Vietnam Savaşı'nın en önde gelen sorumlularından biri, 1961 - 68 arasında Amerikan Savunma Bakanlığı yapmış olan Robert Mc Namara.
Savaş uzadıkça, Amerika Vietnam bataklığına gömüldükçe, Vietnamlı ve Amerikalı binlerce insan ölünce, sonunda zaten Amerika o savaşı kaybedince, Mc Namara asla unutulmayacak biçimde tarihe kazınan şu sözlerle kendisini savunuyor:
Olağanüstü insanlık dışı sözler. Bir Amerikalının refahı artacak diye, dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlar ölüyor, hayır ölmüyor, Amerika öldürüyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, dünyanın neresinde bir savaş çıksa, orada mutlaka Amerika’nın parmağı var, Amerika oralarda mutlaka savaşıyor. Ve hep kendi ülkesinden uzaklarda...
Savaş ekonomiyi neden 'şahlandırıyor'? Çünkü, savaş sanayini yaklaşık iki yüz ayrı sektör besliyor.
Savaşın dışında, siyasi olarak bir başka gösterge daha var. Günümüze çok denk düşüyor.
Başkan Trump’ın emriyle, İran’ın en önemli komutanlarından Süleymani öldürülüyor. Bu cinayet sonrasında Orta Doğu’da yeniden bir savaş çıkarsa, bunun sorumlusu elbette Amerika. Ancak, bu sefer, Mc Namara’nın ünlü tezi dışında, bir başka etken daha var. O etkeni anımsamak için 1999 yılına gitmek gerek.
1999 Aralık ayında Başkan Clinton’ın başı dertte. Monica Levinski skandalı nedeniyle. Clinton’ın Levinski ile Beyaz Saray’da ilişkiye girdiği halde, bunu önce inkar sonra kabulü sonucunda, "Başkanlıktan azil süreci" başlıyor.
Senatoda azil duruşmasının başlamasına sayılı günler kala...
Yargılama aşamasına geldiğinde...
Clinton, yine Irak’a 'Çöl Tilkisi' adı altında silahlı harekata emir veriyor!..
Haber The New York Times gazetesinin 19 Aralık 1999 tarihli manşetiyle yerine oturuyor.
Şu tesadüfe bakın ki...
Başkan Trump için de 'azil süreci' başlamış bulunuyor.
Şu tesadüfe bakın ki...
Başkan Trump için de azil oylaması Senato’ya geliyor...
Şu tesadüfe bakın ki...
Tam o aşamada Trump verdiği emirle Orta Doğu’yu birbirine katıyor, Süleymani’nin ölüm emrini veriyor, emir yerine getiriliyor.
Clinton 1999’da azil sürecinden kurtuluyor.
Senato’da Trump çoğunlukta, büyük bir sürpriz olmaz ise, Trump oradan yırtar!..
Yine de, kendisini garanti altına almak amacıyla, Orta Doğu’yu neden karıştırmasın? Üstelik, savaş çıkarsa, 'Amerikan ekonomisinin şahlanması' söz konusu.
* * *
İstanbul Üniversitesi öğrencilerine verdiği kahvaltıyı kaldırıyor, iki öğün yemeği bire indiriyor. Durup dururken, muhtemelen tasarruf olsun diye.
Tasarruf yapacak başka yer bulamıyor, öğrencilerin yemeğini kesiyor.
Öğrenciler haklı olarak tepki gösteriyor. Bir kahvaltıya, bir öğüne muhtaç binlerce öğrenci var. Rektör Mahmut Ak’ın sırtı pek, karnı tok, "açın halinden ne kadar anlar" acaba?
Rektör Mahmut Ak tepki filan dinlemiyor, kararında ısrara ediyor. Nereye kadar?
Öğrenci Sibel’in intiharına kadar...
Sibel intihar ediyor, Rektörlük açıklama yapıyor ki, "bütçe harcama planı gözden geçirilmişmiş, diğer alanlardan kesilecekmiş, tasarruf diğer alanlarda yapılacakmış, yemek hizmetleri aynı şekilde devam edecekmişmiş..."
Rektör Mahmut Ak soruyorum sana:
Madem başka alanlarda tasarruf mümkündü, o zaman neden çocukların yemeklerinden kesiyorsun?
Yemek hizmetinin yeniden normale dönmesi için mutlaka bir öğrencinin intihar etmesi mi gerekiyordu?
Sibel’in intiharıyla ilgili ne düşünüyorsun?
Mesela, vicdanının sesini dinleyerek, o koltukta oturmaktan vazgeçmeyi düşünüyor musun?
Mahmut Ak’ı Rektörlüğe atayan Tayyip Erdoğan.
Rektör istifa etmiyorsa, mesela Erdoğan onu görevden almayı düşünüyor mu?..
Yoksa, açlık nedeniyle bir öğrencinin intiharı 'sıradan' bir olay mı?
* * *
Tayyip Erdoğan geçen akşam Kanal D ve CNN Türk ortak yayınında. Karşısında üç 'gazeteci'(!) Sorular lokum gibi! Önceden 'pazarlığa' gerek yok. Nasıl olsa, 'herkes birbirini biliyor', nasıl olsa, 'ters bir soru' mümkün değil. Yoksa, Allah korusun, o koltuklar bir anda uçar!
Sorulardan vazgeçiyorum.
Çanak tutmak, Erdoğan’ın hoşuna gidecek değerlendirmelerde bulunmak elbette serbest.
O 'gazetecilerden' birinin, Ahmet Hakan’ın freni patlıyor, ekonomiden söz ederken, "ekonomide olmusuz tablo yok, hatta tam tersine" diyor.
İşsizlik son yirmi yılın en yüksek noktasında. On yedi yılda tam bir trilyon 50 milyar dolar dış ticaret açığı, 565 milyar dolar cari açık var. Bu yıl 139 milyar dolar dış borç ödemesi var. Büyüme hızı sürünüyor, 1940-2000 yıllarının ortalamasının gerisinde. Bütçe açıkları rekor üstüne rekor kırıyor, hatta o açığı kapatmak için Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesine bile el konuyor. "Yatırım" olarak ortada ne var, bilen yok, çünkü yok. Kişi başına düşen gelir, on yıl öncesinin düzeyinde. Temel ürünlere zam üstüne zam yağıyor. İnsanlar "geçinemiyorum" derdiyle her gün bas bas bağırıyor. Enflasyon emir - komuta zinciri çerçevesinde TÜİK’e emanet...
Buna rağmen, "ekonomide olumsuz tablo yok!"
İnsanın aklına o ünlü masal geliyor, hani var ya, "demek yukarıdan böyle görünüyormuş" masalı!
Sözlüğe bakıyorum, 'yağcılık, yağdanlık, yandaşlık' sözcüklerinin karşılığına... O kadar çok karşılığı var ki, saymakla bitmiyor.