"Müdür Bey" sosyal medya üzerinden iftiharla bir fotoğraf paylaşıyor. Fotoğrafta kendisi ve birkaç kişi var. Fotoğraftaki yazı aynen şöyle:
"AK Parti Siyaset Akademi Sertifikamızı Saimbeyli AK Parti İlçe Başkanı ve Yönetim Kurulu elinden aldık."
Saimbeyli altı, yedi bin kişinin yaşadığı, Adana'ya 160 kilometre uzaklıkta, Adana'nın bir ilçesi. "Müdür Bey" ise...
"Saimbeyli Orman İşletme Müdürü... Yani, devlet memuru..."
O devlet memuru...
"AKP Siyaset Akademisi'nden sertifika" alıyor, Saimbeyli AKP ilçe başkanının elinden!.. Daha önce Adana'da Spor İl Müdürlüğünden benzer "sertifika" alanlar var.
Hele de bugünlerde, kıyıda köşede kalmış bir haber ama, bugünkü otoriter düzenin, "parti - devlet yapısını" gösteren çarpıcı bir örnek.
Adana'da böyle, muhtemelen pek çok yerde böyle.
Olayı önceki gün CHP Adana milletvekili Orhan Sümer Meclis'e taşıyor, Orman ve Spor Müdürlüklerine gönderme yaparak, devam ediyor:
"Bu kurumlar Cumhuriyet devletinin kurumlarıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 7. maddesi bu konuda kesin hüküm içerir. Devlet memurları herhangi bir siyasi partiye üye olamazlar. Mülki idareciler ve amirler, bir partinin değil, devletin tarafında olmalıdır."
Burada üyelik yok ancak, Orhan Sümer haklı, bırakın herhangi bir yasaya aykırılığı, Anayasa'ya bile aykırılığın tekrar tekrar yaşandığı günümüzde bir yasaya aykırılık çok mu?..
Evet, çok!.. Hem de, pek çok!..
Çünkü...
Ancak, ondan önce...
Nedir bu "AKP Siyaset Akademisi?.."
AKP sitesindeki tanıma göre:
"Geniş kapsamlı faaliyetlerden biri olan Siyaset Akademisi seçmenlerin partiyle bağını kuvvetlendirmek, siyasete yönelik toplumsal ilgiyi arttırmak, katılımcıların tarih, siyasal tarih, ekonomi, dış politika gibi alanlada uzmanlarca bilgilendirildiği, Türkiye genelinde teşkilatlar aracılığı ile yaygınlaştırılan bir eğitim faaliyetidir."
2008 Ocak ayında faaliyete geçiyor, Tayyip Erdoğan'ın "talimatıyla". Aynı açıklamada amacında şöyle bir ek var:
"... Geleceğin Türkiye'sinin şekillenmesinde etkin rol üstlenecek bireyler olarak konumlandırıp (...) siyasi hassasiyetleri olan sorumluluk sahibi vatandaşlar kılabilmek adına, kendine görev edinmiştir."
İşin özü belli:
"Kendi siyasal görüşüne uygun insanlar yetiştirmek!.. İnsanları partinin siyasal amacına göre, yönlendirmek, eğitmek, partileştirmek!.."
Bu yöndeki partileştirmeye bir de, "devlet memurları" katılıyor!..
Tümüyle bir siyasal parti faaliyeti olan böyle bir "akademiye" devlet memurlarının devam etmesi ve oradan sertifika almaları ne anlama geliyor?..
" -Parti - devlet kurmak...
-Kurmak istediği parti - devlet organını ülke çapında yaygınlaştırmak..."
Şu anda zaten "parti - devlet" modeli işliyor, onu devlet memurları aracılığıyla perçinlemek!..
"Partili devlet memurunu" karşısında gören, sorununu o memurun "parti felsefesine göre" çözdüğünü ya da memurun işine gelmiyorsa "çözmediğini" farkeden sıradan bir yurttaş ne yapabilir?..
Tam bir "rejim" sorunu!..
Bu modeller aslında "otoriter rejimlerin, tek parti sistemlerinin" tipik uygulamaları.
Yıl 1935...CHP Dördüncü Büyük Kongresi kararı:
"İçişleri Bakanı Parti Genel Sekreteri... Valiler CHP İl Başkanı oluyor!.."
Devamını Anayasa profesörü Ergun Özbudun'un yeni yayımlanan muhteşem kitabından okumak gerek:
"Bu değişiklik parti - devlet kaynaşmasını daha ileri bir düzeye taşıması açısından, bir bakıma totaliter örgütlenme modelini çağrıştırmakla beraber, bunun parti örgütünü güçlendirdiği mi, yoksa zayıflattığı mı tartışılabilir.
Hakim görüş, söz konusu değişiklik partiyi büyük ölçüde bürokrasinin hegemonyası altına sokmuş ve dinamizmi büsbütün öldürmüş olduğudur.
Nitekim, şikayetler üzerine 1939 Kurultayında bu uygulamadan vazgeçilmiştir." (Prof. Dr. Ergun Özbudun, Otoriter Rejimler, Seçimsel Demokrasiler ve Türkiye, s.112 - 113).
1935'te CHP'nin denediği model iflas ediyor, dört yıl sonra o sistemden geri dönülüyor.
O tarihte parti genel sekreteri İçişleri Bakanı.
Şimdi...
Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı!.. Çok daha ileri bir "otoriter parti - devlet" modeli!..
1935'te valileri il başkanı yapan sistem, günümüzdeki sıradan devlet memurlarını "partili" hale getiriyor!..
Günümüzdeki tipik otoriterliğin uygulamalarından biri de, AKP Kongreleri.
- Esnaf aylardır kan ağlıyor, her yer kapalı.
- Herhangi bir dükkana girdiğinizde, mesafe ölçümü var, HES kontrolü, maske kontrolü zorunlu. Ateşinizi de ölçüyorlar.
- Sağlık Bakanı "üç kişi bir araya gelmeyin, evinizde bile tek odada kalın" diye sabahtan akşama kadar TV'lerde anlatıyor, mesajlar atıyor. Hekimler aynı konuda sürekli uyarıyor.
Ama, AKP kongrelerine gelince...
Tayyip Erdoğan'ın kendisi sesleniyor, "salon lebaleb dolu, kenetlenin, kucaklaşın!.."
O dolu salonlar Trabzon, Ordu, Giresin ve Rize'de...
Kongre salonları dolu, sonra?..
"O illerde Korona salgını İstanbul, Ankara, İzmir'in dört katına fırlıyor!.."
"Otoriter rejim" işte budur!..
Siyaset Akademisi filan... Devlet memurlarını oradan sertifika almaya yönlendirme...
"Herkese yasaklar, cezalar ama, bana ve benim yoldaşlarıma yasak yok" anlayışı.
Faturası artan salgınmış!.. Ne fark eder!..