Berlin sıkı bir çalışma yürütüyor, Alman Başbakanı Merkel Ankara’ya gelmeden önce. O çalışmaya paralel, Merkel’in Ankara görüşmeleri üzerine bir plan hazırlıyor. Plan şu:
Başbakan Merkel Recep Tayyip Erdoğan’la görüşürken hangi konular üzerinde durmalı?
Burası tamam ve normal, ilginç olan sonrası:
Merkel Erdoğan ile konuşurken nasıl bir üslup kullanmalı?
Ve acaba Erdoğan Merkel ile konuşurken nasıl bir üslup tercih edebilir?
Plan bu sorular üzerine oturuyor.
Erdoğan’ın üslubu üzerine Berlin’de tahmin yürütülürken, şöyle bir analiz yapılıyor:
Referanduma giderken, Erdoğan epey gergin. Çünkü, referandum oylamasında onu zora sokabilecek iki temel etken var, biri ekonomi, diğeri terör.
Bu analizlerden ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor Berlin’de:
“Erdoğan daha atak, daha baskın, daha yüksek tonda konuşacak. Merkel ile görüşmeyi Türk Halkına, ‘Alman Başbakanının hakkından geldim’ diye takdim edebilir, referandum için seçmeni etkileyecek bir fırsat olarak kullanabilir, işte bizim buna izin vermememiz gerekir.”
Nasıl verilmeyecek? Karar şu oluyor:
Erdoğan ne kadar yüksek tonda konuşursa konuşsun, Merkel sükunetini bozmayacak ve fakat söylediklerinden de, geri adım atmayacak.
Gerçekten de, öyle oluyor. Plan tutuyor. Erdoğan görüşmede ve sonrasındaki açıklamalarda atak ve baskın ve yüksek tonda, Merkel sakin.
Örnek, İslamcı terör tartışması.
Merkel “İslamist terör” dediğinde, Erdoğan hemen karşılığını veriyor, “İslamla terör bir araya gelmez, İslam barışçı bir dindir, ben bunu kabul etmem” dese de, Merkel sesini yükseltmeden ısrar ediyor, “İslam ile İslamist arasında fark var.”
Erdoğan - Merkel görüşmesi tam bir düello. Erdoğan mesafeli, hatta “soğuk” bile denebilir. Almanlara göre, “görüşme için aşırı soğutulmuş bir atmosfer yaratılmış”, Merkel ise, her zamankinden farklı, yakınlık göstermekten uzak. Alman kaynaklarına göre, görüşme aşağı yukarı şöyle.
Merkel: “Yeni anayasa kuvvetler ayrılığını yok ediyor, bu da demokrasinin olmazsa olmaz koşulunu ortadan kaldırıyor.”
Erdoğan: “Bunu muhalefet ileri sürüyor ancak, doğru değil, yok öyle bir şey.”
Merkel: “Muhalefet demokrasinin ayrılmaz parçası, buna dünyanın bütün demokratik ülkelerinde tahammül ediliyor.”
Erdoğan: “Burada da, öyle, bir sorun yok.”
Merkel: “Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kısıtlamaları var.”
Erdoğan: “Doğru değil, basının en özgür olduğu ülkelerden biri Türkiye. Almanya’da FETÖ örgütüne ait olan insanlar var, mesela sizden iltica isteyen kırk tane subay var. Onların bize verilmesini istiyoruz.”
Merkel: “Buna ben ya da bizim hükümet değil, Alman mahkemeleri karar veriyor.”
Erdoğan ve Merkel hemen pek çok konuda anlaşamıyor, anlaştıkları tek konu “mülteciler için verilecek para.”
Merkel o paranın tamamının, yani üç milyar Avro’nun verilmesi gerektiğini söylüyor.
Zaten Merkel’in bu ziyaretinde ana amaçlardan biri mülteci konusu. Ankara’ya geliyor, Ankara’dan Malta’ya uçuyor, orada AB Zirvesi var, mülteciler konusunun ele alınacağı zirve.
AB ve daha çok Merkel biliyor ki, mülteciler Ankara’nın AB’ye karşı elindeki en büyük koz. Erdoğan bunu farklı ortamlarda bir kaç kez dile getiriyor.
Aylar öncesinden Merkel anlayışla yaklaşıyor, hatta ılımlı yaklaşımı Almanya’da ve AB içinde eleştirilere yol açıyor.
Soğuk ve mesafeli geçen Ankara’daki görüşmelerde, Merkel’in açıklamaları arasında en kritik, belki de, en ağır cümle şu:
“Referandum sırasında Türkiye’ye AGİT’ten gözlemci gelmesi iyi olur, diye düşünüyorum.”
AGİT, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Avrupa’da ülkeler arasında güvenliğin sağlanması, barışın korunması, insan hakları gibi alanların dışında, bir de seçimlerin şeffaf biçimde yapılmasını sağlamakla görevli. Seçim yapılan ülkelere gözlemci gönderiyor.
Seçimler şeffaf, demokratik, serbest bir ortamda mı yapılıyor yoksa, “Rufailer mi” karışıyor?
Merkel gözlemci gönderilmesini istiyor. “Seçimlere güven” açısından.
AGİT 7 Haziran 2015 seçimlerinde de Türkiye’de, seçimleri izliyor. Sonradan yayınladığı raporda şu tespitlere yer veriyor:
“-Toplantı ve ifade özgürlüğü sınırlandırılmıştır.
"-Adaylar kapsamlı biçimde kampanyalarını yürütmüş, ancak Cumhurbaşkanı ve Başbakan için organize edilen etkinlikler lehine karar verilerek, muhalefet partilerine ait mitinglerin iptal edildiği ya da kısıtlandığı durumlar yaşanmıştır.
"-Parti bürolarına çok sayıda saldırı olmuştur.
"-İktidar partisi aleyhinde eleştiri yapan basın kuruluşları ve gazeteciler seçim kampanyası boyunca baskı ve gözdağına maruz kalmıştır.
"-Yüksek Seçim Kurulu toplantıları halka açık olmadığı için, şeffaf değildir.
"-17 milyon 380 bin fazla oy pusulası basılmış ve dağıtılmıştır.”
Elde böyle uluslararası bir rapor varken, Merkel’in referandum için AGİT gözlemcisi istemesi pek de aykırı görünmüyor.
Berlin - Ankara hattında çeşitli nedenlerle ortaya çıkan gerginliğin son ziyarette yumuşadığını söylemek güç.