Derler ya...
"Ölümüne Beşiktaşlıyım!.."
Yetmez... Devamı var.
"Beşiktaş'ın Kongre üyesiyim."
Yetmez... Devamı var.
"Beşiktaş seyircisiyle, ünlü çArşı grubuyla iftihar ediyorum."
Yetmez... Devamı var.
"O muhteşem seyircinin zerre kadar çıkar beklemeden, demokrasiye ve Cumhuriyet'e bağlılığına, haksızlıklara karşı isyanına, kuruluş ruhundan gelen halkla bütünleşmesine saygı duyuyorum."
Beşiktaş - Antalyaspor maçında o muhteşem seyirci koro halinde dakikalarca "hükümet istifa" sloganıyla gökleri çınlatıyor.
Bu slogan AKP'den önce MHP lideri Devlet Bahçeli'yi rahatsız ediyor.
Sosyal medyada yer aldığı gibi, Bahçeli "istifa" çağrısını yanlış anlıyor, hükümetten istifa edeceğine, Beşiktaş üyeliğinden istifa ediyor. Demokrasiye tahammülsüzlüğün arkasına saklanarak, gösterdiği gerekçe gülünç:
"Deprem şehitlerimize yapılan sistemli saygısızlık Beşiktaş'ın taşıdığı milli ve manevi değerlere yakışmamıştır."
"Hükümlet istifa" sloganının deprem şehitlerine "saygısızlıkla" ne ilgisi var?..
"Hükümet istifa" sloganının milli ve manevi değerlerle ne ilgisi var?..
"Sıfır ilgisi var."
Hatta ve kaldı ki...
O şanlı seyirci deprem bölgesindeki çocuklara binlerce oyuncak gönderiyor. Bahçeli'nin söylediği "deprem şehitlerinin" hayatta kalan çocuklarına armağan olarak, "milli ve manevi değerlere" bağlılığın ifadesi olarak.
Üstüne üstlük, oyuncaklar sahaya atılırken, hangi müzik çalıyor?..
"Ayten Alpman'ın söylediği ‘Bir Başkadır Benim Memleketim', binlerce seyircinin gözyaşları eşliğinde."
İstifa etmiş Beşiktaş'tan!..
Aman, ne iyi etmiş!.. Beşiktaş'ın Bahçeli'ye hiç ihtiyacı yok, tersine...
Bahçeli'nin derdi başka!..
Seçimde kendisi de, ortağı da artık gidiyor. Ülkenin her yerinden yükselen çığlıklar o gidişin habercisi. Onu rahatsız eden bu.
Arkasından gelecek lafları belli:
"Maçlar seyircisiz oynansın!..."
Hızını alamazsa, "maçlar iptal edilsin" derse, kimse şaşırmaz!..
Demokrasinin ‘d'sine' tahammül edemiyor, ifade özgürlüğüne teğet geçmiyor.
İstifası yerindedir.
Seyircilerin önce Fenerbahçe maçında, ardından Beşiktaş maçında iktidara tepkileri topluma yeniden güven aşılarken, tek bir gün bile eksik olmayan skandallar dizisine Kızılay ekleniyor.
Depremde en tartışılan kurumlardan biri Kızılay. Hem çadır çok yetersiz, hem yeteri kadar yardım edemiyor, asli görevlerini yerine getiremiyor.
150 yıllık Kızılay'a ne oluyor?..
AKP ile birlikte, her devlet kurumunun başına gelen Kızılay'ın da başına geliyor, Kızılay bilinen yapısından uzaklaşıyor ve holdinge dönüşüyor. Holding çatısı altında on bir şirket kuruluyor.
"Kızılay İçecek, Kızılay Sosyal Danışmanlık, Kızılay Portföy, Kızılay Çadır/Tekstil, Kızılay Kültür Sanat, Kızılay Bakım, Kızılay Sistem Yapı" o şirketler arasında.
On bir şirketin hepsinde genel müdür, genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyeleri var.
"Hayır kurumundan holdinge dönen" bir Kızılay!..
Kızılay'ın Başkanı Kerim Kınık iki yıl kadar önce HABERTÜRK'te çıktığı yayında:
"Kızılay'a bağlı şirketlerin yönetim kurulu üyeleri üç asgari ücret tutarında aylık alıyor."
Başkan Kerim Kınık on bir şirketin hepsinde ayrı ayrı yönetim kurulu üyesi olduğu için...
Kendisine sormak istiyorum:
"-On bir şirkette yönetim kurulu üyesi olduğunuza göre, üçer asgari ücret üzerinden, her şirketten 3 x 8.500 = 25.500 lira, on bir şirketten 11 x 25.500 = 280.500 lira aylık alıyor musunuz?..
-Holding başkanı olarak, oradan da yine üç asgari ücret tutarında aylık alıyorsanız, 280.500 + 25.500 = 306.000 lira ediyor ki, siz toplamda 306 bin lira aylık alıyor musunuz?.."
Kızılay öyle gündemde ki, bu sorular kaçınılmaz.
Geçen Ağustos ayında CHP milletvekili Gürsel Tekin benzer iddiaları ortaya atarak:
"Kızılay'da çok sayıda danışman var, yüksek ücret alıyorlar. Kızılay Başkanı on bir şirketten üçer asgari ücret tutarında aylık alıyor."
Bu iddialara dayanarak, Gürsel Tekin Kızılay hakkında Meclis Araştırması açılmasını istiyor.
İstiyor da, ne oluyor?..
Hep olan oluyor, AKP - MHP oylarıyla Kızılay'ın araştırılması reddediliyor.
Özünü kaybeden Kızılay'ın çadır satması da, depremde insanlara yardımda uzak kalması da, normal.
Çünkü, Kızılay artık yardım ve hayır kurumu olmaktan çıkıyor, AKP rotasında holdinge dönüşüyor.
AKP ile birlikte pek çok kurum varolma niteliğini nasıl kaybediyorsa, Kızılay da onlardan biri haline geliyor.
Gün geçmiyor ki, herhangi bir kurum skandalla çalkalanmasın!..
Elbette istisnaları var.
"İşte, Beşiktaş!.."
Devlet Bahçeli ve onun ardından MHP yönetiminden gelen istifalarla, Beşiktaş artık çok daha dimdik, yüklerinden kurtulmuş:
"Övünmek gibi olmasın, biz Beşiktaşlıyız!.."
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |