İşaret ismini bir camiden alıyor, "Rabia el- Adeviyye Camii'nden".
İşaret bir simgeye dönüşüyor, Mısır'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi Genelkurmay Başkanı Abdulfettah Sisi tarafından 2013'te askeri darbeyle devriliyor.
Mursi'nin destekçisi olan Orta Doğu'daki en katı siyasal İslamcı örgütlerinden Müslüman Kardeşler öncülüğünde Rabia el- Adeviyye Camii önünde darbeye karşı oturma eylemi düzenleniyor. Eylem sırasında çıkan çatışmalarda pek çok kişi hayatını kaybediyor.
O direnişi simgeleyen baş parmak avuç içine dönük, dört parmak açık "Rabia işareti direnişin simgesi" olarak siyasette yerini alıyor. "Adeviyye" yardımsever anlamına geliyor.
Rabia'nın üç farklı anlamı var. İlki, dördüncü anlamına geliyor İkincisi, salisenin altmışta biri, üçüncüsü Tanzimat'ta bir rütbe. Uyumlu, arkadaş canlısı anlamlarına da geliyor.
Sisi'nin darbe yapmasına en sert ve en uzun süreli tepki Tayyip Erdoğan'dan geliyor.
O kadar ki...
"Erdoğan herhangi bir kalabalık karşısında, mitinglerde, partisinin grup toplantısında kitlelere Rabia işareti ile selam veriyor, yıllardır böyle.
Rabia'yı içselleştiriyor.
Sisi'ye ise, hakaretin bin türlüsü."
Olay dış politikaya yansıyor, Mısır ile diplomatik ilişkiler en alt düzeye indiriliyor, büyükelçiler karşılıklı geri çekiliyor.
Erdoğan "ben şu anda Batı'ya şaşıyorum, Mısır'daki darbeye hâlâ darbe diyememiştir" derken...
AKP örgütleri, yanlarına bazı sivil toplum kuruluşlarını da alarak, Ankara, İstanbul, Konya, Malatya, Kocaeli, Adana'da Sisi aleyhinde mitingiler düzenliyor.
"- Ankara'dan Mursi'ye bin selam.
- Dik dur eğilme, bu ümmet seninle" gibi sloganlar atılıyor.
İlişkilerin bozulmasıyla birlikte, sahneye Erdoğan çıkıyor, klasik Erdoğan ikilemesi olarak.
"İki perdelik Erdoğan'ın ilk perdesi başlıyor."
Sürekli Rabia işaretleri eşliğinde, klasik Erdoğan'ın ilk perdesinden bazı alıntılar:
"- 2019 yerel seçimlerde Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yarışırken, Sisi'yi öyle dışlamış, ona öyle hıncı var ki, İmamoğlu'nu hiç yakışmayacak biçimde Sisi'ye benzetiyor, Sisi mi Binali Yıldırım mı diyeceğiz, demeye kadar vardırıyor.
- Darbeyle başa geçen zalim Sisi...
- Şu ana kadar elli kişiyi idam eden katil Sisi...
- Beni Sisi ile barıştırmak isteyenler var, asla kabul etmiyorum. Etmem de. Halkın yüzde 52 oyunu almış Mursi ve arkadaşlarını mahkum eden antidemokrat biriyle aynı masada oturmam.
- Sisi ile görüşmem asla söz konusu değil.
- Sisi'yi Cumhurbaşkanı olarak kabul etmediğimi söyledim. Yine söylüyorum.
- Darbeci Sisi ile aynı masaya oturmam. Oturursam, kendimi inkar ederim.
- Oturursam, demokrat olmam."
Bu son sözü 1 Mart 2015'te söylüyor.
İç ve dış politikada daha önce söylediği sözlerle kendisini aşırı biçimde bağlayan ve fakat bir süre sonra tam tersini yapan ve söyleyen "Klasik Erdoğan zikzaklarının ikinci pardesinin" Sisi ile ilgili bölümü 2020 yılında açılıyor.
Önce istihbarat örgütleri arasında görüşmeler başlıyor. 2021 başlarında Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları yavaş yavaş devreye giriyor.
Derken, 2021 Mart ayında Erdoğan'ın sözcüsü İbrahim Kalın açıklamayı patlatıyor:
"Mısır Arap dünyasının beyni ve kalbidir. Mısır'la bazı dış politika sorunlarında işbirliği yapmak ve ikili ilişkilerimizi görüşmek istiyoruz."
İşte, bu kadar!..
Ondan sonra da, "şöyle adım atalım, böyle adım atalım" hikâyeleri.
30 Nisan 2022'de Erdoğan bir yurt dışı geziden dönerken, ağzından baklayı çıkartıyor:
"Bizim İsrail ile bir politikamız var, aynı şekilde Mısır'la da böyle bir politikanın olması mümkün. Mısır'la alt düzeyde ilişkilerimiz devam ediyor. Olumlu neticeler alıyoruz, üst düzeyde de bu adımlar atılabileceği istikametindedir."
Sonrasında diplomasi karşılıklı denemelerle devreye giriyor, "sen şunu yap, ben bunu yapayım" gelgitleriyle devam eden döneme giriliyor. Çeşitli adımlar atılıyor.
O adımlar sırasında dikkat çeken bir başka gelişme var.
Türkiye'de sekiz yıldır Sisi karşıtı sert yayınlar yapan bir TV kanalı aniden yayınlarına son veriyor ve kapanıyor. Kanalın yöneticisinin iddialarının altı çizilecek değerde:
"Üzerimizde çok büyük bir baskı olduğu açık hale gelmişti. Kanal kapanıyor, çünkü Türkiye'nin Arap dostları öyle istiyor. Kanalın kapanmasının zamanlaması dikkat çekiyor. Erdoğan'ın Suudi Arabistan Prensi Muhammed Bin Selman ile görüşmesinden bir kaç saat sonra kanalı kapattılar."
Erdoğan'ın "bağımsız dış politika" dediği işte böyle bir şey!..
Ve önceki gün Katar'da...
"Erdoğan' zikzaklarının ikinci perdesi kapanıyor, şenlik başlıyor!..
Bu seferki şenlik Sisi Şenliği!..
Erdoğan Sisi ile karşılaşıyor, gülerek poz veriyor, el sıkışıyor."
Bu el sıkışma, gülerek poz verme, tokalaşma...
Yüzde bin eminim ki...
"Bir tesadüf, bir rastlantı, hani oradan geçerken hiç akılda olmayan bir karşılaşma filan değil, birilerinin ayarladığı planlı bir el sıkışma!..
Uluslararası sıkıştırmalar sonucunda, Erdoğan'ın kabul etmek zorunda kaldığı, her zamanki gibi, kendi sözlerini yine çiğneyen bir buluşma."
Bu kaçıncı?..
İç ve dış politikada, kendini aşırı biçimde bağladığı söylemlerin kaçıncı kez çiğniyor?..
Sisi ile el sıkışma sahnesi yayınlanıca, yandaş medya fena halde telaşlanıyor. Onlar da, bu çelişkilerin elbette farkında, kendi TV'lerine acele birilerini çıkartıyor, o kişiler de masallar anlatmaya başlıyor:
"Sisi'nin Türkiye ile normalleşme ısrarı vardı, görüşme o nedenle gerçekleşti. Türkiye gibi, bölgede güçlü bir aktörle kavgalı olması Mısır'a getirisi olan bir şey değildi."
Anlat anlat, heyecanlı oluyor!..
Öyle heyecanlı ki, şimdi sıra kimle el sıkışmaya geldi derken, herkes Erdoğan'dan bir ters perende ile bir röveşata daha beklerken, yine herkes hep birlikte tempo tutuyor:
"E-sad, E-sad!.."
32 kısım tekmili birden dış politika, zaman zaman da iç politika gelgitlerinin hicranlı hikayelerinden biri daha muradına ermek üzere.
Darısı diğerlerine!..
Ya Rabia işareti?.. Erdoğan o işareti şimdi nasıl yapacak?..
Ne beis, merak etmeyin, yapar!..
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |