29 Kasım 2014, İstanbul’da bir toplantıda Tayyip Erdoğan Avrupa’ya sesleniyor:
“Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyeliğini ülkemizin stratejik bir hedefi görüyor, yaklaşık elli yıldır bunun mücadelesini veriyoruz.
AB üyeliğimizin önündeki siyasi engellerin aşılması ve halkımızın bu süreçle ilgili motivasyonunun yeniden canlandırılması önem taşıyor.
Türkiye’nin AB üyeliği, ülkemize katkılarının yanında, Avrupa’nın da ihtiyacı olan dinamizmi ve kültürel çoğulcu iklimini yeşertecektir”.
2014’te Erdoğan AB ‘ye tam üyeliği öyle istiyor ki, hatta halkın unuttuğu bu hedefi canlandırmak amacıyla, halka yeni bir motivasyon aşılanması gerektiğini vurguluyor.
11 Kasım 2018 tarihinde Fransa’da yayınlanan Le Figaro gazetesi için bir yazı kaleme alıyor:
“AB’ye tam üyelik hedefimiz devam ediyor. Orta Doğu’da demokratik iradeleri destekliyoruz.
Türkiye olarak, Avrupa tarihinin en önemli barış projesi olan Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimize yönelik çalışmalarımızı sürdürecek, aynı zamanda Orta Doğu coğrafyasında demokratik ve özgürlükçü yönetimleri desteklemeye devam edeceğiz”.
Resmi görüşmeler ve diplomatik girişimlerin yanı sıra, Erdoğan bir de Avrupa’nın en saygın ve yüksek tirajlı gazetelerinden biri olan Le Figaro’ya ‘tam üyelik’ hedefiyle ilgili yazı yazarak, amacını Avrupa halkına anlatıyor.
12 Ocak 2021’de Çankaya’da Ankara’da görevli AB büyükelçilerine verdiği yemekte Erdoğan yeniden aynı vurguda bulunuyor:
“Türkiye çifti standart ve haksızlıklara rağmen, AB tam üyeliğinden hiç vazgeçmedi. Biz ülke olarak, uzun vadeli bakış açısıyla olumlu gündem oluşturmak ve ilişkilerimizi rayına yeniden oturtmak için hazırız.
Avrupalı dostlarımızın da, aynı iradeyi sergilemesini bekliyoruz.
Türk Tarihini Avrupa’sız okumak nasıl mümkün değilse, Avrupa Tarihini de, Türkiye’siz anlamak mümkün değildir.
Millet olarak, geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyoruz”.
1 Mart 2022’de Ankara’da Kosova ile imzalanan anlaşma töreninde Erdoğan konuyu yine AB üyeliğine getiriyor:
“Şu anda Ukrayna’ya gösterdiğiniz hassasiyeti Türkiye için de gösterin. Yoksa Türkiye’ye de birileri savaş açıp saldırdığı zaman mı Türkiye’yi gündeme alacaksınız?..
Biz beraberiz”.
AKP iktidara geldiğinden bu yana, yirmi yıldır Tayyip Erdoğan her sefer ‘AB’ye tam üyelik’ vurgusunda bulunuyor.
Yukarıda aktardığım konuşmaları bundan bazı örnekler.
Konuşmalardaki vurgunun ötesinde, 2003’ten itibaren, üç yıl boyunca:
“Hukuk, ticaret, kültür ve siyaset alanlarında Avrupa Birliği’ne uyum süreci başlatılıyor, ilgili yasalar ve hatta Anayasa bu yönde değiştiriliyor.
O değişikliklere muhalefet de destek veriyor”.
Yaklaşık iki yüz yıldır Türkiye’nin değişmez bir hedefi var:
“Batılı olmak.
Her anlamda Batılı olmak.
Demokraside, ekonomide, kültürde, ahlakta ve her alanda Batı’nın değerlerine ulaşmak”.
Çeşitli iniş - çıkışlara rağmen, AB ile elli yılı aşkın süredir ilişkiler devam ediyor.
Erdoğan da, o ilişkilerde eksiklikleri her sefer belirtiyor.
Bununla birlikte...
“Erdoğan tam üyelik yolunda, uyum sürecinde son yıllarda ev ödevini yapmıyor.
En başta hukuki yükümlülüklerini yerine getirmiyor, örneğin, Anayasa'ya rağmen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını yok sayıyor”.
Yine de, yeri geldiğinde, AB’ye tam üyelik hedefini dile getiriyor.
Derken...
Ve o sözlerin mürekkebi kurumamışken...
“İçerdeki otoriter yönetimin tipik uzantısı olarak, demokrasiye uzak mı uzak, çağdaş değerler yerine geleneksel alışkanlıklara bel bağlamış üç, beş ülkenin oluşturduğu Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) gündeme geliyor”.
Bir kaç gün önce Semerkant’ta bu örgütün toplantısına katılan Erdoğan, dönüşte yirmi yıldır söylediği hedefin tam tersini açıklıyor:
“Şanghay Beşlisi içinde üye değiliz. Bundan sonraki süreç ise, bu işin en ileri kademesine doğru atılacak adımdır”.
O adımın ne olduğu sorusuna Erdoğan’ın yanıtı:
“Hedef oraya üyeliktir”.
Katıldığı bir toplantı sonrası, o etkiyle söylenmiş harcı alem bir söz mü yoksa çok temelden bir yörünge değişikliği mi?..
Avrupa Birliği (AB) ile Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) arasında dağlar kadar fark var.
“En başta demokrasi farkı...
Ardından kültürel farklar...
Ardından toplumsal farklar...
Ekonomik farklar...”
ŞİÖ ülkeleri bu alanlarda AB’den geride, çağdaş değerlerden uzak.
Erdoğan yirmi yıl boyunca Türkiye’ye her alanda zarar veren politikalar izliyor.
Sıra şimdi “Türkiye’yi Batı’dan koparmaya mı” geliyor?..
Böyle bir adım, açık ki, çok temel bir yörünge değişikliği anlamına geliyor.
Önümüzde kalan yedi, sekiz aylık iktidarında ŞİÖ’ne üye olsa bile, seçimde iş başına gelecek yeni iktidarın Türkiye’yi bu adımdan geri çevireceğine enimin.
AB orada dururken...
Ne ŞİÖ’sü!..
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi’ni, 1969’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet’te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989’da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet’te önce Yayın Koordinatörü, 1999’da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003’te Hürriyet Gazetesi’nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24’te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’in çeşitli ödülleri yanında, 2014’te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV’nin 'Kırılmayan Kalemler’ ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca’dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |