"1- Gıda,
2- Konut,
3- Sağlık,
4- Ulaştırma,
5- Eğitim."
Ağustos ayı enflasyon oranı açıklanıyor, TÜİK'e göre bu oran yüzde 80.2. Bu yıllık genel fiyat artış oranı.
Ancak, insanları kara kara düşündüren, hayatlarını doğrudan asıl ilgilendiren oranlar yukarıda beş maddede sıraladığım alanlardaki fiyat artışları. Ağustos'ta:
"Gıdada yıllık artış yüzde 90.32, konutta yüzde 71.82, sağlıkta yüzde 58.35, ulaştırmada yüzde 116.87, eğitimde yüzde 34.34."
Hiç kimsenin ama, hiç kimsenin, ister kamu kesiminde, ister özel kesimde çalışsın, yıllık ücretindeki artışın bu oranlara yaklaşması söz konusu değil.
Dolayısıyla:
"- Son bir yılda yoksulluk ve açlık sınırında yaşayanların sayısı artıyor.
- Ev bulmakta güçlük çekiyor.
- Sağlığa erişmekte çok zorlanıyor.
- Bir yerden bir yere giderken, uzun uzun düşünüyor, hatta gitmekten vazgeçiyor.
- Çocuklarını okutmakta fena halde zorlanıyor."
TÜİK verilerinde bir başka oran lokanta ve otellerle ilgili. O sektördeki yıllık fiyat artışı yüzde 80.95. Bunun anlamı şu:
"Türkiye'nin milyonlarca insan tatil yapmaktan uzak, ulaşımdaki fiyatlar nedeniyle zaten gidemiyor, gidebilse bile, otel ve lokantalar el yakıyor."
TÜİK'en enflasyonu açıkladığı her ay aynı tartışma çıkıyor:
"Bu gerçek oran mı yoksa, rakamlar üzerinde bilinçli bir oynama, manipülasyon var mı?.."
TÜİK'in 1926 yılında kuruluşundan 2002 yılına kadar 76 yılda 18 Başkan değişirken, yirmi yıllık AKP döneminde dokuz, son bir yılda üç Başkanın değişmesi, TÜİK bölge müdürlerinin sil baştan değişmesi...
"Şimdiki Başkan Erhan Çetinkaya'nın AKP'li bir belediye başkanının damadı olması..."
Kamu oyunda açıklanan fiyat artış oranlarının gerçek olup olmadığı sorusunu sık sık akla getiriyor.
Oranlarla oynamanın önemli bir sonucu var:
'Ücret artışlarını olumsuz yönde etkiliyor, daha az ücret artışına yol açıyor'.
Oynasalar da, oynamasalar da, gerçek değişmiyor, günlük yaşam yoksulluğu, açlığı, geçim derdini, ev sıkıntısını gözler önüne seriyor.
Sahne aynı, senaryo aynı, aktör aynı ve oyunun türü yine bir komedi.
Her ayın ilk günlerinde, enflasyon açıklanır açıklanmaz, telaşlı biri var sahnede:
"Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati."
Telaşlı çünkü, başıma bir şey gelir mi, 'Reis beni affeder mi' korkusundan kendini kurtaramıyor.
O nedenle de, enflasyon oranları açıklanır açıklanmaz, önceden hazırladığı tweetleri arka arkaya piyasaya sürüyor.
Komedi bu tweetlerde.
"Sadece komedi değil, palavra, hem de palavranın hası ve ası."
Nebati dün şunu söylüyor:
"Dünyanın en büyük ekonomileri enflasyon ve resesyon (durgunluk- y.d.) endişeleriyle boğuşuyor. Bu ülkeler son 40 - 50 yılın en yüksek enflasyon oranları karşısında ekonomilerinin durma noktasına
geleceğinden endişe duyuyorlar.
(...)Önümüzdeki aylarda enflasyonun daha da hız kestiğine birlikte şahitlik edeceğiz. Bugün açıklanan Ağustos ayı verileri bu projeksiyonlarımızı destekler niteliktedir."
Atma be Nebati!..
Sallama be Nebati!..
İlk palavrası diğer ülkelerdeki enflasyonla ilgili.
Nebati bunu her sefer yapıyor, artık alışkanlık halinde, otomatiğe bağlamış!.. Sığınacak yer arama telaşı!..
Bizlerin de dilinde tüy bitiyor:
"Enflasyonla boğuşuyorlar dediği ülkelerde enflasyon yüzde 8 - 10 ile yüzde 15 arasında değişiyor. Savaşan Ukrayna'da bile yüzde 22.2, savaşan Rusya'da yüzde 15.9. Sende yüzde 80'nin üzerinde'.
İkincisi ise, 'tecahül - i arif' vaziyeti, yani görmezden, bilineni bilmezden gelme.
'Enflasyonun daha da hız kestiğine şahitlik edeceğiz, Ağustos verileri bunu gösteriyor' diyor.
Nebati dinle:
"Enflasyon hız kesmiş filan değil, Temmuz'da yüzde 79, Ağustos'ta yüzde 80'nin üzerinde, yani artmış!.. O da, TÜİK verilerine göre.
Dolayısıyla, Ağustos verileri senin projeksiyonlarını destekler durumda filan değil!.."
Nebati, yükselen enflasyon karşısında palavralar yerine, temel konu ekonomik politikada değişikliğe gitmek.
Ona da, 'senin Reis' izin vermiyor.
Önceki akşam Ankara'da oynanan Ankaragücü - Beşiktaş maçı.
Ankaragücü'nde bazı taraftarların, maçı kaybetmeleri sonrasında, kendilerini kaybetmeleri, birinin tekme tokat sahaya dalması...
Herkesi ürküten, şaşırtan sahneler...
Nedir o çılgınlığın kaynağı?..
Eski hakemlerden Murat Fevzi Tanırlı'nın bir tespiti var:
"Geride kalan dört haftada 15 kulüp kötü tezahürattan, 6 kulüp usulsüz seyirci almaktan, 8 takım taraftar olaylarından ceza aldı.
Sadece dört haftada bir ülkenin futbolunda bu denli akıl almaz cezalar olabilir mi?..."
Türkiye tam bir şiddet toplumu. Bunun da en çok yansıdığı alanlar spor sahaları, maçlar, çirkin tezahüratlar.
Kulüp yönetimleri gereken önlemleri almıyor. Usulsüz seyirci almak da, ne demek?..
Ayrıca, olaylara yol açanlara hangi cezalar veriliyor?..
İşte, örnek gösteriliyor:
"İngiltere'de olay çıkartan bir seyirci 3.5 ay hapis cezası alıyor, on yıl süreyle de maçlara girmesi yasaklanıyor."
Burada ne oluyor?..
Muhtemelen araya kulüpler giriyor, girmese bile, olayların yaşandığı sahaya ve kulübe para cezası, seyircisiz oynama cezası filan, olay çıkartan serserilere verilen ceza ise, en fazla maç yasağı.
Üzerinde pek durulmuyor ama, Türkiye Futbol Federasyonu binasına acaba neden ateş edildi?.. Üstünü kapatmak yerine, enine boşuna araştırmak gerekmez mi?..
Ayrıca, ateş edenler neden ev hapsi ile geçiştiriliyor?..
Başka daha kötü olaylarla karşılaşmamak adına, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Futbol Federasyonu oturup, birlikte düşünmeli.
"Futbolda Şiddet Yasası'nın" bazı durumlarda yetersiz kaldığı ortada.
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi’ni, 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet’te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989’da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet’te önce Yayın Koordinatörü, 1999’da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003’te Hürriyet Gazetesi’nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24’te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’in çeşitli ödülleri yanında, 2014’te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV’nin 'Kırılmayan Kalemler’ ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca’dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |