Ömrümde ilk kez... Ve bir süredir...
"- Müzik bile dinlemek istemiyorum...
- TV’de bir eğlence programı varsa, acele geçiyorum, kapatıyorum.
- Herhangi bir espriye içimden gülmek gelmiyor. Gülmeyi sanki unuttum, hep birlikte unuttuk gibi.
- Hayat sanki donuklaşmış gibi."
Bu duyguların, bu düşüncelerin sadece bende olmadığını da görüyorum.
Toplumu saran bir kanser hücresi gibi, hepimizi kemiriyor.
"Yaşama sevincimi, yaşama sevincimizi kaybediyoruz."
Son üç, dört yıl...
Hele de, son üç, beş gün içinde yaşadıklarımıza bakınca...
2 Nisan 2021 tarihine gidiyorum.
O gün, her zamanki gibi, davullar zurnalar eşliğinde bir plan açıklanıyor:
"İnsan Hakları Eylem Planı."
Büyük büyük laflar, büyük büyük ilkeler içeren bu planı Tayyip Erdoğan açıklıyor.
Plan:
"Hak ve özgürlükleri korumak, demokratik sistemi insan hakları ekseninde güçlendirmek” temeline dayanıyor.
Plana göre:
"Hukuk özgürlüklerin güvencesidir."
Kağıt üstünde ne kadar da güzel duruyor!..
Plan zaten baştan sona bu "güzel ilkelerle” dolu. Öyle ki, sanırsınız ki, Türkiye gerçek demokratik ülke olma yolunda ciddi adımlar atıyor!..
O planın bir de "arka planı” var. Orada yazıldığına göre:
"Hazırlanan belgenin arka planına bakıldığında insan hakları hukukunun evrensel standartları öne çıkmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarına dayanmaktadır.
Anayasanın 90. maddesinde 2004 yılında yapılan değişiklikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeler iç hukukun parçası haline getirilmiştir."
Ne?.. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkemesi mi?..
Hani, iktidar sahiplerinin hep bir ağızdan:
"Yok hükmündedir” diye söyledikleri ve "uygulamadıkları” AİHM kararları mı?..
Kendi getirdikleri ve uygulamadıkları Anayasa’nın 90. maddesi mi?..
O planın neresini uyguluyorlar?..
Yine aynı plandan iki ilke:
"- Hiçkimse eleştirisi veya düşünce açıklaması nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılamaz."
- Hiçkimse, mesai saatleri dışında, gece yarısı otelden ya da evinden alınıp gözaltına götürülemez."
Sayısını bilmiyorum, o kadar çok örneği var ki, gece yarısı evinden ya da otelden alınıp gözaltına götürülen...
Asıl "düşünce açıklaması” nedeniyle tutuklanan...
İşte son örnek Sedef Kabaş.
Ya da bir şarkı sözünden dolayı linç edilen Sezen Aksu.
Nerede plan?..
Lafta plan!..
Bir de yazmazlar mı oraya:
"İfade özgürlüğünün en geniş şekilde teminat altına alınması amacıyla ilgili mevzuat uluslararası insan hakları standartları doğrultusunda gözden geçirecektir."
Dolayısıyla, bu kurala uymayarak, insan hakları standardı çiğneniyor.
Aynı plandan bu doğrultuda bir ilke daha:
"Yakalama ve gözaltıların insan onurunu zedelemeyecek şekilde yerine getirilmesini temin etmek üzere, kolluk kuvvetlerinde farkındalık yaratılacaktır."
Düşüncesini açıkladığı için gece yarısı evinden alınanlar bu kurala dahil mi acaba?..
O plandaki ilkelerden biri daha:
"Hızlı yargılamanın gerçekleşmesi ve mağduriyetlerin engellenmesi amaçlanmaktadır."
Onun için duruşmalar iki ay ya da daha uzun süreye atılıyor!..
Ne hızlısı, ne mağduriyet engellenmesi?..
Aynı plandan bir ilke daha:
"Dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri nedenlerle yapılan nefret söylemi ve ayrımcılıkla etkili şekilde mücadele edilecektir."
Nefret söylemi ülkeyi baştan sona öyle sarıyor ki, bir takım guruplar kendilerini görevli sayıyor, insanların evlerinin önüne giderek, onları tehdit ediyor.
Nefret söylemi ve ayrımcılıkla bu nasıl mücadele?..
Bu plan var ya...
Uygulanacak ya...
Öyle söylüyorlar ve söz veriyorlar ya...
Yine o plana göre:
"Adalet Bakanlığı yıllık uygulama raporu hazırlayacak, o rapor hem TBMM’ye sunulacak, hem Cumhurbaşkanlığı tarafından açıklanacak."
Üç ay sonra bir yıl doluyor.
Her gün yaşadığımız:
"Nefret söylemi, ayrımcılık, ifade özgürlüğünün çiğnenmesi gerçeğinde, planın uygulaması o rapora nasıl yansıyacak, göreceğiz."
Kağıt üzerinde güzel duruyor da...
O planın gerçekte "bürokratik yönü değil, doğrudan insanla bağlantılarının tamamı...”
Onların söylemiyle:
"Yok hükmünde."
O kadar "yok hükmünde” ki, her gün o kadar sayısız örnekle karşılaşıyoruz ki...
İnsan sonunda yaşama sevincini yitiriyor.
Buna bir de, derin ekonomik kriz eklendiğinde...
Her gün artan gıda fiyatları, ekmek kuyrukları, elektrik ve doğalgaz faturaları...
Hangi eğlence?..
Hangi gülmek?.
Müzik?..
Belki "Mahler” dinleyip, biraz daha kasvete düşmek!..