“Deprem, sel, yangın, çığ gibi olaylarda...
- Ölü veya ağır yaralıların bulunması,
- Tarım ürünlerinin en az üçte birinin zarar görmüş olması,
- Nüfusu 15 binden fazla olan il ve ilçelerin mahallelerinde en az on binanın yıkılması,
- Yol, su, elektrik, kanalizasyon gibi kamu tesislerinin kullanılamayacak derecede hasar görmüş olması,
-Ulaşım imkânlarının çok sınırlı olması durumlarında o bölge “Afet Bölgesi” ilan ediliyor”.
Şu fotoğraflara bakın, burası Sinop’un ilçesi Ayancık.
Can kayıpları...
Azgın sel suları Ayancık’ı yıkıp geçmiş.
Deniz arabalar ve kamyonlarla dolup taşmış.
Binalar yerle bir olmuş.
Binlerce metreküp tomruk denize karışmış.
Milyonlarca liralık maddi yıkım.
Köprüleri sel alıp götürmüş, “Ayancık hiçbir yerle bağlantısı kalmayan bir adaya dönüşmüş”.
Ayancık’ın nüfusu 2020 verilerine göre, 23 bin 734.
Dolayısıyla...
“Bölgedeki bazı yerler gibi, Ayancık’ın da ‘Afet Bölgesi’ ilan ediliyor.
Afet Bölgesi ilan edilmesi için yasada öngörülen durumların hepsi Ayancık ve çevresi için geçerli.
“Kastamonu ve Bartın dâhil”.
Afet Bölgesi ilan edilince ne oluyor? Şunlar oluyor:
“- Sağlık hizmetleri, özel hastaneler dâhil, ücretsiz veriliyor.
- Bölgedeki ordu birlikleri, kendilerinden istenecek yardımları yapmakla zorunlu kılınıyor.
- Bölgedeki her bireyin psikolojik ve sosyolojik tedavisi için uzmanlar görevlendiriliyor.
- Evleri yıkılmış ya da hasar görmüş yurttaşlara yeni ev tahsis ediliyor.
- Şirketlerin, esnafların ve kişilerin devlete ve bankalara olan borçları siliniyor ya da erteleniyor.
- Eğitimi aksayan öğrencilere ek sınav imkânı sağlanıyor, merkezi sınavlarda öğrencilere ek puan veriliyor”.
Kısaca...
Onca can ve mal kaybına uğramış insanlara devlet elini uzatıyor.
Sosyal devletin gereği olarak.
“Tüm maddi kayıplar devlet tarafından karşılanıyor”.
Anayasa’nın emrettiği gibi, sosyal devletin gereği olarak.
Dönüp dolaşıp “iklim değişikliğine” geliyoruz.
Birleşmiş Milletler’in son raporunda da, yer aldığı gibi, iklim değişikliğinden dünyada en çok etkilenen ve etkilenecek olan bölgeler arasında bizim yaşadığımız topraklar da var.
Bir yandan yangınlar, öte yandan sel baskınları…
Şu son on beş güne bakın, ikisini de, hem de en ağır biçimde yaşıyoruz.
Ancak, iklim değişikliğine ilişkin iktidarda şu ana kadar temel bir refleks yok.
O refleksin yanı sıra, “doğaya uygun imar planları eksik”. Örneğin, derelere bina yok! Acı ama gerçek, tersine, dereler her yerde binalarla dolu, hatta kamu binalarıyla!
“Sel baskınına uğrayan yerlerde insanlar yaşadıkları il ve ilçenin ‘Afet Bölgesi’ ilan edilmesini bekliyor ve bu dün gerçekleşiyor”.
Dün yayınlanan kararnamede yer aldığı gibi, “insan yardım kampanyası” yerine, doğrudan devletin el atması gereken bir felaket var.