Ceylan Önkol... 12 yaşında bir çocuk... Kürt...
Diyarbakır'ın Lice ilçesinde hayvanları otlatıyor. O sırada bir havan mermisi patlıyor ve Ceylan maalesef...
Ailesi İçişleri Bakanlığı aleyhine tazminat davası açıyor. Bakanlık mahkemede kendisini savunuyor:
"Orası çocukların oyun alanı değildir, hayvan otlatma geçiş güzergahıdır!.."
Nasıl bir savunma ise!..
Mahkeme ne karar veriyor?..
Yok, bugünkü Türkiye'de yaşadığımız olaylara şaşmak artık çok gerilerde.
"Bakanlığı yüzde 90 ama, Ceylan'ı da yüzde 10 kusurlu buluyor!.."
Ceylan'ın ne kusuru var?..
"Orası çocukların oyun alanı değil."
Ceylan oynamıyor ki, hayvan otlatıyor!..
Olsun!..
"Bakanlık yüzde 100 kusurlu olamaz, bitti, o kadar!.."
Böylelikle, ailesine ödenecek tazminat miktarı azalmış oluyor.
İçişleri Bakanlığı, Diyarbakır ve Kürt demişken...
HDP Siirt milletvekili Meral Danış Beştaş can alıcı bir konuşmayla anlatıyor.
8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle "KADES" bir açıklama yapıyor, KADES yani, İçişleri Bakanlığı tarafından kadına şiddetin önlenmesi amacıyla oluşturulan "Kadın Acil Destek Uygulaması".
Bakanlık 8 Mart'ta bu uygulamanın reklamını yapıyor.
"Reklam Türkçe, Arapça, İngilizce, Fransızca ve Rusça, Kürtçe yok!.."
2020 Mayıs itibariyle, Türkiye'de yaklaşık 16 milyon Kürt yaşıyor, Türkçe dışında, Türkiye'de en çok konuşulan ikinci dil Kürtçe.
Ama, İçişleri Bakanlığı KADES tanıtımında Kürtçe'ye yer vermiyor.
Bu durumda...
Kürtçe'den başka bir dil bilmeyen ve şiddet gördüğünde Emniyete başvurmak zorunda kalan bir kadın derdini nasıl anlatacak?..
Bu arkadaşlara bir önerim var. Lübnan asıllı Amin Maalouf'un bir kitabını öneriyorum, 1998'de yayınlanmış olan "Ölümcül Kimlikler" kitabını. Maalouf orada hayati bir tespitte bulunuyor:
"Bir insanın diline tecavüz, o insana yapılan en büyük tecavüzdür."
12 Eylül askeri darbesi bu alanda en büyük tecavüzü yapıyor:
"Kürtçe konuşmayı yasaklıyor."
Bir insan evinde Kürtçe konuşarak büyümüşse, başka dil bilmiyorsa, sen onun dilini yasaklarsan, o anasıyla, babasıyla, kardeşleriyle nasıl anlaşacak?.. Hayatını nasıl sürdürecek?..
İçişleri Bakanlığı yayınladığı reklamında Kürtçe'yi görmezden geliyor.
Buna karşılık...
İnanmazsınız...
"Diyarbakır'da surların üstüne koca koca afişler asılıyor."
Ne yazıyor o afişlerde?..
"Em ji Erdoğan hez dikin."
Ne demek: "Biz Erdoğan'ı seviyoruz."
Hangi dilde yazılmış bu pankartlar?..
"Kürtçe!.."
Bunlar da, "Biz bu ülkeyi yönetiyoruz" sanıyorlar!..
Bu kadar "naif", bu kadar sırıtan bir propagandaya az rastlanır.
Kimi kandırdıklarını sanıyorlar?..
O Bakanlık, bu Bakanlık meselesi değil, bu belli bir politikanın somut hali.
Bir başka örnek, "Sağlık Bakanlığı'nın pandemi ile ilgili broşürü".
Bakanlık bu broşürde salgını anlatıyor.
"Broşür her dilde var, ama Kürtçe yok!.."
Birleşmiş Milletler Kürtçe broşür hazırlıyor, bizimkiler ıhhh, yok!..
Ya da 112 Acil'i arayan biri sadece Kürtçe biliyorsa, derdini yine anlatamıyor, İngilizce, Fransızca, Arapça, hatta Farsça anlatıyor ama, Kürtçe anlatamıyor.
Sen bu kafayla mı Kürt sorununu çözeceksin?..
TMV, yani "Türkiye Maarif Vakfı", bu arkadaşların 2016 yılında kurduğu bir vakıf. Yurt dışında, her ülkede okul öncesi eğitimden yüksek öğretime kadar, eğitimin her aşamasında etkin faaliyet göstermek için kurulmuş. Amacı şuymuş:
"İlmini ve irfanını insanlığın barış ve huzuru için kullanacak iyi insanların yetiştiği öncü bir eğitim kurumu olmak."
İlmi ve irfanı insanlığın barış ve huzuru gibi, pek yüce bir değer uğruna kullanmak pek ucuz değil.
Bundan dolayı, geçen gün Resmi Gazete'de yayımlanıyor.
"Bu vakfa Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden bir milyar 231 milyon lira aktarılıyor."
Bilinen, artık saklanamayan bir gerçek, her gün yeniden karşımıza çıkıyor.
"Uzaktan eğitime erişemeyen yaklaşık üç buçuk milyon çocuk var. Erişemiyorlar, çünkü tabletleri yok, Internet bağlantıları yok."
O üç buçuk milyon çocuğa uzaktan eğitim götürmek varken, parayı oraya harcamak varken, "bizden olan bir vakfa" bu kadar para aktarmak!..
O çocuklar ve onların aileleri bunun hesabını sorarlar sizden!..
"Sandıkta!.."