Olur olmaz her fırsatta, her açılışta, her kapanışta, her törende, dünyada hiçbir liderin asla yapmadığı, hatta Koronavirüs açıklamalarında bile, konuşmasının yarısını CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na çatmakla geçiren Tayyip Erdoğan:
- Akıl almaz nedenlerle, son olarak, "çav bella" ve cami olayında yaşandığı gibi, CHP üyelerinin hapse atılmasını diline doluyor,
- Hapisle bitmiş benzer olayları dönüp dolaşıp vurguluyor,
- Özellikle CHP’li büyükşehir belediyeleri ile muhalif belediyelerin, üstelik şu Koronavirüs günlerinde halka hizmetini engellemek için MHP ile işbirliği çerçevesinde elinden geleni yapıyor,
- CHP’nin sahip olduğu hisseleri ortadan kaldırmak amacıyla, Atatürk’ün vasiyetine ve yasalara rağmen, İş Bankası’na el koymayı planlıyor,
- CHP’yi kötülemek için ta İkinci Dünya Savaşı'na kadar gidiyor,
- Meclis’te tüzük değişikliği ile muhalefetin sesini kısıyor, Anayasa değişikliği ile muhalefetin denetimini askıya alıyor.
Saymakla bitmez.
Bütün bunların toplamında, diğer uygulamalarıyla birlikte demokrasi ağır yara alıyor. CHP’nin ve muhalefetin görevi, yeniden demokratik yapıyı inşa etmek. Tek hedef, tek amaç bu.
Hem İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, hem CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bütün partilerin bir araya gelerek, acil sorunlara çözüm bulmak ve "uzlaşmak" amacıyla bir masa etrafında buluşmasından söz ediyor.
Kılıçdaroğlu dün FOX TV’de İsmail Küçükkaya’nın sorularını yanıtlarken, "siyasi parti liderlerinin aynı masa etrafında toplanmasını iktidarın kabul etmediğini" belirterek, Erdoğan için:
"Kendisini herkesin üstünde görüyor. Bildiğimiz, kibir dediğimiz tutum. Niye kibirleniyorsun kardeşim? Herhangi bir siyasi partiyle oturup konuşabilirsin, tartışabilirsin. Elbette farklı düşünceler olacaktır. Farklı düşünceler zenginliktir.
Ayrıca, kendisinin parti genel başkanlığından ve parti üyeliğinden istifa edip, tarafsız olmasını isterdim. Anayasaya göre, Cumhurbaşkanı tarafsızdır."
Şaşkınlıka izliyorum bu konuşmayı dün.
Sayın Kılıçdaroğlu siz ne diyorsunuz?
Erdoğan "partili Cumhurbaşkanı olabilmek" için Anayasayı değiştirdi.
Ayrıca, bu tutumun "kibirle" filan ilgisi yok.
Maksat, ülkeyi "tek adam olarak" yönetmek. Son altı yıl içinde yapılan Anayasa değişiklikleri bu amaca yönelik. Ve bu amaç sonunda gerçekleşiyor. Bunun çok ötesinde:
"Ortada demokrasinin sadece adı kalmış!..
Sizin ve muhalefetin, toplu olarak amacı demokrasiyi geri getirmek.
Erdoğan sizlerle aynı masaya neden otursun ki?.."
Sizin göreviniz bu rejimi değiştirmek, onun tek ve vazgeçilmez isteği ise, kurduğu rejimi sürdürmek.
Yargıtay’da son kayıtlara göre, Türkiye’de şu anda 49 siyasal parti var. Çoğunun adını bile duymamış olabilirsiniz.
2018 seçimlerinde, Yüksek Seçim Kurulu sekiz partinin aldığı oy oranlarını açıklıyor.
İlk etapta, AKP ve MHP hariç, 8 - 2 = 6 parti, buna DEVA ile Gelecek Partisi’ni ekleyin, sekiz parti "aynı masa etrafında" buluşabilir. Buna diğer partilerden de, katılacaklar çıkabilir. Katılacak olanlara göre, sayı daha da artabilir.
Masa budur.
Zaten gelmez de, Erdoğan’ı öyle bir masaya çağırmak, akıntıya kürek çekmekten farksız.
Sayın Kılıçdaroğlu, misyonunuzu yeniden değerlendirmeniz dileği ile!..
Deprem mi oluyor?.. Çok sayıda insan sevdiklerine, yakınlarına ulaşmak istiyor. Gelin görün ki...
Cep telefonları kaput!.. Kimse kimseye ulaşamıyor. En azından saatlerce ulaşmakta güçlük çekiyor.
Şiddetli bir fırtına mı çıkıyor?.. Çok sayıda insan sevdiklerine, yakınlarına ulaşmak istiyor. Gelin görün ki...
Cep telefonları kaput!.. Kimse kimseye ulaşamıyor. En azından saatlerce ulaşmakta güçlük çekiyor.
Ve son olarak, ne deprem var, ne bir felaket ancak, pandemi günlerinde dört gün sokağa çıkmak yasak ki, doğru bir karar, bayram günlerinde herkes evinde, çok sayıda insan sevdiklerine, yakınlarına ulaşmak istiyor. Gelin görün ki...
Cep telefonları kaput!.. Kimse kimseye ulaşamıyor. En azından saatlerce ulaşmakta güçlük çekiyor.
Ve üç büyük telefon operatörü ayrı ayrı "bizden kaynaklanmıyor" açıklaması yapıyor. Kimden kaynaklanıyor?..
Bu işlerle ilgili bir bakanlık var. Adı "Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı".
Tam da, bu işlerin sorumlusu olan bir bakanlık. Her sefer ve son olarak bayram günlerinde cep telefonların "ulaşım ve iletişim özürlü" durumuyla ilgili herhangi bir açıklamasını, tepkisini, ilgisini duyan var mı?..
Nerede o bakanlık?.. Ne işe yarıyor?..
İnsanların birbirini en çok aramak istedikleri günlerde cep telefonlarındaki bu aksaklığın nedenini araştırıyor mu?.. O operatörlere soruyor mu?..
Belki de, aksaklığın giderilmesi için yeni yatırım gerek, o firmalar bu gereği yerine getiriyor mu?..
Bakanlık bunlarla ilgileniyor mu?..
İlgileniyor ise, hangi sonucu elde ettiğini bizlere açıklamak görevi yok mu?..
Bu bakanlık işini yapmıyor. Oysa, resmi sitesinde "görev ve yetkileri" bölümünde yer alan maddeler arasında, daha 1. maddesinde:
"... Haberleşme ve posta iş ve hizmetlerinin geliştirilmesi, kurulması, kurdurulması, işletilmesi, işlettirilmesi hususlarında ilgili kurum ve kuruluşlarla koordinasyon içinde..."
Ve de 5. maddesinde:
"... Haberleşme iş ve hizmetlerinin ekonomik, seri, elverişli, güvenli, kaliteli (...) sürdürülebilir bir rekabet ortamında sunulmasını sağlamak" yazıyor.
"Seri... Güvenli... Kaliteli hizmet sunulmasını sağlamak..."
Hani nerede?..
Bu bakanlık işini yapmıyor.