"America is back."
Bu basit cümle aslında derin bir anlam içeriyor.
Amerikan Başkanı Joe Biden'ın geçen hafta söylediği, "Amerika geri dönüyor" cümlesi Amerika'nın "Trump faciasından" sonra bilinen politikasına, fabrika ayarlarına dönüşünü işaret ediyor.
Amerika nereye geri dönüyor?.. Nedir o fabrika ayarları?..
Onu da, NATO Zirvesi'ne katılmak için Brüksel'e hareket etmeden önce Biden'ın Washington Post gazetesine verdiği özel demeçte görmek mümkün:
"NATO Zirvesi nedeniyle benim Avrupa'ya yapacağım gezi, dünyada demokrasilerin yeniden işlerlik kazanmasına dönük temel bir hedefi kapsamaktadır.
Bu yeni bir dönemdir.
Müttefiklerine Amerika'nın yeniden dönüşünü anlatmak, demokrasilerin gücünü hatırlatmak, toplumun karşılaşabileceği tehlikeleri yine demokrasiyle aşmanın en doğru yol olduğunu göstermek yeni bir dönemdir."
Bu açıklamanın özü tek bir temele dayanıyor:
"Demokrasiye... Ülkelere demokrasiye dönüş çağrısına!.."
O kadar ki, aynı konuşmasında Biden:
"Putin'le bir araya geldiğimizde, insan hakları ihlallerine karşı bizim hiçbir toleransımız olmadığını açıkça söyleyeceğim."
"Demokrasi ilkesini" içeren, demokrasiye sadık bu söylemle yola çıkan Biden dün Tayyip Erdoğan'a ne söylemiş olabilir?..
"Amerika geri dönüyor, sen de demokrasiye dön!.."
Başkan seçildikten sonra ilk yurt dışı gezisini Türkiye'ye yapan Obama 6 Nisan 2009'da TBMM'de konuşuyor:
"Bu sabah sizin Cumhuriyet'inizin olağanüstü kurucusu Atatürk'ün anıt mezarını ziyaret etme onuruna kavuştum. Tarihin akışını değiştiren bu adam için dikilen anıttan çok etkilendim. Çok açık ki, Atatürk'ün hayatının en güçlü, en canlı eseri laik Cumhuriyet ve demokrasidir ki, bu Meclis o demokrasiyi günümüze taşımak ve devam ettirmek görevini üstlenmiştir."
Obama da, yeni Başkan Biden gibi, on iki yıl önce aynı vurguda bulunuyor:
"Laik bir demokrasi..."
Meclis'i işaret ettiğine göre:
"Türkiye bu yolda yürümekten asla vazgeçmemelidir."
Günümüzün Başkanı Biden sekiz yıl süreyle Başkanlık koltuğunda oturan Obama'nın yardımcılığını yürütüyor.
Ve bugün söyledikleri Obama'nın düşünceleriyle birebir örtüşüyor:
"Demokrasi... Laik Cumhuriyet."
Erdoğan bu söylemden ne ölçüde hoşlanmış olabilir, o ayrı!..
S - 400'ler, İsrail'in Filistin'e saldırıları, Ermeni Soykırımını tanıma, PKK'nın Suriye kolu YPG'ye yardım, FETÖ'nün Amerika'da oturması...
Türk - Amerikan ilişkilerinde hepsi birer çıban başı.
Ancak, Beyaz Saray'ın üzerinde asıl durduğu konu belki bütün bunları kapsayan bir ana başlık:
"Türkiye'nin kimyası bozuldu."
O ana başlığın devamında:
"Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde büyük sorunlar var.
Kendi içinde de, başta hukuk devletinden sapma, hukukun üstünlüğünden ayrılma, laikliğe aykırı tutum ve ekonomik kriz olmak üzere, ağır problemleri var.
Demokrasi işlemiyor."
Beyaz Saray'daki bu genel gözlem, Tayyip Erdoğan'ı tek başına sorumlu tutan bir bakış.
Bu değerlendirmeler Biden'ın ekibine ait, dolayısıyla Biden'ın "Türkiye Dosyası" özetlenen olumsuzlukları içeriyor.
Beyaz Saray'daki bu eğilimin Biden - Erdoğan görüşmesine yansımamış olması imkansız.
Biden'in Washington Post'a verdiği demeçten sonra, Amerikan basınında yer alan yorumlardan birinin sonunda aynen şöyle yazıyor:
"Türk - Amerikan ilişkilerinde maliyet her geçen gün biraz daha artıyor."
Bu kötümser yorum, daha da kötümser bir yorumla devam ediyor:
"Türk - Amerikan ilişkileri kısa dönemde gerçek bir sıfırlanmaya doğru gidebilir, yani imkansız görev!.."
Her şeye rağmen, bu kötümser yorumun yine de, olumlu ve olumsuz iki anlamı olabilir.
"Sıfırlanmaktan" söz ediyorsa...
Bizim içimizdeki gözü gerçeklere tümüyle kapalı, iflah olmaz, "AKP yardakçıları" için AKP bakışıyla, "her şeyi yeni baştan ele almak, geride kalanları unutmak..." Klasik deyimle, "beyaz sayfa açmak..."
Ama, bir de olumsuz ve çok daha gerçekçi açıdan, "ilişkilerde o kadar ağır sorunlar var ki, bu koşullarda normal bir müttefik ilişkisini sürdürmek zor..."
Temel neden Amerika'nın "yeni vazgeçilmezi", Biden'ın deyimiyle, "Amerika geri dönüyor." Yani:
"Demokrasi..."
Tayyip Erdoğan ya gerçek demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığa, temel hak ve özgürlüklerine yeniden dönecek...
Ya da...
"Mission impossible... İmkansız görev!.."