Bir adam Sibirya’ya sürülüyor. Yakınlarına oradan mektup gönderecek, giderken onlarla anlaşıyor:
"Ben size mektup göndereceğim ama, o mektuplar mutlaka sansürden geçer ve onların işine gelmeyen olayları aktardığımda, benim başım, hem de Sibirya’da biraz daha derde girer. Onun için aramızda şifre belirleyelim."
Son derece makul, Rusya’da katı bir rejim var, demokrasi lüks, temel hak ve özgürlükler çoktan unutulmuş, üstelik Sibirya sürgün yeri. Yakınlarıyla anlaşıyor. Şifre ne olacak? Sürgüne giden adam hazırlıklı:
"Size gelen mektubu mavi mürekkeple yazmışsam, yazılanlar aynen öyledir, doğrudur. Yok eğer, kırmızı mürekkeple yazmışsam, yazdıklarımın tamamı yalandır. O durumda yazdıklarımı tersinden okursunuz."
Aradan bir süre geçiyor, adam Sibirya’da bir maden ocağında çalıştırılıyor. Sonunda fırsat bulup, bir mektup gönderiyor, aynen şöyle:
"Burada her şey harika, mağazalar tıka basa gıda maddesiyle, ayrıca soğuktan korunmak için gerekli giysiler ve çizmelerle dolu. Sinema var, güzel filmler geliyor, rahatça izliyoruz. Kaldığımız daireler geniş ve lüks, herkese bir oda düşüyor, oda her gün temizleniyor. Su sıkıntısı yok. Kaldığımız odalar kaloriferli.
Bu harika maddi koşullarımızın yanı sıra, sürgün filan deniyor ama, biz burada her türlü özgürlüğe sahibiz. Kendi aramızda istediğimiz gibi, istediğimiz konuda tartışıyoruz. Hoşa gitmeyen bir düşünce olursa, kimse dokunulmuyor, hani hücreye atılmak ya da işkenceye götürülmek gibi bir şey söz konusu değil. Çünkü, özgürüz ve hakkımızı sonuna kadar arayabiliyoruz."
Sürgünden gelen bu "mutlu" mektubu adamın yakınları son cümlesine kadar şaşkınlıkla okuyor. Tam, "Sibirya’da sürgün yazılan ve anlatılanlar gibi, o kadar da kötü değilmiş", diye düşündükleri sırada, mektuptaki son cümleyi okuyorlar:
"Burada maddi ve manevi her şeye sahibiz, tek eksiğimiz kırmızı mürekkep!.."
Bizim durumumuza gelince...
Zaman zaman ülkeyi yönetenlerin attıkları nutuklara, belli günlerde yayımladıkları mesajlara bakınca, onların dilinde "Türkiye’deki özgürlük ve demokrasi hiç bir yerde yok!.."
Batılılar bile kıskanıyor bizdeki özgürlükleri!.. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü alabildiğine geniş sınırlar içinde, hakaret etmeden, herkes, her konuda düşüncesini serbestçe dile getiriyor!.. Ülkeyi yönetenleri ve onların uygulamalarını özgürce eleştiriyor!.. Alışkın olmadığımız görülmemiş özgürlük ortamı özellikle son altı, yedi yıldır böyle!..
Tıpkı, mektuptaki gibi...
"İstediğimiz bütün özgürlüklere sahibiz, tek eksiğimiz kırmızı mürekkep!.."
Birkaç istisna ile bütün TV kanalları ve yine bir kaç istisna ile artık kendi gitmiş, adı kalmış "yazılı basında" haberler ve köşe yazıları hep "kırmızı mürekkeple" yazılıyor!.. Gerçeğe aykırı.
İdlib’de 34 şehit verilmesinden sonra TV kanallarında aynı kişiler, ezberlenmiş ve klişe sözlerle hepimizin gözünü boyamaya, aldatmaya çalışıyor. Hatta, hangi kanala, kimlerin çıkacağını ya da çıkmayacağını "birileri" belirliyor.
Çünkü, AKP iktidarı on yedi yıldan sonra artık en zayıf dönemine giriyor, dönülmez bir sona doğru gidiyor.
Her zamanki "hamaset dolu", içi boş, kof konuşmalarından birini daha yapıyor MHP lideri Devlet Bahçeli dün.
Ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştireceğim derken, müthiş bir çam deviriyor.
İdlib saldırısı sonrasında Kılıçdaroğlu son derece aklı başında bir tavırla, "bizim iktidarımızda Şehitler Tepesi boş kalacak" diyor, sorunları diyalogla, barış içinde çözmek, savaşa son vermek anlamında, bu kadar net, ayrıca izaha gerek bıraktırmayacak kadar açık.
Bahçeli ne yapıyor dünkü grup konuşmasında, Kılıçdaroğlu’na seslenerek:
"Vay gafil vay, demek Şehitler Tepesini boş tutacaksın? Senin gibilere rağmen, Şehitler Tepesi hiç boş kalmadı, boş da kalmayacak."
"Boş kalmayacak", yani insanlar hep ölecek, yani savaş hep sürecek, diplomasi, diyalog hiç bir zaman savaşın yerine geçmeyecek!..
Bir iktidar ortağının söyleyeceği en son söz!.. AKP iktidarı ortağıyla beraber çöküyor, Bahçeli henüz farkında değil. O hiçbir anlam ifade etmeyen hamaset döktürüyor, "kırmızı değil, mavi mürekkeple!.."
Bahçeli bir yana, çok ciddi bir olay, daha doğrusu bir skandal ile karşı karşıya Türkiye.
İdlib saldırısı sonrasında, Türkiye Amerika’ya başvuruyor, "hava savunma sistemine ihtiyacımız var" diyerek, yani Patriot istiyor.
1. Amerikan Savunma Bakanı Mark Esper mavi mürekkeple karşılık veriyor, "Türkiye’ye hava savunma desteği sağlamayacağız". Ne halin varsa, gör, diyor!..
2. Asıl skandal, Amerika’nın bu isteği geri çevirmesi değil, asıl skandal Türkiye’nin Amerika’dan Patriot istemesi. E, hani senin Rusya’dan aldığın hava savunma sistemi S-400’lerin vardı!.. Milyar dolarlar döktüğün S-400’lere ne oldu? Nerede onlar? Neden kullanamıyorsun?
S-400 skandalı kırmızı mürekkebe sığacak gibi değil.