Halka yapılan çağrı ile birlikte son rakamlara göre, şu ana kadar toplanan para 1 milyar 61 milyon lira. Bu rakamı önceki akşam Tayyip Erdoğan açıklıyor.
Buna karşı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu başka bir hesabı gündeme getiriyor. FOX TV'de İsmail Küçükkaya'nın sorularını yanıtlarken:
"Sadece Osman Gazi Köprüsünden 2020 yılında geçiş garantisi için ödenecek para 2 milyar 300 milyon lira. Yavuz Sultan Selim Köprüsü için 790 milyon, Avrasya Tüneli için 300 milyon lira. Sadece bu üçünün toplamı olan garanti para 3 milyar 390 milyon lira yapıyor. Bu paralar neden ötelenmiyor?.. Kendisi madem "fedakarlık yapma döneminidir" diyor, işte fedakarlık örneği, işte fedakarlık fırsatı".
Çok mantıklı!.. Uzağa gitmeye gerek yok, göz önünde bir kaynak!.. Sadece bu öteleme, şu ana kadar toplanan paraların üç katına eşit. Burada üç, beş firmadan neden "fedakarlık" istenmesi yoluna gidilmiyor?.. Neden?..
Tayyip Erdoğan otuz büyük kente ve Zonguldak'a giriş - çıkışlar ile yirmi yaş altı gençlerin sokağa çıkmasının yasaklandığını açıkladığı konuşmasının bir yerinde, para toplama kampanyasını kastederek:
"Her ne kadar CHP Genel Başkanı başta olmak üzere, kimi kesimler bu kampanyayı itibarsızlaştırmaya çalışmışsa da, görüldüğü gibi, milletimiz bu fitne odaklarına kulak vermemiştir".
Önce şu:
Gerek Kılıçdaroğlu ve CHP ekibi, gerekse diğer muhalefet partileri, İyi Parti lideri Meral Akşener ve ekibi, HDP eş başkanları ve milletvekilleri virüsle mücadelede çeşitli ekonomik ve sosyal içerikli öneriler getiriyor. Ve bunlar "siyasal içerikten uzak", nesnel öneriler. Erdoğan ve AKP ekibi, her zaman olduğu gibi, bunlara kulaklarını tıkıyor. "Şu öneri belki işimize yarayabilir" diye düşünmüyorlar.
Bu objektif öneriler mi "itibarsızlaştırma"?.. Ya da bunu dile getirmek mi, "fitne odağı" olmak?..
Sonra şu:
Böyle bir günde, böyle bir konuşmada bile, "Erdoğan hala siyaset yapmaktan kendisini ala koyamıyor, hala üstü örtülü öfke, hala Kılıçdaroğlu eleştirisi!.."
Pes!.. Yazık!.. Söyleyecek söz kalmıyor.
Halktan para toplamaktan söz ederken, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal'in başvurduğu bir yöntemi hatırlatıyor, "Erdoğan", "Ulusal Yükümlülükler" anlamında. Nedir bu?..
Kaderimizi belirleyen Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde, ordunun ihtiyacını karşılamak üzere Mustafa Kemal 7 Ağustos 1921'de bu yasayı çıkartıyor, "halktan zorunlu yardım toplama" yasası. Buna göre, zorunlu olarak:
Halk elindeki silah ve cephaneyi orduya teslim ediyor. Her aile bir askeri giydiriyor. Gıda maddelerinin yüzde kırkına el konuyor. Ticaret adamlarının elindeki giyim eşyasının yüzde kırkına el konuyor. Makineli araçların yüzde kırkına, binek hayvanları ve taşıt araçlarının yüzde yirmisine el konuyor. Terzi, demirci, dökümcü, nalbant, marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrine giriyor. Halk bir defaya mahsus olmak üzere elindeki araçlarla yüz kilometreye kadar ücretsiz asker ulaşımını sağlamakla görevli kılınıyor.
Bu yasa müthiş bir titizlikle uygulanıyor ve amaç hasıl oluyor.
Çok önemli bir madde daha var yasada:
"Geri ödenmek üzere...
Halktan toplanan her türlü ihtiyaç maddelerinin karşılığı 12 Nisan 1923 tarihinde 328 sayılı yasayla halka geri ödeniyor, toplamında 6 milyon 3 bin 663 lira olarak."
Kurtuluş Savaşı'ndan çıkmış bir yönetim, halkına o koşullarda bile, topladığı ihtiyaç maddelerinin parasını ödüyor.
Erdoğan bugünkü yardımı Tekalif-i Milliye ile karşılaştırdığına göre, toplanan paralar sonradan ödenecek mi?.. Yoksa, sadece "fedakarlık" kısmını mı hatırlatıyor?..