"Terörist... Hain... Terbiyesiz... Affedersiniz Ermeni... Ananı da al git... Ulan... Sen kimsin be!.. Provokatör..."
Ya da:
"Öğrenci dedikleri vandaldır... Eşkiyalar... Evlat değil, başı ezilmesi gereken yılanlar... Terörist... Hain... Virüs... Akıl fukarası..."
Ya da:
"Sapkın... Telef edilmesi gereken haşereler...
Geçmiş sayısız iktidarlar döneminde, pek çok parti lideri, başbakanlar, başbakan yardımcıları ve bakanlardan hiçbir zaman ve hiçbir koşulda duymadığımız bu sözcükler, bugün iktidar ortaklarının günlük konuşmalarında dillerinden düşmüyor.
Dikkat çeken olay; eskiden bu tür sözleri ağzına almayan Devlet Bahçeli günümüzde aynı kervana katılıyor.
Hemen her gün duyduğumuz, hemen her olayda tekrarlanan, karşıdaki kim olursa olsun, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, toplumu alabildiğine geren bir "nefret söylemi".
O söylemde ipin ucu öyle kaçıyor ki, Tayyip Erdoğan'ın partisinin kongresinde Kemal Kılıçdaroğlu için kullandığı "sen ne yüzsüzsün, terbiyesiz herif" sözü, bir Cumhurbaşkanının ağzından çıkması hayal bile edilemeyecek nefret dilinde tavan yapıyor.
Öyle ki:
"Cumhurbaşkanlığı resmi sitesinde, Erdoğan'ın o sözleri çıkartılıyor, yer almıyor!.."
O site için bu ilk uygulama değil, daha önce de, yine kendi kendilerine benzer "sansür" uyguluyorlar.
O sözleri siteden çıkartabilirler ama, TV'lerden canlı yayınlanan o dil, toplumda yukarıdan aşağıya dalga dalga yayılıyor.
Sadece dağılmakla kalmıyor, zaman zaman fiili tehdide dönüşüyor.
Bırakın sıradan, ne olduğu bilinmeyen kişileri, koca koca bazı profesörlerin, dekanların bile aynı dili kullanmalarını artık kimse yadırgamıyor:
"- Belgrad'a gömdüğümüz silahları çıkartırız,
- Size iki metrekarelik yer açarız,
- TV'lerde ölüm listeleri,
-Kavanozlu mermi paylaşımları,
- Muhalif gazeteci ve siyasetçiler ölümcül saldırılar,
- Biz eylem filan yapmayız, bir gece vakti işi bitirir, ertesi gün işe gideriz,
- Dil uzatanın dilini, el uzatanın elini kıracağız,
- Silahlı video paylaşımları...
- Şiddet çağrıları..."
Bu tehditler cezasız kalıyor!.. Çünkü, bunları söyleyenler iktidarı destekleyenler!.. Cezasız kalınca, ölüm tehditleri, saldırılar artıyor.
Buna karşılık, iktidara yönelik eleştiriler anında Türk Ceza Yasası, madde 216/1'e göre, yerini buluyor:
"Halkı kin ve düşmanlığa tahrikten" mahkemeye!..
Nefret söylemi ve de suçu 1980'lerde Amerika'da ortaya çıkıyor, beyazların siyahlara karşı saldırıları yaygınlaşınca, bu söylem sosyolojik ve hukuksal bir kavrama dönüşüyor.
Ancak, bizim hukukumuzda böyle bir suç düzenlenmiş değil. İşte, bu nedenle HDP dört gün önce Meclis'te bir araştırma önergesi veriyor:
"Nefret söylemine, ayrımcılığa, nefret suçlarına karşı hukuki bir mücadele verilmesi, toplumda bu dilin önlenmesi ve cezalandırılması, bir Nefret Yasasının çıkartılması için çalışma yürütülmesi amacıyla" verilen bir önerge.
Önerge ne oluyor?..
Ne olacak, AKP ve MHP oylarıyla reddediliyor!..
E, o zaman nefret diline devam!..
Tavandan tabana doğru!.. Olanca hızıyla...
Akla gelebilecek her konuda, doğru eğri, yalan yanlış, öfke, nefret, hepsi birden Devlet Bahçeli'de atış serbest!..
Son olarak, Bahçeli Amerika'daki Brooking Enstitüsü'nün ki, o enstitü bir düşünce kuruluşu, onların Türkiye ile ilgili yayınladığı iki rapora gönderme yapıyor. Bahçeli'nin söylemiyle, o raporlardan birinde, "Amerika - Türkiye ilişkileri uzun süre krizde kalacak derken, diğeri Türkiye için yeni Amerika politikaları öneriyor".
Bahçeli önceki gün, yine öfkeyle devam ediyor:
"Türkiye'mize ve meşru hükümetimize alçakça parmak sallamaktadır, tehdit ve dayatma diz boyudur."
Buraya kadar, ona göre bir değerlendirme, festival asıl bundan sonra başlıyor:
"Gözümüzden kaçmayan bir husus da, şudur. Kemal Derviş, Brooking Enstitüsü'nde yöneticidir. Bu durum kuşku vericidir."
Devamı her zamanki gibi, elbette "CHP bağlantısıyla", tam komplo teorisi:
"CHP'nin Brooking Enstitüsü ile irtibatı, Derviş - Kılıçdaroğlu bağlantıları, dahası CHP'nin ABD'nin yeni hükümetine düşünce kuruluşları vasıtasıyla muhbirlik yapıp yapmadığı milli vicdan tarafından sorgulanmaktadır."
Final cümlesi, festivalin doruk noktası:
"Derviş'in yeni bir fitne düzeneğinin asal unsurlarından birisi olduğu vehim değil, vaki bir gerçektir. CHP'de iki Kemal vardır. Acaba diyorum, mesela Faik Öztrak hangi Kemal'i lideri olarak kabullenmektedir. ABD'deki Kemal'in CHP'deki ajanı ve taşeronu Öztrak mıdır?.."
Bu muhteşem bağlantılar, müthiş mantık, Bahçeli'nin unuttuğu geçmişi hatırlatıyor.
Kemal Derviş madem "fitne düzenliyor", bu arada CHP "yeni ABD hükümetine Derviş kanalıyla muhbirlik yapıyor", bu arada Faik Öztrak aniden nereden çıkıyor, o da belli değil ama...
"1999 - 2002 Ecevit liderliğinde DSP - ANAP - MHP koalisyonunda Kemal Derviş bir ara ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı. Bahçeli ile aynı hükümette Başbakan Yardımcısı!.. O hükümette Derviş bir ekonomik program hazırlıyor. Bahçeli'nin onayı ile o program yürürlüğe giriyor.
Derviş'in o ekonomik programını, Bahçeli'nin bugün canhıraş biçimde desteklediği AKP hükümeti sekiz, on yıl uyguluyor!.."
Gerisini yorumlamak artık gereksiz!..