“Savaşta mıyız?..”
Ülkemizi baştan sona kıran bir “salgın hastalıkla” mı karşı karşıyayız?..
Hepimizi tek bir damlaya hasret bırakan yüzyılın “en ağır kuraklığını” mı yaşıyoruz?..
“Hayır!..”
Hiç biri değil.
İngilizce baş harfleriyle kısaca CDS olarak tanımlanan bir kavram var:
“Alınan bir borcun ödenmeme riskine karşı ödenen sigorta primi, kısaca kredi riski de denebilir”.
Uluslararası piyasada bu risk herhangi bir ülkede ancak savaş, kuraklık ve salgın hastalıklar gibi nedenlerle yükseliyor.
Türkiye’de şu anda bu sayılan risklerden hiç biri yok.
Buna karşılık bir ülkede:
“-Yüksek enflasyon,
-Döviz kurunun sürekli yükselmesi,
-Döviz rezervlerinin düşük olması,
-Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kaybetmesi,
-Ekonomiye güvenin kalmaması durumlarında, kredi riski o ülke için artıyor”.
“Türkiye işte bu nedenlerden dolayı çok yüksek kredi riski ile karşı karşıya, o risk politik faizin geçen hafta yüzde 14’ten yüzde 13’e düşürülmesiyle birlikte 800 puan gibi, anormal bir düzeye yükseliyor”.
Sözü uzatmadan, daha net olarak:
“Türkiye dış borçlarını ödeyebilir mi, ödeyemez mi” sorusuna doğru yol alıyor.
Osmanlının iflasını ilan eden bir kurum var:
“Düyun-ı Umumiye”.
Bugünkü iktidarın dilinden düşürmediği, adını her yere verdiği II. Abdülhamit zamanında 1881’de kurulan bu kurum ‘Genel Borçlar” anlamına geliyor.
Düyun-ı Umumiye bir anlamda Osmanlı’nın bağımsızlığını elinden alıyor.
Çünkü:
“Osmanlı’nın dış borçlarının yönetimi Düyun-ı Umumiye üzerinden yabancı devletlerin eline geçiyor.
Yabancı devletler Osmanlı Devletinin vergi gelirlerine el koyuyor”.
Günümüzde bu gibi kurumlara artık gerek yok. Günümüzde bunu piyasa kuralları belirliyor, borcunu ödeyememe durumuna düşen ülkelerin kredi riski artıyor.
Alacakları borcun faizi çok yüksek oluyor.
Örnek mi?..
“Kredi riskinin 800 puana yükselmesi nedeniyle şu anda iki milyar dolar dış borç alabilmek için 300 milyon dolar, tarihe kayıt düşmek açısından tekrar etmek gerekir, Hazine’den 300 milyon dolar ek faiz çıkması gerekiyor”.
İki milyar dolarlık borç için 300 milyon dolar faiz ödemesi!..
“Faiz oranı yüzde 15!..”
İktisat tarihinde son yüz yıl içinde dış borçlarda böylesine akıl almaz yüksek bir faiz oranı, böylesine bir borç maliyeti yok.
Başka ülkeler uluslararası piyasalarda yüzde 1, yüzde 1.5 faizle borçlanırken...
“Yüzde 15 gibi bir oran, dış borçlarda yüz yılın en yüksek faiz oranı”.
Osmanlı’daki gibi ha yabancı devletler vergi gelirlerine el koymuş ha ancak yüzde 15 ile borç bulabilme durumuna düşmüşsün. En azından bugün için böyle.
Bir zamanlar mangalda kül bırakmayan, ‘bölgenin en güçlü ülkesi’ nutukları ağzından düşmeyen Tayyip Erdoğan önceki gün tam ters manevra yapıyor:
“Hepimiz aynı gemideyiz, Türkiye gemisi batarsa, hepimiz boğulacağız”.
Yirmi yıllık iktidarının sonunda, ‘Türkiye batarsa’ ihtimalini vurguluyor!..
Doğru, hepimiz boğuluruz!..
Kredi riskinin 800 puana yükselmesi, dış borç faizinin yüzde 15 ile yüz yılın rekorunu kırması, Erdoğan’ı ‘batma ve boğulma’ tehlikesini işarete zorluyor.
“Yirmi yıldır ilk kez böyle bir tehlikeden söz ediyor!..”
Erdoğan ‘boğulma, batma’ sözcükleri kullanırken, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati istifini hiç bozmuyor, her zamanki gibi:
“Vadesi gelen dış borç ödemeleri söz konusu. Türkiye’nin bunları karşılamaması mümkün mü?.. Herhangi bir sıkıntı yaşanmayacak”.
Bugün 24 Ağustos. Merkez Bankası bir hafta önce, 17 Ağustos’ta bir açıklama yapıyor:
“-Türkiye’nin Haziran ayı itibariyle kısa vadeli dış borcu kamu ve özel sektör olarak, 134 milyar 800 milyon dolar.
-Bu borcun yüzde 42.2’si dolar, yüzde 25.5’i Avro, yüzde 9.1’i TL ve yüzde 19.2’si diğer döviz cinsinden oluşuyor”.
Nebatiye göre, dış borç ödemede sıkıntı yok da, soru şu:
“Kısa vadede 134 milyar 800 milyon dolar nasıl ödenecek?..”
Merkez Bankası net rezervleri suyunu çektiğine göre, Nebati’ye yeniden sormak gerek:
“134 milyar 800 milyon dolar nereden ve nasıl karşılanacak?..”
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi’ni, 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet’te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989’da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet’te önce Yayın Koordinatörü, 1999’da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003’te Hürriyet Gazetesi’nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24’te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’in çeşitli ödülleri yanında, 2014’te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV’nin ‘Kırılmayan Kalemler’ ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca’dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |