Yüzlerce örneği var da, en son 26 Mart günü, seçimden beş gün önce Tayyip Erdoğan Adıyaman’da halka sesleniyor:
“Sandık milli iradenin aşılmaz, yıkılmaz kalesidir... Sandık bizim namusumuzdur... Sandık milletimizin bedel ödeyerek elde ettiği kazanımdır... Serbest seçimler halkımızın söke söke aldığı bir haktır... Sandıkta Mamak’ta tek tek tırnakları sökülen koç yiğitlerin çığlığı vardır... Bugüne kadar sandıkta unutulmayacak dersler verdiniz... Oylarımızla bir kez daha kentlerimizin kaderini tayin edeceğiz...”
22 Haziran 2018’de:
“Demokrasi sandıkta başlar, sandıkta tecelli eder”.
29 Ocak 2019’da AKP Genel Merkezinde il başkanlarına konuşurken:
“Hiç bir sandığı boş bırakmamalıyız”.
Sandık, yani seçim sandığı, yani oylarımızı attığımız sandık ile Erdoğan arasında böyle sıkı bir bağ var.
Ve bu doğru bir bağ.
Yıllardır pek çok konuşmasında, seçim zamanı ya da değil, ama yüzlerce kez Erdoğan “sandık vurgusu” yapıyor.
Sandığı “kutsal” görüyor. Ülke ya da kent yönetiminin temel anahtarı olarak değerlendiriyor.
Ve bu doğru bir değerlendirme.
Ya şimdi seçim sonrası yaşananlar?..
31 Mart’ta işte çok açık ortada, “İstanbul’da sandıktan Ekrem İmamoğlu çıkıyor”, belediye başkanı seçiliyor.
“Demokrasi sandıkta tecelli ediyor”, İmamoğlu İstanbul’u AKP’den, tıpkı Erdoğan’ın dediği gibi, “sandıkta söke söke alıyor.”
Ama, şimdi AKP öve öve bitirilemeyen o “sandık ruhuna” aykırı işler peşinde koşuyor, İstanbul’u vermemek için her türlü manevraya giriyor.
Neye rağmen?..
İşte, Erdoğan’ın il başkanlarına söylediği gibi, AKP’nin “hiç bir sandığı boş bırakmamasına rağmen.”
AKP sonuçlara itiraz ediyor. Üstelik Yüksek Seçim Kurumu Başkanı Sadi Güven seçimin ertesi günü sabah saatlerinde İmamoğlu’nun kazandığını ilan etmesine rağmen.
AKP’nin itirazı üzerine İstanbul’da on dokuz ilçede oylar yeniden sayılıyor.
YSK’nın kendisiyle çeliştiği, kendisini inkâr ettiği bir durum.
Neden?..
2014 yerel seçimlerinde CHP Ankara’da itiraz ediyor, o zaman aynı YSK ki, bir iki ay önce üyelerinin görev süresi uzatılan bu YSK, beş yıl önce o itirazları görmezden geliyor ve oylar yeniden sa-yıl-mı-yor.
Ama, üyelerinin görev süresi daha yeni uzatılan bu YSK, şimdi İstanbul’da oyların yeniden sayılmasına karar veriyor.
Nerede kalıyor “sandık” edebiyatı?..
Nerede “demokrasi sandıkta tecelli eder” lafları?..
İstanbul’u vermemek için AKP her yola başvuruyor, YSK da onu yardımcı olmaya çalışıyor.
Erdoğan’da “sandık ve demokrasi” bağı o kadar güçlü ki, iktidarın demokrasi dışı eylemlerle ele geçirilmesine şiddetle karşı. Örneğin, darbelere.
Dünyanın neresinde olursa olsun, dış politikayı da bu yönde kullanarak, o görüşünü her yerde dile getiriyor ve hatta eyleme döküyor.
Mısır’da Sisi seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’yi darbeyle devirdiğinde, sesini ilk yükselten ve hâlâ da aynı tonda karşıtlığını vurgulayan Erdoğan’dan başkası değil:
“Ben Cumhurbaşkanı olarak Sayın Mursi’yi görüyorum. O mağdur ve mazlumdur. Darbeci Sisi ile asla görüşmem.”
Demokrasi ve sandık bağına pratikte bir örnek olmak üzere.
Bir başka örnek, Venezuela Devlet Başkanı Maduro ile ilgili.
Amerika’nın Venezuela’da darbe girişimi iddiaları karşısında, Erdoğan Maduro’yu arıyor, destek veriyor. Ardından Cumhurbaşkanlığından bir tweet atılıyor:
“Maduro kardeşim, dik dur, yanındayız. Türkiye bütün darbe girişimlerine karşı ilkeli duruşunu koruyacaktır.”
Aynı tweette “#We are Maduro” etiketine yer veriyor, yani “Hepimiz Maduro’yuz”.
Neymiş?..
“Darbe girişimlerine karşı ilkeli duruş...”
Sandıktan çıkan sonucu değiştirmek amacıyla her yola başvurmak “demokrasi dışı” bir tavır değil mi?..
“Sandık ve demokrasi” ilkesine aykırı değil mi?..
Günlerdir ülkeyi yeniden germek, İmamoğlu’nun attığı her adıma karşı, yandaş medyanın toplu hücumuyla, on yedi yıllık “sandık” söylemini unutmak, kırıntısı kalmış demokrasinin son nefesi mi?..
Türkiye gözünü İstanbul’a dikmişken, Tunceli’de bir başka oyun sahneye konuyor.
TKP’li Fatih Mehmet Maçoğlu yüzde 32.77 oy oranı ile Belediye Başkanı seçiliyor. Onu HDP ve CHP izliyor. AKP adayı 14.06 oy oranı ile dördüncü sırada.
Yani, AKP’nin en küçük bir iddiası yok.
Maçoğlu kazanıyor ancak, “açıklanmayacak güvenlik gerekçesi” ile mazbatası verilmiyor.
Bir “güvenlik gerekçesi”, hele de “açıklanmayacak” ölçüde bir gerekçesi varsa, zaten aday olması bile söz konusu değil.
Ama, adaylığı kabul ediliyor ve seçimlere giriyor. Kaldı ki, 2014’ten itibaren beş yıldır Tunceli’ye bağlı Ovacık ilçesi Belediye Başkanı.
Tunceli seçimine de mi “rufailer” karışmaya başlıyor?..
Orada da mı, “demokrasi dışı” bir manevra var?.. Orada da mı, “sandık” bir kenara itiliyor?..
“Sandık” ancak AKP kazanırsa mı var?..
Kemal Sunal’ın filmlerindeki kumar sahneleri gibi.
Filmde, diğerlerinin elindeki kağıtlar daha iyi olduğu halde, tehditle hep Kemal Sunal kazanıyor!..
31 Mart seçimlerinden sonra da, sandıktan kim çıkarsa çıksın, fark etmiyor. İstanbul’da olmadı baştan, oylar yeniden sayılıyor, Tunceli’de kazanan başkana mazbatası henüz verilmiyor.
“Sandık ve demokrasi” en acılı günlerini yaşıyor.