- “Ben demokrasiyi şöyle tanıdım. Benim kırk yıllık siyasi geçmişim var. Sandıktan çıkana saygı duyacaksınız. Saygı duymuyorsanız, bunun adı demokrasi değildir. Bu totaliter zihniyettir, totaliter yapıdır”.
- “Demokrasilerden sandık namustur”.
- “Demokrasi demek sandık demektir. Sandık demokrasinin özüdür, kendisidir”.
“Demokrasi ve sandık ilişkisine” dönük daha pek çok sözü var, her fırsatta vurguladığı temel kavramlardan biri “sandık” ve yine ona göre:
“Sandık demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır”.
Kime ait bu sözler?..
Evet, bildiniz, hepsi de Tayyip Erdoğan’a ait.
Yeni bir şey değil, söylediklerinin tam tersini yapıyor. İşine geldiği gibi davranıyor. Söylediği sözler orada kalıyor, buz üstüne yazılmış gibi.
Son örnek, “sandıktan çıkmış üç büyükşehir belediye başkanının görevden alınması.”
Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk, Diyarbakır Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı, Van Belediye Başkanı Bedia Özgökçe Ertan İçişleri Bakanlığı tarafından görevden uzaklaştırılıyor. Yerlerine o illerin valileri “kayyım” olarak atanıyor.
Yeni değil, bugüne kadar 88 belediye başkanı ile 151 Belediye Meclis üyesi görevden alınıyor. İlk adımda ilk soru:
“Adaylık için Adalet Bakanlığı’ndan adli sicil kaydı temiz belgesi alınıyor mu?”
Evet, alınıyor ve o sicile göre adaylık Yüksek Seçim Kurulu kararıyla kesinleşiyor.
İkinci soru:
“Görevden alınan üç belediye başkanı da adli sicil kaydı temiz belgesi alıyor mu?”
Evet alıyor, almazsa zaten aday olamaz.
Üçüncü soru:
“Bu ülkede şöyle bir kural mı var, aday olabilirsiniz, seçilebilirsiniz ve fakat görev yapmanıza izin verilmez.”
Evet, aynen öyle. Eğer AKP’nin işine gelmiyorsa, bahane bulmak çok kolay.
Üstelik, o bahanelerin “hukuka uygunluğu” AKP-MHP ortaklığının umurunda değil.
- “Yerel yönetimlerin varlığını tanımak”...
(...)
- “Yerel yönetimleri korumak ve güçlendirmek”...
(...)
- “Yönetme hakkının serbest ve demokratik seçimlerle seçilmiş Başkan ve üyelerden oluşan meclisler tarafından kullanılmasının şartını mutlak olarak kabul etmek”...
Bu evrensel kuralları içeren belge Türkiye’nin 1988 yılında imza attığı, 1993 yılında yürürlüğe giren “Uluslararası Yerel Yönetimler Şartı”.
Bu belgenin kabul edildiği 1993 yılından AKP iktidarına, 2002 yılına kadar farklı partilerin oluşturduğu dokuz koalisyon hükümeti iş başına geçiyor. 2002 yılından sonra AKP’nin “Tek Adam Rejimine” kadar sekiz hükümet kuruluyor.
Toplam on yedi hükümet döneminde ve 24 yıl içinde Yerel Yönetim Şartı hiç bir biçimde ihlal edilmiyor.
İhlaller “Tek Adam Rejiminde” yaşanıyor.
Ya “hukuk?..”
Bu süre içinde çiğnenmeyen hukuk kuralı mı kalıyor?..
Belediye Başkanlarını bir gerekçe bularak, görevden almanın hazırlığı 2016 yılının Eylül ayına rastlıyor.
Yine bir Cumhurbaşkanlığı KHK’sı ile.
Malum, Türkiye artık KHK’larla yönetiliyor, “Tek Adam Rejiminde.”
Görevden alınan Belediye Başkanları yerine “kayyım” atamak kuralı bu KHK’da var.
Anayasa’nın 127. maddesi “ilgili bir suç sebebiyle Belediye Başkanlarının geçici tedbir olarak görevden alınabilir” diyor.
Ancak, bu KHK Anayasaya aykırı olarak, süresiz görevden alıyor.
Başkan görevden alındığında, yine yasalara göre:
“Yeni Başkanı Belediye Meclisi kendi içinden seçiyor”.
Şimdi seçim filan yok, tepeden kayyım atanıyor.
Kayyımlar kim?..
Üç ilde de, valiler.
Valiler kim?..
“Partileşmiş devletin atadığı kişiler”.
Böylelikle, Diyarbakır, Mardin ve Van Belediyeleri HDP’den alınarak parti devletin eline geçmiş oluyor.
HDP Diyarbakır’da 490 bin 571, Mardin’de 208 bin 854, Van’da 260 bin 495 oy alıyor. Görevden almalarla birlikte, toplam:
959 bin 920 seçmenin oyu, demokratik tercihi, demokratik hakkı dünden itibaren hiçe sayılıyor, elinden alınıyor.
Kayyım atamasıyla birlikte, yine aynı KHK çerçevesinde Belediye Meclisleri’nin de devre dışı kalması mümkün hale geliyor.
Yani, sandıktan çıkmak, seçilmek bütünüyle geçersiz kalabiliyor.
Kayyım, yani vali Belediye Meclisi’ni isterse topluyor, istemezse toplamıyor.
O üç ilde Devlet - Parti Rejiminin en kudretli kişisi artık o valiler. Kendi çapında Sultanlık gibi.
İstediği gibi, daha doğrusu “Saray'ın” istediği gibi yönetmek, idari kararlar almak, mali açıdan istediği harcamaları yapmak...
Ya 959 bin 920 seçmenin iradesi?..
Bu rejimde, bu da soru mu?..
Görevden almaların “Saray” açısından nedeni belli:
“Tayyip Erdoğan Türkiye genelinde bu ölçüde bir seçim yenilgisini henüz içinde sindirmiş değil”.
Milli gelirin yüzde 65’ini üreten, toplam nüfusun yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan bir kitle artık bu iktidara karşı. Buna rağmen, Erdoğan suyu tersine akıtmaya uğraşıyor, hukuka ve demokrasiye aykırı olarak.
İstanbul ve Ankara dahil, herhangi bir ilin Belediye Başkanı, bir gece ansızın, bir gerekçe bulunarak, görevden alınabilir.
Böyle bir adım atılırsa, bu iktidarın siyasi ömrünü daha da kısaltır. Üç ilin belediye başkanlarını almakla siyasi ömür belli ölçüde zaten kısalmış bulunuyor.
Olayın siyasi yönü ise, ortada.
Kürt Sorunu'nda “açılım” diye başlamak, ardından açılımı unutmak, şimdi de, siyasi olarak “sopayı” eline almak!..
Yandaş goygoycular dışında, bu politikadan artık AKP seçmeni de bıkmış bulunuyor.
Farkında değil.