Tezgahtar Ağa elektrik santralında "dördüncü kazan" yerine konuyor. Bunun için "tören" düzenleniyor, "kazan töreni".
Davetliler var, ama onlar neden davet edildiklerini bilmiyor, kendilerine ikram edilen çerkez tavuğunu, böreği, istakozu mideye indirirken, atılan nutku üstünkörü dinliyor:
"Bu kazanı Amerika'dan hiçbir yardım görmeden, kendi kendimize yerine koyduk. Azmimiz, enerjimiz, heyecanımız, burada da kendini göstermiştir. Üç Amerikalı uzman, iki mühendis, dört ustabaşından başka, hiç bir yabancı kuvvete gerek kalmaksızın, kazan kendi kuvvetlerimiz tarafından ocağın tam üstüne konulmuştur."
Alkışlar, alkışlar... Madem ki, "tören" var, o zaman "yemek" de var. Nutuk devam ederken, mideler doluyor, eh artık orada daha fazla zaman harcamaya gerek yok, toplananlar birer ikişer sıvışmaya başlıyor.
"Ah Aziz Bey ah, (Aziz Nesin), ruhunuz bir kez daha şad olsun!.."
Yukarıdaki satırlar Aziz Nesin'in ünlü "Kazan Töreni" kitabından. O kitaptaki mizah öyküleriyle Aziz Nesin İtalya'da "Altın Palmiye" ödülünü kazanıyor.
Bugün yaşamış olsa, Aziz Beyin her gün ama, her gün bir mizah ödülü daha kazanması işten değil.
Aziz Nesin'in "Kazan Töreni" mizah öyküsü nereden aklıma geliyor?..
Malum kanallarda "Patates Töreni" yayınını izleyince...
CHP'li belediyelerin halka patates dağıtması üzerine, AKP de, Tayyip Erdoğan'ın yüksek emirleri üzerine halka bedava patates ve soğan dağıtmaya karar veriyor.
Böylece "Birinci Patates Savaşı" başlıyor.
O savaşın ilk meydan muharebesinde, göğüslerini patates ve soğana siper ederek, her türlü salvoya karşı, kahramanca mücadele eden anlı, şanlı devlet memurlarımız var!..
İstanbul Vali Yardımcısı Hanımefendi ile Şanlıurfa'ya bağlı Hilvan Kaymakamı Beyefendi başta olmak üzere!..
Birinde fotoğraf var, diğerinde tören...
Hilvan Kaymakamı Coşkun Doğan halka patates ve soğan dağıtırken, bu tarihi anı fotoğrafla tespit ederek, ebediyete kadar yaşayacak bu unutulmaz eseri, ekonomi ve siyasi tarihimizin şanlı sayfalarına ekliyor.
Bu devirde kolay mı, halka bedava patates ve soğan dağıtmak!..
Ancak, Kaymakam Beyi kınıyorum!..
"Bu tarihi anı sadece bir fotoğrafla geçiştirmiş olduğu için!.."
Her ne kadar, bu unutulmaz çabasıyla "Şahsımın" takdirini kazanmış olsa bile, sadece bir fotoğraf!..
Yakıştı mı hiç Kaymakam Bey?..
Yine de...
"Yetmez ama, evet!.."
Buna karşılık, İstanbul Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek "Birinci Patates Savaşı'nın" hakkını veriyor.
Önce patates ve soğanları taşıyan TIR'lar..
"Şanlı mazimizden aldığımız imanla, o TIR'lar patates savaşının ruhuna uygun olarak, Türk bayraklarıyla donatılıyor!.."
Hayır hayır, "tırlatma yok, TIR var!.."
Sonra Vali Yardımcısı Hanımefendi'nin çağlar ötesinden gelen seslenişi İstanbul semalarında yankılanıyor. Bütün İstanbul Halkı titreyerek, kendine geliyor!..
Değerli Vali Yardımcısı "Kazan Töreninde" yer alan "enerjimiz, azmimiz, heyecanımız", diye başlayan nutku, günün mana ve önemine dayanarak, taşı gediğine oturtuyor. Patatesi ve soğanı dağıtırken, bu fırsat kaçmaz:
"Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatlarıyla" diye başlıyor nutuk.
Bu vurgu şart, artık çok belli ki, "Sayın Cumhurbaşkanımız tek bir oya muhtaç" duruma düşmüş bulunuyor. Vaziyeti çok vahim!..
O nedenle, yerli - yersiz, olur - olmaz, her fırsata, herkes konuşmasının başında, sonunda, ama bir yerinde, mutlaka "Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla" demeli!.. Adını mutlaka, hiç olmazsa, bir kez anmalı!.. Adet böyle.
Fotoğraf... Tören... Ayıp be!..
Bir çuval patates ve soğandan medet umar hale gelmiş bir iktidar, bu gibi törenlerle aslında kendi sonunun geldiğini ilan ediyor.
Bu törenler "halka yardım" mazeretine sığınarak, düzenleniyor.
Bir çuval patates ve soğan için törenler yapmak, TV'lerde yayın tezgahlamak, kimin aklına geliyorsa, bu propaganda ters tepiyor, farkında değiller. Artık kopmuşlar...
Patates ve soğan çuvallarına kadar düşmek...
"Tükenmişlik törenleri!.."
Aziz Bey, siz "Kazan Törenine" tanık oldunuz, biz "Patates Törenine!.."
Emin olun, sırada başka törenler bizi bekliyor.
Adına "kısmi kapanma" denilen önlemlerin ve o önlemleri açıklayan nutkun üzerinden 24 saat geçmeden ve 48. saatte devam ederek...
Salgına karşı alınan o önlemler arasında bir de şu var, "Şahsım" açıklıyor, İçişleri Bakanlığı genelgesi ile perçinleniyor:
"Vatandaşların toplu katılım gösterdiği iftar, sahur gibi kalabalık grupları bir araya getiren iftar çadırlarına izin verilmeyecektir. Bu noktada son dönemlerde salgının yayılımında ev içi buluşma ve oranının yüksekliği hususu da, göz önünde bulundurularak, vatandaşların iftar ve sahurlarda misafir kabul etmemeleri konusunda, faaliyet ve duyurulara önem verilecektir."
Zaten kendisi de, söylüyor, toplu iftar ve sahurlar yasak!.. İftara ve sahura kimse davet edilmeyecek!..
Derler ya, "dakika bir, gol bir" diye...
Ramazan'ın daha ilk gününde...
"Erdoğan ilk iftarda Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde şehit ailelerini ağırlıyor!.."
Kalabalık bir grup, tıpkı "lebalep kongreler" gibi!..
Hani sen "kalabalık gruplara iftar izni verilmeyecek" diye, kural getirmiştin!..
Ya Ramazan'ın ikinci gününde...
Erdoğan ve eşi bu kez Ankara Mamak'ta bir ailenin iftarına katılıyor.
İlk gün şehit yakınları, ikinci gün bir aileye misafir!..
Üstelik, bu davetin ve misafirliğin fotoğrafları, 84 milyon insanın gözüne sokarcasına, medyaya servis ediliyor.
Sonra "kısmi kapanma" önlemleri, öyle mi?..
En başta senin uyman, senin örnek olman gerekirken, en önce o kuralları sen ihlal edersen...
Kim inanır senin önlemlerine?..
Kim inanır o önlemlerin başarıya ulaşacağına?.
Aklı ve mantığı zorlayın, bunlar nasıl oluyor diye, düşünün, bulamazsınız, imkanı yok bulamazsınız!..