NATO Madrid Zirvesi...
Zirvede öncelikli konu malum:
"İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılması, Türkiye'nin ise, bunu ancak belli koşulların yerine getirilmesi halinde kabul etmesi, aksi halde, iki ülkenin üyeliğine karşı veto hakkını kullanacağını açıklaması..."
Türkiye ve NATO ülkeleri haftalardır bu konuyla çalkalanıyor.
Tayyip Erdoğan her sefer ve fakat istinasız her sefer:
"İsveç ve Finlandiya'nın teröre destek vermesini sonlandırmasını, teröristleri barındırmaktan vazgeçmesini ve Türkiye'yi bu yönde ikna edici söz vermesini bekliyoruz. Aksi halde, veto hakkımızı kullanmaktan çekinmeyiz."
Zamanlaması yerinde bir politika.
Madrid'deki zirvede ve ondan önce NATO Genel Sekreterliği - Amerika - Türkiye - İsveç - Finlandiya arasında yoğun diplomatik görüşmeler birbirini izliyor.
Madrid'de Türk, İsveç ve Fin Dışişleri Bakanlarının ortak imzasıyla açıklama yapılıyor.
"İsveç ve Finlandiya Türkiye'nin koşullarını kabul ettiğini bildiriyor, Türkiye veto hakkını geri çekiyor."
Yandaşlar her zamanki gibi, manşetlerde ve köşelerde davulları çalmaya başlıyor:
"Erdoğan Madrid'ten zaferle dönüyor."
Bu kimin zaferi?..
Her zamanki gibi, dereyi görmeden paçaları sıvamak, yine iş başında!..
Doğru ortada bir zafer var, ama kimin zaferi?..
Öncelikle:
"İsveç ve Finlandiya'nın!.. Çünkü, onlar NATO'ya üye olmak istiyorlar ve bu hakkı Madrid'te elde ediyorlar."
Hatta bir de, Amerika'nın, çünkü Amerika da, adı geçen iki ülkeyi NATO'da görmeyi çok istiyor.
Ya Türkiye?..
Terörle mücadele konusunda iki ülkeden söz alıyor, o söze güvenerek, vetosunu geri çekiyor.
Geri çekiyor ama, şimdi kritik bir süreç başlıyor.
Türkiye'nin istekleri arasında, İsveç ve Finlandiya'da yaşayan FETÖ ve PKK'lı teröristlerin iadesi ön planda geliyor.
İade edilirler mi?..
Bu soruyu, bizde davul çalan yandaşlar değil, İsveç ve Finlandiya'nın ortak açıklaması yanıtlıyor:
"Teröristlerin Türkiye'ye iadesi Avrupa Birliği'nin hukuku çerçevesinde geçerli olabilir."
Nedir bu?..
Türkiye'nin istediği kişilerin en başta İsveç ve Finlandiya'da terör suçu işlemiş olmaları gerekiyor. Daha da önemli olan, Fin Cumhurbaşkanının sözleri:
"Ankara'nın sözünü ettiği davaların tamamının Finlandiya'da karara bağlandığını tahmin ediyorum. Alınan kararlar var ve bu kararlar kısmen bizim mahkemelerimiz tarafından karara bağlanmış. Bu davaları yeniden ele almak için bir neden göremiyorum."
Avrupa Birliği hukuku işte bu!..
Bu kritik açıklama aynı zamanda teröristlerin iadesi açısından kritik bir sürece işaret ediyor. Yani şu:
"Türkiye vetoyu kaldırdı, biz de Ankara'nın istediği kişileri iade edelim!.."
O karar otomatiğe bağlanmış değil. İsveç ve Finlandiya 'Avrupa Birliği hukuku' derken, bunu kastediyor.
Bu da şöyle bir gelişmeye işaret ediyor:
"Türkiye ile İsveç ve Finlandiya arasında yoğun diplomatik ve adli mekanizmaların işleyeceğini gösteriyor."
İade o kadar sıradan bir işlem ve karar değil.
Buna karışılık, Türkiye'nin elinde kozu var mı?..
İki ülkenin NATO üyeliği NATO'ya üye ülkelerin parlamentolarında onaylanması gerekiyor, bu da yaklaşık sekiz ay sürüyor.
Türkiye bu üyelikleri Meclis'te onaylamaktan vazgeçebilir mi?..
O kadar kolay değil.
İsveç ve Finlandiya dışında, Türkiye'nin özellikle Amerika'ya verilmiş sözü var.
Zafer davulları çalmak için henüz erken.
Erdoğan'ın üstüne basa basa söylediklerinin tam tersini yaptığına ilk kez tanık olmuyoruz.
Sonra da, 'aldatıldık' itirafları!..
6 Haziran 2022, on dört gün önce Tayyip Erdoğan biraz da hışımla:
"Bizde enflasyon yok, hayat pahalılığı var."
Böylelikle, 'ekonomist' Erdoğan iktisat literatürüne yeni bir kavram daha getirmiş oluyor!.. Dikkat, "bizde enflasyon yok" diyor.
Aradan on gün geçiyor, 27 Haziran günü, dört gün önce kabine toplantısı sonrasında konu ekonomik sorunlara geldiğinde, Erdoğan:
"-Bizde enflasyonda yaşanan ciddi yükseliş...
-Enflasyondaki yükselişin yükünü biraz daha çekmek zorundayız...
-Enflasyonu yeniden makul seviyeye indireceğiz...
-Yüksek enflasyon gelir ve giderlerdeki açığı değiştirmiştir...
-Hiç bir kesimi enflasyona ezdirmedik...
-Enflasyondaki artışın sürmesi...
-Enflasyon farklarının tamamını vereceğiz."
Konuşmasının ilgili iki paragraflık bölümünde yedi kez enflasyon diyor!..
Peki...
'Bizde hayat pahalılığı var, enflasyon yok' söylemi nerede kalıyor?..
Kendisinin ekonomiden ne kadar anladığı ortada, o kadar danışmanı var, konuşmalarını onlar hiç mi gözden geçirmiyor?..
Bir söylediği bir söylediğini tutmuyor, pratik ve teorik hatalar birbirini izliyor, on gün içinde 'hayat pahalılığını' unutuyor, enflasyona dönüyor!..
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi’ni, 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet’te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989’da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet’te önce Yayın Koordinatörü, 1999’da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003’te Hürriyet Gazetesi’nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24’te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’in çeşitli ödülleri yanında, 2014’te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV’nin ‘Kırılmayan Kalemler’ ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca’dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |