Büyük medyanın satışı... Bir hava yolu şirketinin acil durumu... Simit Sarayı derken, anımsanması gereken bir siyasetçi, devlet adamı...
1927 - 1930 Maliye Bakanı. 1924 - 1938 aralıklarla Mlli Eğitim Bakanı. 1933 - 1938 Adalet Bakanı. 1938 - 1942 Dışişleri Bakanı, 1942 - 1946 Başbakan. 1948 - 1950 TBMM Başkanı.
Aralık 1953’te vefat ettiğinde kirada oturuyor. Evet, kirada!
Şükrü Saraçoğlu. Adı Fenerbahçe stadına verilen efsane siyasetçilerimizden biri.
İnanmak güç değil mi? Hani, o her fırsatta kötüledikleri CHP’nin başbakan ve bakanlarından biri. CHP’yi savunmak adına söylemiyorum.
"Bir zamanlar siyasetçiler" çerçevesinde söylüyorum. "Masal gibi" çerçevesinde vurguluyorum. Aralık ayında vefat ettiği için böyle bir "devlet adamını" anmak adına söylüyorum. Saraçoğlu’nu anmanın "görev" olduğuna inandığım için söylüyorum.
Şirket kurtarma operasyonlarının tavan yaptığı bugünlerde anmanın...
AKP - MHP ortaklığı bazı firmaların (medyanın) milyar dolara yakın satışlarında ya da batan firmaların kurtarılmasında görevi Ziraat Bankası’na veriyor.
Bir kaç gündür ortalık Ziraat Bankası’nın Simit Sarayı’nı kurtarmak üzere Rekabet Kurulu’na başvurduğu haberleriyle çalkalanırken... Bu çalkalanma "halkın protestosuna" dönüşmüş iken...
Tayyip Erdoğan dün açıklama yapıyor:
"Bunu duyduğum anda Ziraat Bankası Genel Müdürünü aradım. Genel Müdürümüz, şu anda böyle bir şey düşünmüyoruz, dedi. Zaten Ziraat Bankası değil, Ziraat Bankası Girişim Sermayesi Şirketi... Bunu tasvip etmem mümkün değil".
Bu açıklamada şu var:
1 - Ziraat Bankası’nın Simit Sarayı’nı kurtarmak için devreye girdiği doğrulanıyor.
2 - Belli ki, Erdoğan buna karşı çıkıyor, o zaman Ziraat Bankası doğrudan kurtarmaktan vazgeçiyor.
3 - Ancak, ne ölçüde karşı çıkıyor, söylediği son cümle orasını tartışılır hale getiriyor.
4 - Tartışılır hâle geliyor, çünkü kurtarma devam ederse, bunu Ziraat Bankası’na bağlı o şirket üstleniyor.
Ziraat Bankası’nın Kamu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yaptığı başvuruda, bu şirket hakkında bilgi edinmek mümkün. O başvuruda Ziraat Bankası şunu bildiriyor, aynen aktarıyorum:
"Bankamızla ilgili ortaklığı kapsamında kurulan Ziraat Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı Anonim Şirketi’nin İstanbul Ticaret Gazetesi'nde ilanı yapılarak kuruluş işlemi tamamlanmıştır."
KAP’a yaptığı aynı başvuruda üç bilgi yer alıyor.
1 - Şirket İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğüne 8 Kasım 2018 tarihinde tescil ediliyor.
2 - Kuruluş işlemi İstanbul Ticaret Gazetesi'nde yayınlanarak, 14 Kasım 2018 tarihinde tamamlanıyor.
3 - Şirketin sermayesi 750 milyon TL olarak bildiriliyor.
O zaman soru şu:
Kuruluşu henüz bir yılını doldurmuş bir şirket nasıl oluyor da, şirket kurtarmak işine giriyor?
O zaman soru şu:
750 milyon lira sermayesi bulunan bir şirket, nasıl oluyor da, milyonlarca dolarlık kurtarma işlemini üstlenebiliyor? Kurtarma parasının kaynağı ne?
Bu sorular elbette ancak ve ancak şirketin kurtarma faaliyetine devamı halinde geçerli.
Erdoğan’ın "tasvip etmeyişi" kamuoyundaki protestoları ve geçenlerdeki bir "vetoyu" akla getiriyor.
AKP’nin kendi eliyle ve elbette Erdoğan’ın bilgisi dahilinde hazırladığı, termik santrallerin bacalarına filtre takılmasını iki buçuk yıl erteleyen yasayı Erdoğan veto ediyor. Neden veto ediyor? Kamuoyunda yükselen protestolar karşısında... Üstelik, "bir yanda halkım, bir yanda sermaye" çıkışıyla!
Simit Sarayı’nın kurtarılması da, tıpkı filtrelerin ertelenmesi gibi, kamuoyunda protestolara yol açıyor. Kurtarma olayında da, yine "bir yanda halkım, bir yanda sermaye var". Halk var, çünkü Ziraat Bankası’ndaki paralar halkın parası.
Dün akşam geç saatlerde Erdoğan Simit Sarayı'nı kurtarmaktan bütünüyle vazgeçiyor, filtrelerde olduğu gibi.
Malum, bir yanda halk, bir yanda sermaye var. Halkın tepkisi bir kez daha üstün geliyor. Erdoğan kurtarmaktan vazgeçmeye mecbur kalıyor.