Kırk yıl sonra bir sosyal demokrat parti, Alman SPD, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkıyor. Oysa SPD, Avrupa’daki pek çok sosyal demokrat parti gibi, Türkiye’nin AB’de olması gerektiğini savunurken şimdi geri adım atıyor.
SPD’nin yedi yıl boyunca Genel Başkanlığını yürüten Sigmar Gabriel bir kaç gün önce verdiği demeçte:
“İngiltere’nin AB’den ayrılması Türkiye ve Ukrayna için örnek olmalıdır.”
Bu sözle SPD de, kırk yıl sonra “Türkiye’yi AB’de istemeyenler” kervanına katılıyor.
Neden kırk yıl?
Kırk yıl önce, 1970’lerin sonlarında Alman Başbakanı SPD’li Helmut Schmidt şunu söylüyor:
“AB’nin geleceği ne olursa olsun, Türkiye’nin AB’de yeri yoktur. 70 milyon Türk’ün AB’de dolaşmasına izin veremeyiz.”
Bu tavra rağmen, 1990’ların sonunda SPD’li bir başka Alman Başbakanı Schröder Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyor ve SPD yaklaşık yirmi yıldır aynı çizgiyi koruyor.
Ta ki, Gabriel’in geçenlerdeki açıklamasına kadar.
Gabriel’in sözleri başka ülkelerde anında, aynı yönde yankılanıyor.
Örneğin, Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz hiç zaman kaybetmiyor:
“Son yıllarda izlediği politika ile Türkiye’nin AB’de yeri yoktur.”
AKP’nin Türkiye’ye armağanı!
AB’ye en son giren ülkelerden Bulgaristan bile “Türkiye’yi AB’ye üye olacak diye, oyalamanın anlamı yok” açıklamasını yapıyor.
AB’nin diğer üyelerinin tavrı zaten çoktan belli.
O kadar çok istediği halde, hiç biri Tayyip Erdoğan’a randevu bile vermiyor, Erdoğan’la görüşmüyor.
Avrupa, gerektiği zaman Erdoğan’la konuşmak görevini Fransız Cumhurbaşkanı’na devrediyor.
O öyle söyledi, diğeri böyle yaptı derken, AB’den asıl ve çok vurucu darbe başka bir alanda kendini gösteriyor.
AB’nin 2021 - 2027 arasındaki bütçesinde Türkiye’ye yer verilmiyor.
Bunun Türkçesi şu.
Sen, en az on yıl AB’yi unut!
Sonrası ne olur bilinmez ama, en az on yıl Türkiye AB’nin takviminde yok.
Son anayasa referandumu ile birlikte, Başkanlık sistemini öngören anayasa değişikliğinden sonra AB Türkiye’yi zaten gözden çıkartıyor.
Bunun elle tutulur ilk hali Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye’nin AB üyeliğini askıya alan” karar. Bu karara şimdi AB Bütçesinde “sen yoksun” hali ekleniyor.
Ve dün Ankara Türkiye’ye tarihi viraj aldıran bir anlaşmanın imzalandığını açıklıyor.
Türkiye Rusya’dan S 400 hava savunma füzeleri alıyor.
Anlaşmanın imzalandığının açıklanmasından sonra bazı gazete sitelerinde “Türkiye’nin Rusya’dan savunma sistemi alan ilk NATO ülkesi olduğu” belirtiliyor.
Bu yanlış.
Daha önce Rusya’dan savunma sistemi alan NATO ülkesi Yunanistan var.
Kıbrıs ve Ege’deki adalar sorunu nedeniyle Yunanistan bu füzeleri adalara yerleştiriyor, Türkiye’ye karşı.
NATO’da “ortak savunma sistemi” var.
Türkiye yeni aldığı füzelerle “ortak savunma sistemi dışına” çıkıyor. Bunun önemli bir sakıncası var:
Savunma sistemi ile ilgili eline geçen istihbaratı NATO bundan böyle Ankara ile paylaşmayabilir.
Diyelim ki, herhangi bir Orta Doğu ülkesinden Türkiye’ye hava saldırısı var, füze atılıyor, NATO bunu tespit ettiği halde Ankara’yla bildirmeyebilir, o istihbaratı paylaşmayabilir.
Çünkü, Türkiye artık NATO’nun ortak savunma sistemi dışına çıkmış bulunuyor.
Zamanlama belki tesadüf ama, iki olay üst üste bindiğinde, Türkiye bir başka rotaya kayıyor.
Türkiye en az on yıl süreyle AB Bütçesinden çıkartılırken, Ankara Rusya’dan S 400 hava savunma füzeleri satın alıyor.
İçeride zaten ne hukuk kalmış, ne Meclis’in etkinliği, ne kuvvetler ayrılığı.
Ayrıca, din ağırlıklı eğitim, din ağırlıklı tavır ve yasaklar birbirini izlerken, “Ilımlı İslam” daha koyu hale gelirken, AB ile kopan bağlar, Amerika ile her geçen gün artan uzlaşmazlıklar, yerini Rusya’nın almaya başladığı bir dış politika ekseni ki, özellikle enerji bağımlılığı çok fazla göze çarpıyor.
Türkiye Batı’dan kopuyor.
Çeşitli belirtilere rağmen, nereye yol aldığı da belli değil, ama demokrasiden uzaklaştığı çok net.
Türkiye iki yüz yıldır Batılılaşmak için çırpınıyor, o yönde çaba gösteriyor.
Şimdi Rusya’dan alınan füzeler Türkiye’nin iki yüz yıllık Batı ile ittifak çabalarını vuruyor.