“İnfazı ne kadar acı verecek şekilde düzenlenirse düzenlensin, kişinin bedeni üzerinde şiddet uygulamak suretiyle yerine getirilen, böylece fiziksel acının yanı sıra, infaz anına kadar, manevi acı da verdiği için insan onuruyla bağdaşmayan, sadece tatbik edilecek kişiye değil, yakınlarına da vereceği ızdırap için cezaların şahsiliği ilkesi ile de bağdaşmayan ölüm cezasının kaldırılması ile birlikte çağdaş hukukun son aşamasına ulaşılmış olacaktır.”
Ölüm cezasını kaldıran bu gerekçeye ben şapka çıkartırım. İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 13. Ek Protokolü'nün TBMM’de onaylanarak, idam cezasının kaldırılmasını öngören bu gerekçeyi içeren yasa 18 Kasım 2004 tarihli. Yukarıdaki gerekçede Başbakan olarak kimin imzası var?
Bugün idam cezasının geri getirilmesini isteyen Recep Tayyip Erdoğan’ın.
İdam cezasının kaldırılması AKP’nin Avrupa Birliği kriterlerini büyük bir çabayla yerine getirmekte olduğu yıllara dayanıyor. O çaba 2003’te başlıyor.
Ondan önce DSP-ANAP-MHP koalisyonunun da benzer bir girişimi var.
2 Ekim 2001’de yapılan bir Anayasa değişikliği ile “savaş gibi istisnai durumlar hariç” ölüm cezası kaldırılıyor.
Bu Anayasa değişikliğinde kimin imzası var?
Bugün “idam cezası da idam cezası” diye tutturan Devlet Bahçeli’nin.
Sonrasında Abdullah Gül ve Erdoğan Başbakanlığında AKP’nin dört girişimi daha var.
-15 Ocak 2003’te İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin 6 Sayılı Protokolü AKP Hükümeti kabul ediyor. Bu protokol ölüm cezasını kaldırıyor.
-26 Haziran 2003’te Meclis anılan protokolü onaylıyor.
-7 Mayıs 2004’te idam cezasının tamamını kaldıran, “savaş hali hariç” ibaresini de yok eden, Anayasa değişikliği Meclis’te kabul ediliyor.
-14 Temmuz 2004’te idam cezası ilgili yasalardan temizleniyor. (Değerli hukukçu, dostum Fikret İlkiz’in bu konuda bianet’te harika bir yazısı var).
Yukarıda gerekçesini aktardığım 13 sayılı Ek Protokolün 18 Kasım 2004’de kabulü ile birlikte, idam cezası artık tarihe karışıyor. O günkü gerekçe ile:
“İdam cezası insan onuruyla bağdaşmıyor...Manevi acı veriyor... Sadece infaz edilen kişiye değil, yakınlarına da acı veriyor... Bunları önlemek üzere... Çağdaş hukuk adına...”
Erdoğan ve Bahçeli birlikte bunları kabul ediyor.
Bugün Erdoğan ve Bahçeli birlikte idam cezasını geri getirmek üzere yanıp tutuşuyor. Hatta, Bahçeli bir adım daha ileri giderek, idam cezasının Öcalan’a da uygulanmasını istiyor. Bu konuda AKP ile pazarlık yürütüyor.
Bahçeli Anayasa değişikliği konusunda Başbakan Binali Yıldırım ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada “AKP’nin öngördüğü değişikilikleri müsbet ve makul” buluyor.
Müspet ve makul olan ne?
Başkanlık karşılığında idam cezasının geri getirilmesi.
Bu arada eskiden atılmış imzaların hiç bir değeri yok.
Hatta, bu arada MHP’nin kepenklerini indirmesinin de değeri yok.
Hatta ve hatta, evrensel hukukun kurallarının da hiç bir değeri yok.
Roma Hukukundan bu yana geçerli kuralların da değeri yok.
Nedir o?
“Nullum erimen sine lege preivia”
“Ceza geriye doğru işlemez.”
Türkiye’de hukuk mu kalmış ki, geriye mi işler, işlemez mi diye, bir tartışmanın ya da hatırlatmanın artık anlamı mı var?
Bizim ve sizin için var ama, görüldüğü gibi, birileri için yok.
Ama, başka birileri için haddinden fazla var.
Ölüm cezasının geri getirilmesi laflarına ek olarak, gazetecileri tutuklama furyası, milletvekillerini içeri atma operasyonları, son aylarda çağdaş hukuku çiğneyen ne kadar eylem varsa, hepsi birden Batıda müthiş tepkilere yok açıyor.
O kadar ki:
Türkiye’deki gibi, Avrupa’da da futbol maçları Aralık sonu Ocak başı itibarıyla dört - yedi hafta arasında tatile giriyor.
Avrupa takımları o soğuk tatil günlerini ılıman bir iklimde antrenmanlarla geçirmek üzere çoğunlukla Antalya Belek’e geliyor. Hatta, taraftarları ile birlikte, Belek’de maç organizasyonları düzenleniyor.
Son günlerde Batı medyasına bakıyorum, pek çok yerde aynı slogan:
“Bye bye Belek”, “Allahaısmarladık Belek.”
Önümüzdeki Aralık ve Ocak’ta bırakın birinci lig takımlarını, ikinci lig takımlarından bile kaç takım gelecek emin değilim.
Çoğunluk Belek’e veda ediyor.
Hukukun üstünlüğünün sona erdiği, idam cezasını geri getirme laflarının uzandığı yerlere bakın siz, kimin aklına gelir ki?
Devlet Bahçeli’nin “müspet ve makul” bulduğu çözümlerin, çağdaş uygarlıktaki en hafif karşılığı “bye bye Belek”.