CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün öğle saatlerinde açıklamasını dinledikten sonra, ağzımdan şu sözler dökülüyor:
“Sayın Genel Başkan ne diyor?.. Sahi, ne anlatıyor?.. Kimi uyutmaya çalışıyor?.. Bu masal için kendini epey zorlamış olabilir mi?.. Kendi söylediklerine kendisi inanıyor mu?..”
Seçim sonuçları üzerine ilk kez açıklama yapan Kılıçdaroğlu, seçimin en başarısız partisi olarak AKP’yi gösteriyor. AKP’nin aldığı yüzde 42.5 oyla Meclis’te çoğunluğunu yitirdiğini söylüyor. 1 Kasım 2015 seçimlerine göre, yedi puan gerileme. Bundan dolayı AKP başarısız. Doğru.
Ya CHP?
1 Kasım 2015 seçimlerinde yüzde 25.3 oy alıyor, şimdi oy oranı yüzde 22.6’ya düşüyor.
AKP’nin oy oranı düşerken, o başarısız, peki CHP’nin oy oranı düşerken, CHP’nin başarısı nerede?..
Kemal Beye göre, CHP yıllardır milletvekili çıkartamadığı on üç ilde şimdi milletvekili çıkartıyor. Peki, düşen oy oranını ne yapacağız?
Ve de Tayyip Erdoğan’ın aldığı yüzde 52 oranındaki oy ne?.. Erdoğan nasıl oluyor da, seçimi ik turda kazanıyor?
Genel Başkan olduktan sonra dört genel seçim, bir yerel seçim, bir referandum, buna bir de 2016 Cumhurbaşkanlığı seçimini eklersek, Kılıçdaroğlu hiç birinden galibiyetle çıkamıyor, hepsinde yeniliyor.
İşin, çok daha garip yanı, bütün bu yenilgilerden sonra “seçim sonuçlarını inceleyeceğiz ve ona göre yeni politikalar üreteceğiz” diyor.
Hani “yeni politika”, nerede?
Bilerek söylüyorum, yenilgiyle biten bütün seçimlerin sonrasında CHP içinde düzgün bir araştırma, çok yönlü bir inceleme, sosyolojik ve ekonomik yönden derinlemesine irdeleme filan yok.
Seçimler üzerine MYK ve Parti Meclisinde üyelerin bir tur değerlendirmeleri, haydi sonradan hepsi buzdolabına.
Baştan sona kandırmaca.
Dün olduğu gibi.
Yok “duvar yıkılmış”, yok “bundan sonra daha güçlü çalışacaklarmış”, filan...
Masal anlatıyor Kılıçdaroğlu, masal!..
Kendi koltuğunu kurtarmak üzere.
Erdoğan almış götürmüş Başkanlığı, Kılıçdaroğlu “Meclis’te milletin hukukunu koruyacakmış”, bu saatten sonra Meclis mi var artık? Şimdiye kadar korudu da, onun için mi binlerce insan içerde? Onun için mi binlerce insan hukuksuzluğa uğramış vaziyette?.. Hala hakkında iddianame yazılmamış ama, aylardır hapis yatan pek çok insan var, hangi “milletin hukuku?”
Dünkü açıklamalarında, kendisine soru yöneltilinceye kadar, “Muharrem İnce’nin adını ağzına almıyor.” Çok ayıp.
İnce’nin Cumhurbaşkanlığı yarışı sürecindeki performansına, onun elde ettiği yüzde 30’luk orana hiç bir biçimde değinmiyor. Çok ayıp.
Ve bu herkesin dikkatini çekiyor. Nitekim, bir gazeteci arkadaş bunu dile getiriyor, Kılıçdaroğlu da, “İnce elbette CHP’den daha fazla oy alacaktı” diyerek, bunu normal karşılıyor.
Hele de, İnce’nin “bundan sonra yarışta varım” sözüne ilişkin soruya verdiği karşılık çok pişkince:
“Koltuk sevdalılarının CHP’de yeri yok”.
Bunca seçim yenilgisinden sonra hâlâ Genel Başkanlık koltuğundan vazgeçmeyeceğini yeniden belli eden Kılıçdaroğlu’nun asıl kendisi “koltuk sevdalısı” durumuna düşmüyor mu?
O kadar ki, “kurultaya gidecek misiniz” sorusuna, “buna partililer karar verir” diyor ve dokuz ay sonraki yerel seçimlere hazırlık yapacağının işaretini veriyor.
Yani, istifayı düşünmüyor.
Koltuğunu “koltuk sevdalılarına” kaptırmamak üzere.
CHP tarihinin en pişkin Genel Başkanı var karşımızda.
Bu tavır CHP’yi kendi iç tartışmaları içine yuvarlamaktan öteye geçmez. Bu da, Erdoğan’ın ve AKP’nin ekmeğine yağ sürer.
Bütün bu yenilgilerden sonra, CHP’nin ve sosyal demokratların tamamının, demokrasiye gerçekten inananların “farklı bir düşünceye, farklı bir bakışa” ihtiyacı var.
Erdoğan’ın bileği yıllardır bükülmüyor, bin türlü soruna, ekonomik krize, adaletsizliğe, tek adam rejimine karşı, bükülmüyor.
Neden?
Bunun çok yönlü araştırılması şart. Bu tepkiyle olmuyor.
Sosyal demokratlar, muhalefet partileri nerede, neyi eksik bırakıyor? Erdoğan sürekli olarak neden her seçimi kazanıyor, neden?
Aklıma, ta 1960’larda rahmetli ve çok değerli iktisat hocamız Prof. Dr. İdris Küçükömer’in ünlü kitabındaki, “Düzenin Yabancılaşması”, tespitleri geliyor.
Hocamız Küçükömer orada, 1950’lerdeki Demokrat Parti ve devamındaki Adalet Partisi’ni “solda”, CHP’yi “sağda” gösteriyor. Acaba öyle mi?
Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve bugün AKP halka daha mı yakın? Onlar halkı daha mı iyi tanıyor?
CHP halktan daha mı kopuk? Sadece “laiklik ve Kemalizm” üzerinden söylemlerle, hatta bazı CHP milletvekillerinin ne yazık ki, dediği gibi, “halkı küçük görerek” iktidara uzanmak mümkün mü? Olmadığı ortada.
Ve ortada bir başka örnek var.
1970’lerde “Ecevit” örneği.
1970’lerin ikinci yarısında nasıl oluyor da, Ecevit yüzde 42 oy oranına ulaşıyor? Nasıl? 1990’larda Ecevit bu kez DSP ile nasıl iktidar ortağı olabiliyor? Seçimlerden nasıl birinci parti çıkıyor?
Türkiye genel anlamda “muhafazakâr” bir toplum. Bunu bilerek, yeni politikalar, yeni davranışlar sergilemek gerek.
“Koltuğa yapışarak” bunu gerçekleştirmek mümkün değil.