-25 Temmuz 1992, Cumhurbaşkanı Özal Mesut Barzani’yi Çankaya Köşkünde kabul ediyor. Barzani, Özal’a“Dayı” diyor, Barzani’nin dayısı da, ona Türk kırmızı pasaportu veriyor.
-22 Ağustos 2002’de Barzani sürekli PKK’yı desteklemekte olduğu için Ankara Barzani’nin kırmızı pasaportunun süresini uzatmıyor, bir anlamda onu geri alıyor.
-Ankara ile Barzani arasında çok inişli, çıkışlı, uzun süren güvensiz bir dönem başlıyor.
-1 Ekim 2012 AKP Kongresi. Davet edilenler arasında Mesut Barzani de var. Kongrede kürsüye çıkan Barzani:
“Türkiye ile Kürdistan arasında ilişkiler önemli düzeye ulaşmıştır”.
Türkiye’yi ve kendi yönetimini öven Barzani, konuşmasının ardından Tayyip Erdoğan ile kucaklaşıyor.
-9 Aralık 2015 Barzani Ankara’ya geliyor, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Barzani’yi kırmızı halılarda karşılayarak, “Kak Mesut” söylemiyle, sevgilerini, samimiyetini iletiyor. Görüşme sonrasında ise:
“Kaderimiz ortak. Biliniz ki, biz her zaman sizin yanınızda olacağız”.
-30 Mart 2011, Barzani’ye ilk kez Kürdistan bayraklı karşılama.
-19 Aralık 2014, Barzani Ankara’da yine kendi bayrağı ile karşılanıyor.
-9 Aralık 2015, Barzani ve bayrak vaziyeti devam ediyor.
-26 Şubat 2017, daha yedi ay önce, hem Tayyip Erdoğan, hem Binali Yıldırım, Barzani’yi kırmızı halı ve Kürdistan bayrağıyla karşılamayı ihmal etmiyor. Eleştiriler karşısında Binali Yıldırım:
“Parlamentosu var, Başbakanı var, Bakanları var, bayrağı var. Dünyada böyle tanınıyor, eleştiriler anlamsız”.
Bu sözler “Kürdistan’ın bir devlet olduğunu” vurgulayan sözler.
Bunca iç içe, kongre davetleri, “Kak Mesut” kucaklaşmaları, onlarca telefon, Erdoğan’ın Erbil’i ziyareti, pek çok görüşme, Barzani “bağımsız Kürdistan” konusunda hiç mi renk vermiyor, bizimkiler o yönde hiç mi nabız yoklamıyor, hiç mi bir şey hissetmiyor?
“Bağımsız Kürdistan” referandumu durup dururken damdan mı düşüyor?
Çok gerilere gitmeye gerek yok. Son bir yıla bakmak yetiyor.
Şimdi arka arkaya referandum karşıtı açıklamalarda bulunan Amerika ve Rusya Barzani ile ilişkilerini nasıl ve ne üzerinden yürütüyor?
Barzani’nin Amerikan Başkanları Georg W. Bush ve Obama ile görüşmelerde bulunmak için Beyaz Saray’da ağırlanması ya da Rusya Devlet Başkanı Putin ile Kremlin’de bir araya gelmesi orada kalmıyor, olgun ürünlerini vermekte gecikmiyor.
Her iki ülkenin de geçmişteki petrol anlaşmalarına ek olarak:
-14 Temmuz 2016’da Amerika ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında askeri işbirliği anlaşması imzalanıyor. Barzani imza töreninde:
“Amerika ile Kürt Bölgesi arasında, Bağdat Yönetiminden bağımsız, çığır açan bir anlaşma imzaladık”.
Buradaki kritik söz, “Bağdat Yönetiminden bağımsız” sözü. Yani, “iki devlet arasındaki” anlaşma.
-30 Haziran 2017, üç ay önce, Putin’in denetimindeki Rosneft petrol firması Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında petrol sahalarının geliştirilmesi ve Kerkük dahil, yeni saha açılmasıyla ilgili anlaşma imzalıyor.
Buradaki kritik nokta şu:
“Barzani, Rusya ile bu anlaşmayı Bağdat’a danışmadan, Bağdat Yönetiminden bağımsız imzalıyor”.
Anlaşmalar ve görüşmeler boyunca gerek Amerika, gerek Rusya Barzani’nin bağımsız Kürdistan için referanduma gideceğini bilmiyor mu?
Bu konu hiç mi ele alınmıyor?
Aksi geçerli ise, kargalar güler.
Şimdi iki ülke de sürekli “referanduma gitmeyin” çağrısında bulunuyor.
Belki de, “birlikte hazırladıkları” süreçle bağlantılı, şimdi “üç maymunu” oynuyorlar. “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” senaryosu.
Açıktan yapılan çağrılar inandırıcı değil.
O açıklamaları bir kalem geçiniz, bütün bu görüşmelerde ve anlaşmalarda hangi konuların, nasıl ele alındığını biz bilmiyoruz.
Her askeri anlaşmanın, her petrol anlaşmasının Barzani’ye mutlaka bir armağanı olsa gerek.
Örneğin, Amerika durup dururken, Barzani’nin bölgesine askeri hava alanı yapıyor.
Batının bütün büyük firmaları pek çok alanda o bölgeye yatırımlarını yığıyor.
Türkiye’nin de yatırımları var orada.
1992 ile 2010 arasında ben dört kez Irak’a ve bu arada Kuzey Irak’a gidiyorum. Kuzey Irak, yani Barzani’nin bölgesindeki ekonomik gelişim, Bağdat ve çevresiyle karşılaştırılır gibi değil, o kadar ileri. Herkes yatırım yarışına giriyor, bunun sonucunda Kuzey Irak Kürtlerinde siyasal talep hızla artıyor.
Ve iş gelip bugün “bağımsızlık referandumuna” dayanıyor.
Başta Amerika ve Rusya imzaladıkları anlaşmalarla bu taleplere destek veriyor. İşte, daha bir ay önce 22 Ağustos’ta Amerikan Savunma Bakanı James Mattin Erbil’de:
“Kürt Halkının talebini anlıyoruz. Referanduma karşı değiliz. Ancak, IŞİD’e karşı savaşı etkiler, diye kaygı duyuyoruz, o nedenle referandum kararını gözden geçirmenizi dileriz”.
Kıyıda köşede kalmış bu açıklama aslında “üç maymun” senaryosunun deşifre edilmiş hali. Pek çok şeyi açıklamaya yetiyor.
Görünüşe bakılırsa, referanduma karşı olmayan yok.
Bununla birlikte, bu anlaşmalardan, kapalı kapılar ardındaki toplantılardan hareketle Barzani bu ölçüde hesapsız, gözü kapalı çıkış yapmış olamaz. Çıkışında bu kadar ısrarcı davranamaz.
Dışarıdan bakınca, herkes “yapma” diyor, o ise kimseyi dinlemiyor. Bu nasıl oluyor?
Türkiye ise, sanki askeri bir hareket hazırlığında imiş gibi bir resim veriyor. Bu ne ölçüde caydırıcı, hiç belli değil.
Kaldı ki, alttan alta “bağımsız Kürdistan” hesabı yapan Amerika ve Rusya böyle bir harekata ne der, orası ayrı.
27 Eylül referandum günü, “üç maymunda” son perde.