Gezi eylemine katılanlara:
"Çürük... Sürtük..."
Haklarını arayan öğretmenlere:
"Çapulcu..."
Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu'na:
"Terbiyesiz... Siyasi eşkiya... Cibilliyetsiz... Dürüst değil... Kalibresi bozuk... Omurgasız... Yalancı... Terör sevici...Sefil..."
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'e:
"Ahlaksız... Haddini bilmez..."
Bu son örnek.
Tayyip Erdoğan'dan seçme sözler!.. Liste uzayıp gidiyor.
Kime kızdıysa, kendisi gibi düşünmeyen kim varsa, ona hakaret ediyor.
Kendi kendine ilan ettiği, sadece kendisine mahsus 'hakaret özgürlüğü' var.
Buna karşılık, kendisine kim ağızını açarsa, anında göz altı, dava, hatta mahkûmiyet.
"ÇOCUKLAR DAHİL, EVET ÇOCUKLARA BİLE DAVA!.."
Çocuk ya... Çocuk işte...
Veriler resmi nitelikte, Adalet Bakanlığı verileri.
"- Son sekiz yılda Erdoğan'a hakaret suçlamasıyla açılan soruşturma sayısı 200 bine (iki yüz bin) yaklaşıyor.
- 44 bin 675 dava açılıyor.
- 16 bin 993 dava mahkûmiyetle, bunların 4 bin 864'ü hapis cezasıyla sonuçlanıyor.
- Ve bu arada 305 ÇOCUK HAKKINDA hakaret davası açılıyor. 18 yaş altındaki çocuklardan 22'si hakkında mahkumiyet kararı veriliyor'.
"Çocuklara ya... Erdoğan'a hakaret etti diye, çocuklara dava ve mahkumiyet!.."
Adalet Bakanlığı'na ait bu verileri dün CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek açıklıyor.
Kendisi istediği kişiye hakaret davası açıyor, peki o önüne gelene hakaret ettiğinde ne oluyor?..
21 Aralık 2017, Gaziantep'te yeni ucube rejimle ilgili anayasa değişikliğini savunurken:
"Eskiden Cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında yargılanabilmesi mümkün değildi. Şimdi Meclis araştırması, soruşturması ve yazılı soru yollarıyla Meclis'in bilgi edinme ve denetleme yetkisi güçleniyor.
Hem de, Cumhurbaşkanının yaptığı tüm işlerden dolayı yargılanabilmesinin yolu açılıyor."
Tek kelimesi bile doğru değil.
Meclis'te Bakanlar muhalefet milletvekillerinin yüzlerce soru önergesini yanıtsız bırakıyor, bu durum AKP'li Meclis Başkanına yansıtılıyor, ona soruluyor, bu soruya o da karşılık vermiyor.
Meclis tümüyle devre dışı. Bu olayın başka yönü.
Kendisinin yargılanmasına gelince...
O da mümkün değil. Onun hakkında ceza davası açılamıyor.
"Ancak, hakaret ettiği kişilerin kendisine manevi tazminat davası açması mümkün."
Örneğin, Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan hakkında bir kaç kez beş kuruşluk manevi tazminat davası açıyor. Beş kuruş, sembolik olmak üzere.
Erdoğan neden hakaret ediyor?..
Zaten yıllardır hakaret ediyor da, ama bugünlerde neden böylesine öfkeli?..
"Çünkü artık kendisi de görüyor, seçimi kaybedeceğini artık kendisi de biliyor."
Hakaretlerine paralel, gerilim politikasına sarılıyor.
Son "Vahdettin tartışması" bunun tipik örneği.
Gerilim çıkarmak için bahane arıyor.
Gerilimden siyasi rant elde edeceğini sanıyor oysa, tam tersi, bindiği dalı kesiyor, halk gerilimden bıkmış durumda, huzur arıyor.
İktidarı kaybedeceğini öyle görüyor ki, objektif haber ve yorumlara zerre kadar tahammül edemiyor. Bunun sonucunda:
"RTÜK önceki gün Halk TV'ye ceza yağdırıyor, bir programa beş kez yayın yasağı, ayrıca para cezası. En üst sınırdan cezalar.
Bir sonraki aşama Halk TV'nin yayınlarına son verme, ruhsat iptali!.."
Seçim yaklaştıkça, bu yasakların daha da artması mümkün. Basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü lüks görüyor ve tırpanlıyor.
Herhangi bir suç işleseler bile, kendisini destekleyen yandaşların kılına dokunmuyor.
"Hakaretler, şarkıcı Gülşen örneğindeki gibi mahkumiyetler ve olağanüstü yasaklarla gidilen bir seçim!..
Yine de, kaybediyor, kaybediyor, kaybedecek, kaybedecek!.."
Seçime dönük anketler değil, çok başka anketler de benzer sonuçlar veriyor.
Son anketlerden birinde halka soruluyor:
"Şu anda yürürlükte olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi iyidir yoksa, parlamenter sistem mi iyidir?.."
Sonuç nasıl?
"Halkın yüzde 29'u bugünkü sistemi 'iyi' olarak görürken...
Halkın yüzde 65'i bugünkü rejimin değişmesini, parlamenter sisteme dönülmesini istiyor."
Kalan yüzde 6 'fikrim yok' diyor.
Yüzde 65...
Bu kadar büyük bir çoğunluk artık bu sistemin değişmesini istiyor.
Bunun doğal sonucu var:
"Halkın büyük çoğunluğu Erdoğan'ı artık seçmeyeceğini söylüyor."
Hastanelerden sokaklara şiddet kol geziyor, cinayetlerin sonu gelmiyor.
Fiyatlar, kiralar el yakıyor.
Açlık ve yoksulluk hayatın normaline dönüşüyor.
Hakaret üstüne hakaret biniyor.
Yasak üstüne yasak biniyor.
"Türkiye bir kabusu yaşıyor."
Türkiye bu kabusa seçimde son vermeye kararlı, o karar her geçen gün biraz daha perçinleniyor.
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi’ni, 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet’te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989’da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet’te önce Yayın Koordinatörü, 1999’da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003’te Hürriyet Gazetesi’nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24’te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’in çeşitli ödülleri yanında, 2014’te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV’nin 'Kırılmayan Kalemler’ ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca’dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |