda gözümüzün içine soka soka gösteriyor.
Turizm bunun son örneği.
Erdoğan'ın yanında çalışan o danışman, o iletişim ekibi olağanüstü başarısız. Sadece propagandayı düşünüyor, propaganda ise, gerçeklerle örtüşmediği için Erdoğan genellikle açıkta kalıyor.
O ekibi hâlâ yanında tuttuğuna göre, Erdoğan onlardan memnun olmalı!..
Başka örnekler de var. Köylüler...
AKP döneminde Hollanda büyüklüğünde tarımsal arazi kaybeden Türkiye, toprakla birlikte artık "köylüsünü de" kaybediyor.
2002'de tarımda çalışan yaklaşık 20 milyon köylü nüfus şu anda 8 milyona düşmüş bulunuyor. Köylerde doğan ve yaşayan gençler köylerden kaçıyor. Beş, on yıl sonra "çiftçi sıkıntısının" başlaması işten değil.
Tarım Yasası çıkartıyor AKP:
"Gayri safi milli hasılanın yüzde biri çiftçiye destek olarak verilecek."
Güzel.
O hasılanın yüzde biri "60 milyar lira ediyor."
Bu ne demek?.. Çiftçiye 60 milyar lira destek verilmesi gerek.
Ne kadar veriliyor?..
"22 milyar lira."
Kendi çıkardıkları yasaya kendileri uymuyor.
Neden?..
Çünkü, Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle:
"Tulumbada su bitti!.."
Tek kör kuruşa kurşun sıkıyor AKP iktidarı.
Buna karşılık, "itibardan tasarruf olmaz" kuralı şakır şakır işliyor, kendi harcamasının sonu yok.
Esnafa olduğu gibi, çiftçiye, köylüye de destek yok.
Çiftçiye söz verilen destek çok eksik kaldığı için:
"Çiftçinin bankalara 150 milyar lira, ayrıca tefeciye 100 milyar lira borcu var. Toplam 250 milyar lira borç."
Üre, gübre, mazot, elektrik, yem fiyatlarına sürekli zam yapılırken, tarımsal ürünlerde taban fiyatları öyle düşük kalıyor ki...
Duydunuz mu böyle bir olay:
"Borcunu ödeyemeyen çiftçinin ineklerine bile haciz geliyor!.. İnekler haciz ediliyor!.."
Bazı tarım ürünlerinde verilen taban fiyatı, aynı ürünlerin ithalat fiyatının altında, yani ithalat daha pahalıya geliyor. Bunun sonucunda da:
"AKP iktidarı kendi çiftçisi, köylüsü yerine, yabancı çiftçi ve köylüyü desteklemiş oluyor, kendi çiftçisini mağdur ediyor."
Gelmiş geçmiş en beceriksiz, en kötü Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli tarım üretimini teşvik edeceği yerde, ithalata ağırlık veriyor:
"Paramız var ki, ithal ediyoruz."
O ithalatın ve o verilmeyen desteğin sonucu acı biçimde ortaya çıkıyor:
"Köylülerin artık inekleri bile haciz ediliyor!.."