“Başdanışmanın” 10 Şubat 2019 tarihli attığı tweet:
“Vefatının 101. seneyi devriyesinde Sultan Abdülhamit Hanı rahmet ve minnetle anıyorum. Vatanın her karışına sahip çıkmak ve devleti ve milleti bir arada tutmak için verdiği mücadeleyi asla unutmayacağız. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.”
Aynı başdanışmanın 13 Şubat 2019’da attığı tweette önce bir fotoğraf var, altında da bir yazı:
Fotoğrafta Tayyip Erdoğan bir çocuğu kucağına almış, ona sevgi gösteriyor, fotoğrafın altındaki yazı şöyle:
“Çocukların sevgili dedesi, hizmet aşkı.”
“Hizmet aşkı”, çünkü Erdoğan bir açılışta konuşuyor.
Tweetlerin ve başdanışmanın da “sevgisi ve hizmet aşkı” öyle böyle değil, Saray’daki diğer danışmanlara tur bindiriyor.
24 Şubat 2019, iki gün önce attığı tweet:
“Cumhurbaşkanımız bir müjde daha verdi. Önümüzdeki aylarda yirmi bin öğretmenin ataması daha gerçekleşecek. Şimdiden hayırlı olsun”.
Bu ibretlik tweetleri atan bir büyükelçi, şu anda Saray’daki başdanışmanlardan biri.
Yurt dışındaki görevinden Ankara’ya dönüyor ve Erdoğan’a başdanışman olarak atanıyor. Olabilir.
Yeni görevine bıyık bırakmakla başlıyor. Atandıktan hemen sonra “badem bıyıklı” kafileye katılıyor, o tür bir bıyık bırakıyor.
Erdoğan’a jet hızıyla öyle uyum gösteriyor ki, zaten attığı tweetler ortada, Saray’daki diğer çalışanların bile dikkatini çekiyor.
Her durumda, her konuda, her alanda Erdoğan’a övgü, övgü ötesi yaranmak, görevi ötesinde, hayatının bir parçasına dönüşüyor.
Oysa, gerçek düşünce yapısı, yaşam tarzı belki böyle olmayabilir. O gelenekten gelmeyebilir.
Ama, döneme uyum sağlamak, asli görev haline gelince, gerçek yaşam tarzı geride kalıyor.
Son yıllarda sosyal olarak, düşünce yapısı olarak, kültür olarak toplumdaki en çarpıcı özelliklerinden biri işte bu eğilimler. Bu tarz yaklaşımların yaygınlaşması:
“Erdoğan’a yaranmak… Yaranma yarışında ön almak… Böylelikle maddi, manevi Erdoğan’ın desteğini kazanmak…”
Bu yarış bir yanda “aydın” denilen birilerini sınıfta çaktırıyor, ama daha kötüsü Erdoğan’ın iktidarını, her türlü olumsuzluğa rağmen, ayakta tutmaya yardım ediyor.
Yaşam tarzı ve düşünce olarak farklı bir kültürden gelenlerin, geleneksel olarak bugünkü iktidara aslında uzak olanların bir anda “iktidar yanlısı” olmaları, kendilerini parçalarcasına öne atarak, gerçek iktidar yanlılarını bile şaşkına çeviren tutum takınmaları…
Mesele zaten bu.
Son üç, beş yıl içinde bu tür o kadar çok insan türüyor ki…
Sanatçılar, gazeteciler, öğretim üyeleri, değişik mesleklerden insanlar…
Sonradan bin pişmanlık duysalar da, hani, bir bölümünü anayasa oylamasında “yetmez ama evet” takımında gördüğümüz gibi.
Bunlar birer birer Erdoğan’ın yanında saf tutmaya başlıyor.
Senin, benim iyi tanıdığımız insanlar, aaa bir de bakıyoruz ki, ya TV’lerde her fırsatta övüyor ya yazılarında yağ dökme dönemine giriyor ya günlük ilişkilerinde Erdoğan’a toz kondurmuyor. Şekilleri bile değişiyor.
“Daha çok kendilerini güvenceye almak ve arada parsa koparmak adına…”
Ne hukukun üstünlüğü kalmış, ne hukuk devleti, ne insan haklarına saygı, ne kuvvetler ayrılığı, ne düşünce ve ifade özgürlüğü, ekonomik kriz ayrı ve çok derin bir sorun ama, övgü yarışına devam…
Bir toplum işte böyle çürüyor.
Büyükelçi başdanışmanın yukarıda aktardığım tweetleri Saray’dakileri şaşırtıyor.
Asıl şaşıranlar ise, onu yakından tanıyanlar.
Muhtemelen yakınları “ne oluyor” diye sormuş olabilir, bilmiyorum ancak, hazret attığı tweetleri siliyor.
Madem sorulardan rahatsız oluyorsun, o zaman o tweetleri neden atıyorsun?
Şimdi siliyorsun, o zaman da, ne İsa’ya, ne Musa’ya vaziyeti doğmuyor mu?..
En iyisi “kendi benliğine sahip çıkmak.”
Bu gibi yapay tavırlardan vazgeçmek.
Bu haller insanı komik duruma düşürüyor.