Karaada, Kissebükü, Bodrum’daki SİT alanlanın yüzde 77’si, Datça adasının yarıya yakını, Hisarönü Körfezinin yarıya yakını, Gökova Körfezi kıyıları, körfeze bakan yamaçları, Ölüdeniz kıyıları, Kelebekler Vadisi...
Türkiye’de turizm denilince, akla gelen ilk doğal zenginliklerimiz...
Bunlar yakında sizlere ömür, imara açılıyor.
Eğer alınan karar hayata geçerse...
Doğa ile iç içe elli bin dönüm arazi turistik yapılaşmaya, beş yüz elli bin dönüm doğa mirası “günü birlik turistik tesisler” adı altında betonlaşmaya açılıyor.
Bu yapılaşmanın uzantısı olarak, başta “Mavi Yolculuk,” bahçecilik, zeytincilik, doğal tarım, arıcılık gibi sektörler de ağır darbe alıyor.
Aralarında çevreci profesörlerin ve uzmanların yer aldığı on dört kişilik bir kurul Muğla ve çevresi ile ilgili bir proje hazırlıyor. Biyolog, ekolog, bitki uzmanı, mimar, deniz biyoloğu, kuş bilimcilerden oluşan
kurulun hazırladığı proje “Muğla Dört Mevsim Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu” başlığını taşıyor.
Rapor yukarıda sayılan alanları imara açıyor, tam bir doğa katliamı.
Rapor yeni ancak, yukarıda sayılan alanlarla ilgili benzer rivayetler uzun süredir ortalarda dolaşıyor. Özellikle Kissebükü, Kelebekler Vadisi, Datça Yarımadasına el atılacağına dönük laflar zaman zaman konuşuluyor. Bölgede büyük tepki çekince, tepkiler karşısında “projeler” belli bir süre askıya alınıyor.
Bir sesizlik, ardından yeni haberler, aynı katliamın habercisi olarak sağda solda yeniden piyasaya sürülüyor.
Doğayı korumak amacıyla kurulan Muğla Çevre Platformu bu katliama karşı bir sivil inisiyatif.
“Platform” deyip geçmeyin, yetmişe yakın sivil toplum örgütünü barındıran bir hareket.
Platform, o raporda imzası bulunan uzmanları ve öğretim üyelerini “imzalarını geri çekmeye” çağırıyor.
Çevre Bakanlığı'na da çağrıda bulunarak, projeden vazgeçmesini istiyor.
Rapor açıkça belli SİT alanlarında koruma derecesini düşürerek, imara açıyor.
Muğla Çevre Platformu şu iki noktanın altını ısrarla çiziyor:
“-Bu alanlar Birleşmiş Milletler doğa koruma envanterinde tescil edilmiştir. Dolayısıyla, bu alanlarla oynanamaz.
-Aynı alanlar uluslararası sözleşmeler, önceden alınmış Bakanlar Kurulu kararları ve özel çevre koruma bölge düzenlemeleri ile koruma altına alınmıştır. Dolayısıyla, oynanamaz.”
Bu karar ve bu rapor ortada iken, tepkiler üzerine, yandaş basın acele devreye giriyor, “yok canım, yok böyle bir şey, nereden çıktı şimdi bu” gibi kandırmacalara başvuruyor.
Referandum, KHK’lar, Varlık Fonu derken, o gürültü ortasında, çaktırmadan, kıyı kıyı doğa katliamı, rant vs. filandan hiç vazgeçmek yok.
AKP iktidar olduğu yıllar boyunca pek çok değere, varlığa, kurumlara zarar veriyor. İktidara gelecek bir sonraki hükümet bunların bir bölümünü belli süre içinde yeniden yola koyabilir.
Ama, doğadaki tahribatı kısa ve orta dönemde ortadan kaldırmak mümkün değil. On yıllar alır ve buna rağmen, o doğa bir daha geri gelmez.
Son on dört yılda en ağır tahribat doğada yaşanıyor. Bitmez tükenmez rant hırsı uğruna.
Sıra şimdi gözlerin uzunca bir süredir dikildiği bu kıyılarda.
Kıyılar imara kurban giderken, bir başka doğal felaket daha Türkiye’nin kapısını çalıyor.
“Dünya Sağlık Örgütü” dünyanın bütün kentlerinde “hava kalitesini” gösteren ölçümlere sahip.
İngiltere’de yayınlanan Guardian gazetesi o ölçümlerden hareketle, “dünyadaki en kirli on kenti” belirliyor. Objektif bir çalışma.
Avrupa’daki en kirli on kentin sekizi Türkiye’de. Bartın, Hakkari, Gaziantep, Siirt, Afyon, Karaman, Iğdır ve Isparta Avrupa’nın en kirli kentleri.
Makedonya’daki Tetevo ile Bosna Hersek’teki Tuzla en kirli on kent arasında yer alan diğer iki kent.
Bir ülkenin nasıl yönetildiğinin, o ülkede yaşayan insanlara ne kadar değer verildiğinin farklı ölçüleri var.
Ülkenin gerçekten “dünyanın kaçıncı büyük ekonomisi” olduğuna ilişkin verilerde bir de “yaşam kalitesi” üzerinde duruluyor.
Ülkenin gradosu farklı ölçülere dayanıyor. Kentlerde hava kirliliği, kıyıların korunması bu ölçülerin başında geliyor.
İşte, mal meydanda, Avrupa’nın en kirli on kentinden sekizi Türkiye’de.
İşte, on dört yıllık iktidarın bir başka bilançosu bu. Kıyılarda imar rantı, kentlerde hava kirliliği. “Havadan sudan” konuşmaya başlayınca, insanın tüyleri yine diken diken oluyor.