"Bin Dokuz Yüz Seksen Dört"
Bir tarih.
O tarihin ayrı bir ünü var, adını bir romandan alan ünü. Geçen yüzyılın en büyük gazeteci - romancıları arasında yer alan George Orwell'in romanından...
"Bin Dokuz Yüz Seksen Dört", onun yazdığı kitabın adı.
Romanın karakteri "Big Brother", bizim dilimizde "Büyük Birader".
Kim bu "Büyük Birader?.."
Romana göre:
"Totaliter rejimle yönetilen bir ülkede, iktidar partisinin kendi çıkarları uğruna, halk üzerinde büyük baskı kuran gizemli bir diktatör".
Orwell'in anlattığı toplumda bireyler tele -ekran aracılığı ile sürekli göz hapsinde tutuluyor.
Gözetim altında oldukları insanlara, dikkatli davranmaları için "Büyük Birader seni izliyor" diye hatırlatılıyor.
Bu deyiş pek çok dilde kullanılıyor, güvenlik kameralarıyla yurttaşların gözetim altında tutulması sık sık bu deyimle ilişkilendiriliyor.
Romanı yorumlayan edebiyatçılar Orwell'in "Büyük Birader" deyimiyle, gerçekte "Stalin'i" kastettiğini söylüyor.
Stalin... 1922 - 1952 arasında, otuz yıl boyunca Rusya'nın anasını ağlatan diktatör!..
Orwell'n kehaneti yıllar sonra tutuyor ama, bu kez diktatörlerin halkı izlemesi amacıyla değil, tam tersine, "halkın güvenliği" için.
Kısa adı "MOBESE", Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu devreye giriyor bütün ülkelerde ve bizde.
"MOBESE suç ve suçluyla mücadelede güvenlik kuvvetlerinin elini güçlendirmek amacıyla kurulan kameralı güvenlik sisteminin adı".
Türkiye'de 2007'den bu yana 81 ilde var.
Burada temel mantık, temel amaç çok belli:
"Suçu tespit, suçluyu takip..."
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandığı günden bu yana, AKP'nin en büyük kompleksi, üzerinden bir türlü atamadığı, içine bir türlü sindiremediği kişi Ekrem İmamoğlu.
Her fırsatta, laf dönüp dolaşıp İmamoğlu'na geliyor, her fırsatta onu başarısız kılmak için iktidar elinden geleni yapıyor.
"Ekrem İmamoğlu sanki Tayyip Erdoğan'ın karabasanı!..
İstanbul'u kaybetmeyi bir türlü hazmedemiyor."
Çünkü, İstanbul ile birlikte AKP pek çok maddi ve manevi kayba uğruyor, prestiji gidiyor, "AKP seçimi kaybeder ve iktidar sona erer" algısı yerleşiyor.
Son tartışılan örnek, İmamoğlu İstanbul'a alınacak otobüsler için kredi bulduğu halde, Erdoğan o izni aylardır vermiyor, gerekli imzayı atmıyor.
Otobüs?.. Halkın hizmetine sunulacak... Halk kent içinde biraz rahatlayacak...
"Ama, Erdoğan'ın önceliği halk değil, İmamoğlu'nu başarısız göstermek için ona engel çıkartmak".
Neden imzalamadığı konusunda bir soruya, Erdoğan önceki gece katıldığı bir TV programında cevap veriyor:
"Burada yalan söz konusu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cumhurbaşkanlığından veya Plan Bütçe Başkanlığından talepte bulunur, talebin teknik incelemeleri yapılır, bütün bunlar yapıldıktan sonra gereken karar alınır. Şehirlerine hizmet etmek gibi bir dertleri yok. Engelleniyoruz, dedikleri bu".
Bu sözler gerçeği yansıtmıyor:
1-Söylediği gibi, ‘hizmet etmek gibi dertleri yoksa' halkın şehir içinde daha rahat yolculuk yapması için yeni otobüsleri İmamoğlu neden alsın?..
2-'Talepte bulunur' diyor, yani bulunmadığını söylemek istiyor, oysa İmamoğlu'nun ‘talebi' yani başvurusu var. Var ki, onay bekliyor ve Erdoğan o onayı vermiyor.
3-'Tek adam rejimine' geçildikten sonra, Erdoğan'ın sık sık dile getirdiği bir söz var, ‘kararlar hızla alınıyor, hiç bir engele takılmadan, her karar hızla uygulanıyor'.
Oysa, TV'deki açıklaması bütünüyle "bürokratik".
a)Demek, söylediği gibi, sistem hızlı çalışmıyor.
b)'Talep' olduğu ortada, o inceleme neden bu kadar uzun sürüyor ve neden bir türlü onay vermiyor?..
Çok basit:
"Engellemek için!.."
İmamoğlu kompleksi öyle yerleşmiş ki...
Karın yoğun yağdığı gün İmamoğlu bir öğle yemeğine gidiyor.
Açıkladığı ve hatta İstanbul Valisine sorduğu gibi:
"Suçluları takip etmek için kullanılan MOBESE kameralarıyla izleniyor!..
İzlenmesi yetmiyor, yemek görüntüleri malum medyaya servis ediliyor."
İmamoğlu'nu sanki bir suçlu gibi takip ediyorlar.
Bir yıl kadar önce Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklaması var:
"Benim telefonlarımın, eşimin, çocuklarımının telefonlarının dinlendiğini, benim takip edildiğimi biliyorum".
Kılıçdaroğlu ile birlikte büyük karabasanları İmamoğlu, onu da takip ediyorlar, etmekle kalmayıp, özel görüntülerini kendi medyalarına servis ediyorlar.
Anayasa profesörü Metin Günday'ın görüşü şöyle:
"Bu görüntüler için mahkemeden karar alınması gerek. Yargı kararı olmadan görüntülerin servis edilmesi hukuk dışıdır. İmamoğlu'nu karalamak, görevini yerine getirmiyormuş gibi göstermek için hukuka aykırı yöntemlere başvurulduğu açıktır.
Bu kayıtların servis edilmesi, herkesin izlendiği ve bir gün bunların servis edilebileceği anlamına gelmektedir.
Anayasa'nın özel hayatın gizliliği ilkesi ihlal edilmiştir.
Bu olay bir ceza yargılaması konusu olmalıdır".
Gerçekten soruşturma açılır mı?..
Yargıya taşınır mı?..
İmamoğlu peşini bırakmasa bile!..