Yıl 1970...
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth İskoçya'da "Stirling Üniversitesini" ziyaret ediyor. Üniversitede "aşırı milliyetçi" öğrenciler var.
Hem Kraliçe'ye, hem İngiltere'ye fena halde karşı.
O öğrencilerden sekiz, on kişilik bir grup toplanıyor, Kraliçe II. Elizabeth üniversite kapısından tam içeriye girerken...
"Kraliçeye yumurta atıyor... Yumurtalardan birkaçı doğrudan II. Elizabeth'in omuzunda, ve şapkasında patlıyor!.."
Kraliçeye yumurta atmak ve isabet kaydetmek!..
Polis zaten orada...
Şimdi dikkat!..
"Polis yumurta atan öğrencileri oradan uzaklaştırıyor... Ne cop, ne biber gazı, ne tekme, ne tokat, hiçbir şey yok... Sadece oradan uzaklaştırıyor!..
Hiçbirini de, gözaltına filan almıyor!.."
Bu olayı birebir biliyorum. Bir yerde okumuş filan değilim, olayı yaşayan, o sırada aynı üniversitede öğrenci bir arkadaşımdan birebir dinlediğim bir olay.
Yumurta atan öğrencilerden biri, o aşırı milliyetçi gruptan, Neil Marshall Kay.
Kraliçeye yumurta atmış olsalar bile, öğrenciler "gösteri hakkını kullanıyor", İngiliz yargısı bu yönde karar veriyor.
Derler ya, "Demokrasinin Beşiği İngiltere" diye...
Öğrenci Kay, nispeten yoksul bir aileden geliyor. "Üniversitede devlet bursuyla okuyor."
Ancak, adı artık "Kraliçeye yumurta atanlardan biri" olarak anılıyor.
"Yargı affediyor ama, acaba devlet onun bursunu keser mi?.."
Kay bir hafta kadar heyecanla bekliyor.
Bir hafta sonra bir mektup alıyor.
"Kraliçe II. Elizabeth imzasıyla bir mektup!.."
Kraliçe yumurta olayından hiç söz etmeden, konuya giriyor:
"Sizin durumunuzu inceledim, devletten aldığınız bursun yeterli olmadığını gördüm. O nedenle, üniversiteyi bitirinceye kadar, bursunuza ek olarak, size her ay belli bir para göndereceğim."
Neil Marshall Kay utancından kıpkırmızı!..
Mektubu okumasını daha bitirirken, üzerinde utançla düşünürken, "üniversitenin rektörü" kendisini çağırıyor. Kay telaşa kapılıyor.
Karşısına çıktığında, Rektör öğrencisini şöyle bir süzüyor:
"Doktoranı burada yapabilirsin, doktora süresince ayrıca ek burs aramana gerek yok!.."
Masal gibi!..
Hele de, bugünkü Türkiye'de akla hayale gelecek gibi değil!..
Kay'in sonraki macerası nasıl devam ediyor?..
"Kay doktorasını bitirdikten sonra, öğretim üyesi oluyor. Yazdığı doktora tezi, kitap olarak basılıyor, 'Yükselen Firmalar' başlığı ile."
Halen bir üniversitede öğretim üyesi.
Bu gerçek olayı hatırlayınca, Boğaziçi Üniversitesinde tepeden atanan rektöre itiraz eden, hiçbir şiddete başvurmadan, camları kırmadan, çimenleri ezmeden, sadece gösteri hakkını kullanan öğrencilere yapılanları düşünün!..
"Tekme, tokat, itiş kakış yanı sıra, gözaltılar, tutuklamalar..."
Yetmiyor, onca hakaretler:
"Bunlar terörist!.. Üç, beş şuursuz!.. Evlat değil, başı ezilmesi gereken zehirli yılanlar... Eşkiyalar... Gafiller... Zavallılar... Teröristler ne zaman eşkiya olmuştur... Bu eylemleri yapanlar bedelini acıklı şekilde ödemelidir... Kirli senaryo..."
Asıl "zehirli olan" bu üslup!..
Masum gösteriler Türkiye'yi yönetenlerin ve yönetime ortak olanların gözünde bir anda "terörün parçası, zehirli yılanlara" dönüşüyor!..
İngiltere 1970... Türkiye 2021...
Aradaki fark 50 yıl!..
O fark ne zaman kapanır acaba?..
Boğaziçi öğrencilerine yönelik "zehirli" üslup, iktidarı ve ortağını eleştiren gazetecilere karşı fiili şiddete, tekme tokata dönüşüyor.
Değerli meslektaşımız Levent Gültekin Halk TV'de çıktığı programlarda "eleştiri hakkını" kullanıyor. İlgiyle de, izleniyor, Murat Sabuncu ile birlikte.
Gültekin MHP'nin kurucu lideri Alpaslan Türkeş'i eleştirince, MHP Genel Başkan Yardımcıları sosyal medya üzerinden küfür, hakaret ve tehdit yağdırıyor, her eleştiri karşısında yaptıkları gibi.
O hakaretler kısa sürede "fiili şiddete ve saldırıya" dönüşüyor.
Levent Gültekin'e 20- 25 kişilik bir grup saldırıyor.
Bu ilk değil.
Yavuz Selim Demirağ, Orhan Uğurlu, Levent Uysal, Sabahattin Önkibar...
Sırf yazdıkları haberler, yorumlar nedeniyle son iki ayda saldırıya uğrayan gazeteciler...
Geriye dönüp, bir tarama yapıldığında, ortaya çıkan gerçek şu:
"Son üç ayda on gazeteci saldırıya uğruyor, üçü ölümden dönüyor.
213 gazeteci yargılanıyor.
Saldırı nedeniyle tutuklu bulunan tek bir saldırgan yok, hepsi serbest!.."
Lanet olsun, saldıranlara da, saldırtanlara da!..
Lanet olsun, katılmadıkları düşüncelere sopayla, küfürle, hakaretle karşılık verenlere!..
Lanet olsun, farklı bir düşünce karşısında, kendini kaybedecek ölçüde saldırgan üslup kullananlara, onların maşalarına bu hakaretlerle hedef gösterenlere!..
Aradaki fark bu kadar net.
"Kraliçeye yumurta atanlar coplanmıyor, üniversite ile ilişkileri kesilmiyor, kimse onları terörist filan diye suçlamıyor, tam tersine, onları kazanmak için hatta maddi katkı sağlanıyor.
Buradaki üniversite öğrencisine...
Ya da sadece eleştiri hakkını kullanan gazetecilere...
Hakaret, küfür, saldırı ve hapis..."
1970 İngiltere...
2021 Türkiye...
Hani söylenir ya, "Türkiye Batı'dan elli yıl geri" diye...
Gerçekten, tam da öyle...
Ne demokrasi, ne düşünce, ne ifade özgürlüğü!..
Son yıllarda yaşadığımız, kimsenin kendisini güvende hissetmediği, yarın başına ne geleceğini bilmediği bir dönemi biz daha önce hiç yaşamadık.
Levent Gültekin, geçmiş olsun sana!..
Aslında hepimize...
Çünkü, sana yönelik saldırı, gerçekte hepimize yönelik saldırıdır!..