Dünyanın çeşitli coğrafyasında ülkeleri yönetenler her gün neler söylüyor?..
Onlar neler söylüyor, söylenenler bize nasıl yansıyor?..
Daha doğrusu:
"Söylenen ne, gerçek ne?.."
Hangi coğrafyada olursa olsun, hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Uluslararası bir araştırma kurumu "politik sözlük ile gerçek sözlüğü karşılaştırıyor", yönetenler tarafından söylenen sözlerin pratikteki geçerli anlamlarını sergiliyor.
Masa başında değil, fiili bir araştırma sonucu ortaya çıkanlar aslında hepimizin gerçeği. İşte, o çalışmadan bir kaç örnek:
"- Banka kurtarmak... Yasal soygun...
- Özgürlüğüne kavuşturmak... İşgal etmek...
- Yurttaş... Köle...
- Demokrasi... Değişik temsilcilerle diktatörlük...
- Demokrasi götürmek... Savaş...
- Düzenin sürdürülebilirliği... Varlıklı sınıfın daha çok kazanç elde etmesi...
- Haberler... Propaganda...
- Umut... Sabır, daha çok sabır...
- Şeffaflık... Büyük gizlilik...
- Söz vermek... Yalan söylemek...
- Seçim... Yanlış umut...
- Merkez Bankası... Kartopu oyunu..."
Çok eğlenceli değil mi?..
O sözlükte iki kavram daha var. Birisi şöyle:
"Adalet."
Karşılığında şu yazıyor:
"Hani nerede?.."
Dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşayan insanların önemli bir bölümü adalete erişemiyor.
Burada bizden çok sayıda örnekten, son bir kaçı.
"Berkin Elvan" davası. 2013 yılında Gezi Parkı protestoları sırasında evinden ekmek almak için çıkıyor, İstanbul Okmeydanı'nda bir polis tarafından atılan gaz kapsülü ile başından yaralanıyor. 269 günlük yaşam mücadelesi sonunda 15 yaşında hayatını kaybediyor.
Sekiz yıl süren dava sonucunda, kapsülü attığı belirlenen polise 16 yıl 8 ay ceza veriliyor.
"Ama, polis tutuklanmıyor, şu anda serbest."
O sözlüğe dönersek...
"Adalet mi, hani nerede?.."
2014 yılında "Soma'da" maden ocağı patlıyor. 301 kişi hayatını kaybediyor.
Dava yedi yıl sürüyor. 51 sanıktan on kişi ceza alıyor, sonra onlar da beraat ediyor, suç üç kişinin üstüne kalıyor "ama şu anda onlar da serbest."
O sözlüğe dönersek...
"Adalet mi, hani nerede?.."
Üç yıl önce "Çorlu Tren Kazası", yirmi beş kişi hayatını kaybediyor. Önce bir bilirkişi komedisi yaşanıyor, sonra TCDD'nin ihmali saptanıyor, ama TCDD yönetiminden kimseye henüz dava açılmış değil, dava hâlâ devam ediyor.
O sözlüğe dönersek:
"Adalet mi, hani nerede?.."
Gaziantep'te 17 yaşında genç bir kız, Duygu Delen. Hayatını nasıl kaybettiği belli değil. Tartışmalı bilirkişi raporları sonrasında mahkemenin "arkadaşının evinde balkondan düştü" kararıyla, sanık ev hapsiyle tahliye ediliyor. Gaziantep bu yargı kararıyla yerinden oynuyor.
Buna benzer o kadar çok, o kadar çok, o kadar çok kadın cinayetinde serbest bırakılan sanık var ki, yargı kararlarına karşı her yerden çığlıklar yükseliyor.
O sözlüğe dönersek:
"Adalet mi, hani nerede?.."
Aynı sözlükte son kavram şu:
"Geçim derdi."
Ülkeyi yönetenlerin diliyle, karşılığında şu yazıyor:
"Yok öyle bir şey!.."
Dünyanın çeşitli coğrafyalarında açlık ve yoksulluk kol geziyor. "Geçim derdi, geçim sıkıntısı" pek çok ülkede en büyük sorunların başında geliyor. Bizden bir kaç örnek:
Ekonomi son elli, atmış yılın en derin krizlerinden birini yaşıyor, belki de en derini.
"Salgın nedeniyle 84 milyon insana ödenen para, 10 milyon lira. Aynı dönemde beş müteahhite geçilmeyen köprü ve yollar, uçulmayan hava alanları için ödenen para 22 milyar 771 milyon lira."
TV'ler sabahtan akşama kadar halkın çok büyük bir kesiminin feryatlarıyla dolu:
"Geçinemiyoruz, geçinmek için evdeki eşyalarımızı satıyoruz."
O sözlüğe dönersek:
"Geçim derdi mi?.. Yok, öyle bir şey!.."
Salgınla birlikte, bizde son iki yılın en ağır sorunu geçim derdi.
"İşsiz sayısı on milyona ulaşıyor, yaklaşık 18 milyon insan ayda 1.239 lirayla geçinmeye çabalıyor. Yok böyle bir yoksulluk!..
Buna karşılık, Sarayın bürokratları ikişer, üçer maaşla, on binlerce lira alıyor."
O sözlüğe dönersek:
"Geçim derdi mi?.. Yok, öyle bir şey!.."
"Geçinemiyorum" diyen bir kişiye, verilen yanıt geliyor aklıma, "al bir keyif çayı iç".
Şimdi siz o sözlüğe son bir soru ekleyin:
Türkiye'de bugünkü iktidar Türkiye'yi yönetiyor mu?..
"Hani nerede?.. Yok öyle bir şey!.."