Başkanlık seçimine üç aydan daha az bir zaman var, Temmuz 2000 yılı... Moskova... O sırada henüz Başbakan... Ama, Başkan olmak istiyor... Yaklaşık yirmi büyük işadamını Kremlin’e davet ediyor, oturduğu masanın başından niyetini açıklıyor: “Seçimde ben Başkan adayıyım”. Bu çok kesin ifade sanki aynı zamanda “fazla uğraşmayın, Başkan ben olacağım” biçiminde yankılanıyor. Masanın başında oturan Vladimir Putin. Eski bir KGB, Rus Gizli Servisi ajanı, o sırada Başbakan, Başkan olmaya karar veriyor, hatlar sert, sözler daha sert ve ödünsüz.
Oligarklara uyarı
Rusya’nın en zengin ve en etkin yirmi işadamı karşısında Putin son derece kararlı: “Sizler istediğiniz kadar para kazanabilirsiniz, zaten çok zenginsiniz, bundan sonra benim yönetimim altında da, varlığınızı istediğiniz kadar arttırabilirsiniz. Ancak, tek bir koşulla... Politikaya hiç karışmayacaksınız, politikanın dışında kalacaksınız”. Bu uyarının anlamı açık. “Benim dışımda kimseye destek vermeyeceksiniz, yoksa...” Hatta, uyarı ötesi, açık bir tehdit, daha Başkan olmadan önce.
Bu uyarıyı pek anlamayan iki milyarder çıkıyor. Biri ORT TV’sinin sahibi Boris Berezovsky. Başkanlık seçimi başlıyor, ORT tarafsız yayınına devam ediyor. Nasıl?.. Devam mı? Bir anda Berezovsky hakkında “yolsuzluk” suçlamasıyla dava açılıyor ve tutuklanması isteniyor. Berezovsky Rusya dışına kaçıyor. Geride kalan ortağı gereğini yapmakta gecikmiyor. ORT Putin’i destekliyor.
Putin’i anlamayan bir diğer oligark Rusya’nın en varlıklı kişisi Mikhail Kodorovsky. Rusya’da en büyük petrol şirketlerinden birinin sahibi. Liberal biri ve Putin’in karşısındaki adayı destekliyor, daha da ileri giderek muhalefet partilerine mali yardımda bulunuyor. Anlaşılan Kodorovsky pek yola gelecek gibi görünmüyor, çare basit. “Vergi kaçakçılığı, yolsuzluk, haksız kazanç sağlamak” suçları iddiasıyla açılan davada on yıla mahkum oluyor. Mesajı bütün Rus iş dünyası anlıyor. Sadece işadamları değil, Rusya’da herkes hizaya geliyor. “Hiç dokunulmazmış” gibi sanılan Kodorovsky on yıla mahkum olunca, Rusya’da en sıradan köylünün bile ayakları yere basıyor.
Putin memnun, araya giren Başbakanlık sonrasında ikinci kez çok rahat Başkan seçiliyor. Zaten iki Başkanlık arasındaki Başbakanlığı sırasında da, ipler yine onun elinde. Ha Başbakan, ha Başkan. 2012’de 2020’ye kadar ikinci kez Başkan seçiliyor. O eski KGB ajanı, o asla affetmeyen ve asla unutmayan, dediğim dedik o demir yumruk son iki yıldır farklı sinyaller veriyor. Kurnazca... 2016’dan itibaren çeşitli toplantılarda piyano çalıyor, şarkı söylüyor, hem de İngilizce aşk şarkıları. Bazen Moskova Devlet Üniversitesi öğrencileriyle, bazen kanserli çocuklara yardım için düzenlenen toplantıda, bazen dünyanın en ünlü aktör ve aktrislerinin katıldığı sosyal etkinliklerde. Onların alkışları ve hatta “hayranlıkları” eşliğinde aşk şarkıları... Sahnede aman ne sempatik, ne sempatik, sormayın gitsin.
En küçük bir kuşku yok, Rus Halkı üzerinde demir yumruğunu eksik etmezken, bildiğini okumaya devam ederken, dış dünyaya ve bu arada elbette kendi halkına karşı da “imaj değişikliği” için farklı manevralara girişiyor. Beklenmedik yardım eli, hiç umulmadık bir kişiden geliyor: Ünlü Oscarlı senarist ve yönetmen Oliver Stone’dan. Yaptığı “Müfreze, Büyük İskender, Commandande” gibi çarpıcı filmlerle düzeni eleştiren, söyleşileriyle düzene baş kaldıran Stone ülkesini demir yumrukla yöneten Putin ile uzun bir röportaj yapıyor. O röportaj serisinde Oliver Stone herkesi şaşırtıyor. Orada Putin inanılmaz insancıl, inanılmaz yardım sever, sanat aşığı, hukuka son derece bağlı, pırıl pırıl bir kişi. Putin’i tanıyanların bu numaralara karnı tok.
Ama, geniş halk kitlesi, şarkı söylerken onu alkışlayan dünyaca ünlü sanatçıların unutulmaz katkısı ve Stone’un röportajı ile Putin’i sanki başka türlü görme eğiliminde. Ne var ki, gerçek değişmiyor. Putin, yine bildiğiniz Putin. “İmaj değişikliği” çabası... Yoksa bir pişmanlık mı?.. Kendisiyle hesaplaşma mı?..