Yüzde 85 bir yanda, yüzde 15 öte yanda.
Batı basınında bazı gazeteler son günlerde sürekli aynı ankete başvuruyor. Hemen her Türkiye haberinin altında aynı anket sorusu:
“Türkiye’de bugün varolan siyasi ve hukuki koşullar altında, Avrupa Birliği Türkiye ile tam üyelik görüşmelerini sürdürmeli midir?”
Altı, yedi gazete tarafından yapılan anketin ortalama sonucunu veriyorum:
Yüzde 85 'hayır', yani görüşmelere son verilmelidir.
AB’nin kurumsal eleştirisi, AB’ye üye bazı ülkelerin eleştirileri, bunlara karşı Türkiye’nin verdiği yanıtlar aradaki ilişkiyi hızla yıpratıyor. Onlar ağır eleştirilerini sıralarken, Türkiye “umurumda bile değil, bir kulağımdan girer, öbür kulağımdan çıkar” havasında.
Türkiye’de yaşanan herhangi bir operasyon ya da tutuklama sonrasında, AB “kırmızı çizgilerden” söz ediyor. Türkiye de benzer yanıt verince, aslında kırmızı çizgiler her geçen gün “diplomatik anlamda da” aşılıyor.
Tartışma zemini yavaş yavaş kayboluyor. İp giderek inceliyor.
AB yöneticilerinin eleştirileri halk tabanına yayılıyor ki, “görüşmeler kesilsin” görüşü ilk kez, yüzde 85’ler gibi, çok yüksek bir orana fırlıyor.
Bu kadar yüksek bir oran bir ilk.
Avrupa Birliği yarın geleneksel “Türkiye İlerleme Raporunu” yayınlıyor. O yayından önce ben raporla ilgili bazı bilgiler ediniyorum. Buna göre o raporda:
Bunun somut bir sonucu olabilir. İlerleme raporunda böyle bir görüş yok, bununla birlikte, göçmen anlaşmasından bir sonuç çıkmayacaksa, “vizenin kaldırılması da” daha uzun zaman alacağa benzer.
Ağır ifadelerin, ağır eleştirilerin yer aldığı İlerleme Raporunda hukuk devleti ve demokrasi kaygılarının yanı sıra, dikkat çekilen başka hayati bir konu var:
“Ekonomik kriz.”
AB raporu Türkiye’de büyüme hızının düştüğünden, yatırımların azalmasından, ihracat gelirlerinin düşmesinden, cari açığın yüksekliğinden, doların Türk Lirası karşısında, diğer ülkelere göre, çok daha fazla değer kazanmasından, yabancı sermaye girişinin azalmasından hareketle çok ciddi uyarıda bulunuyor.
AB’nin siyasi eleştirilerine kulak tıkayanlar, bu ekonomik uyarıya da, yine kulak tıkayarak karşı çıkar mı, bilinmez, muhtemelen öyle olur, ama AB ekonomik kriz ihtimalini çok ciddiye alıyor.
Raporda Türkiye’ye destek verilen tek konu “Kıbrıs görüşmeleri.” AB Kıbrıs’ta en azından orta dönemde olumlu gelişmeler bekliyor ya da bu umudu taşıyor.
Ama, öte yandan…
Bütün bu ağır eleştirilere ve anketlerde çıkan yüzde 85’lik hayır oyuna rağmen, AB yine de Türkiye ile ilişkileri “şimdilik” askıya almaya niyetli görünmüyor.
Hatta, öneride bulunuyor:
“23 ve 24. fasıllar açılsın.”
Anlamı şu.
Türkiye ile AB arasındaki görüşmeler konularına göre, başlıklar (fasıllar) halinde devam ediyor. Her ülke ile olduğu gibi. Türkiye ile görüşme konuları sanıyorum 39 fasıl halinde. Yani, 39 konu, 39 başlık.
Bunlar arasında:
AB bu iki faslından açılmasından yana, yani “Türkiye - AB ilişkileri her şeye rağmen sürsün” anlamı taşıyan bir bakış.
Avrupa Birliği 1998’den bu yana, on sekiz yıldır ve yılda iki kez “Türkiye İlerleme Raporu” yazıyor.
Yarın açıklanması beklenen ilerleme raporu on sekiz yılın en ağır raporu.
AB eleştirileri karşısında, Türkiye’nin tavrı artık sır değil. Bırakın raporları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını bile, “yok hükmünde” sayan, üstüne bir de bu evrensel mahkemeye fırça atan bir zihniyetin, bu rapora da “yok hükmünde, saymıyorum, görmüyorum, raporunu da sana iade ediyorum” diyeceğini tahmin etmek güç değil.
Hele de, geçen yıl, “Eyyy AB” diyerek, “Raporunu çöpe atıyorum” nutukları ortada iken.
Örneğin, 23 ve 24. fasılların açılmasını öneren AB’ye karşı, “Açsan ne olur, açmasan ne olur” gibi lafları duyar gibiyim.
Türkiyedeki uygulamalar böyle devam ederse, Türkiye - AB ilişkilerini koyu bir karanlık bekliyor. Daha geniş bir söylem ve anlamla “Türkiye - Batı ilişkileri” rayından çıkmış bulunuyor.
Yine böyle devam ederse, bunun Türkiye aleyhine siyasal ve ekonomik sonuçlar yaratması kaçınılmaz.